Önceki bir yazımda, belediye başkanlarının İçişleri Bakanı tarafından görevden alınmasının sadece “görevleri ile ilgili bir suç sebebiyle hakkında soruşturma veya kovuşturma açılması” durumunda mümkün olduğunu söylemiştim. Bunun nedeni, Anayasa’nın şu hükmünde (md. 127/4) konunun bu şekilde sınırlandırılmış olmasıydı:
“Mahalli idarelerin seçilmiş organlarının, organlık sıfatını kazanmalarına ilişkin itirazların çözümü ve kaybetmeleri konusundaki denetim yargı yolu ile olur. Ancak, görevleri ile ilgili bir suç sebebiyle hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan mahalli idare organları veya bu organların üyelerini, İçişleri Bakanı, geçici bir tedbir olarak, kesin hükme kadar uzaklaştırabilir.”
Bu hükme göre, terör suçları sebebiyle yürütülen bir soruşturmada (görevle ilgili olmadıkça) bu yetkinin kullanılamayacağı, lafzen açıktır.
Bu yazımda ise daha da ileri giderek, sadece lafzen değil, tarihsel yorum dediğimiz ilke uyarınca da durumun böyle olduğunu ortaya koyacağım.
1982 Anayasası nasıl hazırlanmıştı?
1982 Anayasası, anayasa hukukçusu Prof. Orhan Aldıkaçtı başkanlığında çalışan 15 kişilik (Prof. Kemal Dal, Prof. Feyyaz Gölcüklü, Prof. Turgut Tan, Prof. Feyzi Feyzioğlu, Prof. Feridun Ergin, Prof. Hikmet Altuğ, AYM üyesi Muammer Yazar vd.) Anayasa Komisyonu’nun hazırladığı bir taslağa dayanır.
Bu taslak, 1982 Anayasası’nı hazırlamak için kurulan Kurucu Meclis’in iki organında tartışılmıştır.
Bu organlardan üstte yer alan, askeri yönetim (Millî Güvenlik Konseyi - MGK) idi. Altta yer alan ise Danışma Meclisi idi. Her ilin valisi, o il için öngörülen kontenjanın üç katı sayıda aday belirlemiş ve MGK 120 üyeyi seçmiştir. Bunun yanı sıra MGK, bizzat 40 üye atamıştır.
Anayasa Komisyonu’nun 8 aylık çalışması sonunda hazırladığı taslak, 17 Temmuz 1982’de Danışma Meclisi Başkanlığı’na sunulmuştur. Danışma Meclisi, taslak üzerinde yaptığı görüşmelerin ardından 23 Eylül 1982’de bir anayasa metni hazırlamış ve bunu MGK’ya sunmuştur. MGK’nın yaptığı değişikliklerden sonra anayasa metni, 42 yıl önce bugünlerde (7 Kasım 1982) halkoylaması ile kabul edilmiştir.
Danışma Meclisi’nde bu hüküm nasıl tartışıldı?
Söz konusu hükümdeki kayıt, bilinçli olarak eklenmiştir.
Şöyle ki, 1982 Anayasası’nın hazırlık sürecinde üretilen ilk metinde bu konu şu şekilde düzenlenmiştir:
“Ancak, göreviyle ilgili bir suç sebebiyle hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan mahallî idare organları veya bu organların üyelerini, İçişleri Bakanı, geçici bir tedbir olarak, kesin hükme kadar görevden alıkoyabilir.”
Anayasa Komisyonu’nda yer alan idare hukukçusu Prof. Turgut Tan, bu düzenlemeye şu gerekçelerle karşı oy kullanmış ve şerh düşmüştür:
“Maddenin 5’inci fıkrasında İçişleri Bakanı’na mahallî idarenin seçilmiş organını görevden alıkoyma yetkisi tanınmaktadır. İstisnai olarak kullanılması gereken bu yolun çok sınırlı bir biçimde düzenlenmesi gerekirdi. Bu yapılırken, tasarının 13’üncü maddesindeki fiillerin işlenmesi halleriyle sınırlı tutulabilirdi. Ayrıca mahallî idareler arasında da ayrım yapıp büyük birimlerde Bakanlar Kurulu’nun yetkili kılınması gerekirdi.”
Bu şerhe rağmen metin, anılan şekilde Danışma Meclisi’ne sunulmuştur. Danışma Meclisi’nde yapılan tartışmalar sırasında bazı üyeler (Fahri Öztürk önderliğinde 38 kişilik bir grup) hükmü genişleterek “Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev kapsamına giren suçlar”ı da kapsama almayı önermiştir. Diğer bazı üyeler ise yetkinin yargı organlarına bırakılmasını veya kanunla düzenlenmesini önermiştir.
Sonuçta madde, önergelerle birlikte Anayasa Komisyonu’na geri gönderilmiştir. Komisyon, bir hafta sonra sunduğu yeni metinde bu yetkinin kapsamını genişletmiş, ancak MGK ilk metne dönmeyi tercih etmiştir.
Nihai metin, halkoylamasında kabul edilmiş ve bugün yürürlükte olan metin hâline gelmiştir.
Bunun anlamı ne?
Bunun anlamı şu: Anayasa’yı koyan kurucu iktidar İçişleri Bakanının belediye başkanlarını geçici olarak görevden uzaklaştırma yetkisini, “görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılmış olması” koşuluna bilerek ve isteyerek bağlamıştır.
Bu yapılırken terör suçları vb. türden suçlar açısından da yetkinin geçerli olması gerektiği göz ardı edilmemiş, hatta kapsamın genişletilmesi açıkça tartışılmıştır.
Kurucu Meclis mensupları, konuyu tartışmakla kalmayıp böyle bir genişleme girişiminde bile bulunmuştur. Buna rağmen nihai metinde yetki “görevle ilgili suçlar” ile sınırlı hâle gelmiştir
Demek ki, anayasa koyucu bu suç tipi daraltmasını ihmalle değil, bilerek ve isteyerek, yani kasten gerçekleştirmiştir.
Sonuç itibarıyla, anayasanın tarihsel yorumunun bize söylediği şey de daha önceki yazımla aynıdır: Anayasa’da yazılı olan suç tipinin ötesine geçen düzenlemeler ve uygulamalar Anayasa’ya aykırıdır. Nokta.
Tolga Şirin kimdir?Tolga Şirin, İzmir'de doğdu. İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı'nda doçent olarak çalışmaktadır. Hukuk alanındaki lisans ve lisansüstü eğitimini Marmara Üniversitesi'nde tamamladı. Lisans eğitimi sonrasında Londra Birkbeck Üniversitesi'nde insan hakları hukuku eğitimi aldı; doktora ve doktora sonrası aşamalarda Köln Üniversitesi Doğu Hukuku Enstitüsü'nde araştırmacı olarak görev yaptı. TÜBİTAK Sosyal Bilimler Programı ve Raoul Wallenberg Enstitüsü bursiyeridir. Aybay Vakfı (2010) makale yarışması ödülünün sahibidir. 2006-2008 yılları arasında İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi yürütme kurulu üyeliği yaptı. Ondan fazla kitap ve çok sayıda makalesi olan Şirin, İngilizce ve Almanca bilmektedir. Geçmişte Radikal ve BirGün gazeteleri ile Güncel Hukuk dergisinde güncel yazılar yazan Şirin, haftalık yazılarını 2020'den beri T24'te yayımlamaktadır. |