Tolga Şirin

28 Mayıs 2023

İstanbul'un semt isimlerinin kökenleri

Eski evrak karıştırırken "İstanbul'un semt isimleri" diye başlık attığım, o not defterlerimden birini buldum. Semt isimlerinin köklerini nerelerden bulduğumu yazmamışım, o nedenle ne yazık ki doğrudan atıf yapamıyorum. Fakat bu bilgiler ve o naif çabam beni gülümsetti; bunları paylaşmak istedim

Yıllar önce hukuk fakültesinde okumak için İzmir'den İstanbul'a geldiğimde bu büyük şehrin semt isimleri dikkatimi çekmişti. Semtlerin yerlerini ezberlemeye çalışırken isimlerinin nereden geldiğini merak etmiştim. O zamanlar internet çok yaygın değildi. Kafamızdaki sorulara "old school" yöntemlerle, yani kütüphaneye gidip kitapları ve ansiklopedileri karıştırarak yanıt bulmaya çalışıyor, bulduklarımızı da not defterlerine yazıyorduk.

Eski evrak karıştırırken "İstanbul'un semt isimleri" diye başlık attığım, o not defterlerimden birini buldum. Semt isimlerinin köklerini nerelerden bulduğumu yazmamışım, o nedenle ne yazık ki doğrudan atıf yapamıyorum. Fakat bu bilgiler ve o naif çabam beni gülümsetti; bunları paylaşmak istedim.

Kadıköy ve civarı

Marmara Üniversitesi'nde okuduğum için notlarımın çoğu Kadıköy'le ilgili. Kadıköy'ün adı Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethetmesine kadar gidiyor. Fatih, fetihten sonra buranın (Kalkedonya) yönetimine İstanbul kadısı Hızır Bey'i atıyor. Kadı Hızır'ın köyüne "Kadıköy" deniyor. Kadıköy'deki mahallelerde de bu atama usulüne uygun adlandırmalar mevcut. Dikkat ederseniz pek çok mahallenin ismi, paşa, ağa veya bey gibi sıfatlardan oluşuyor. Bunun nedeni o semtte saray erkanından birinin malikânesinin veya camisinin olması ve etrafında oluşan yerleşimin o isimle bir mahalleye dönüşmesi. Rasimpaşa, Hasanpaşa, Zühtüpaşa bunlardan bazıları. Bu örnekler Üsküdar'daki Paşabahçe'ye kadar uzatılabilir.

Harem ağaları için de aynısı geçerli. Caferağa, Osmanağa, Halitağa gibi. Buralarda camiler, semtlere de ismini vermiş. Tıpkı Ziver Bey'in köşkünün veya (Abdülhamit'in Mâliye Nâzırı Ahmet Reşat Paşa'nın kızı) Suat Hanım adına yaptırılan "Suadiye" Camii'nin, bulundukları yere adlarını vermesi gibi.

Öğrencilik yıllarımı geçirdiğim bu bölgede en çok ilgimi çekenlerden biri, Alevi/Bektaşilerin, semt adlarındaki izi olmuştu. Fakültemiz Karacaahmet mezarlığının arka tarafındaydı. Karaca Ahmet'in bir Bektaşi dervişi olduğunu biliyorduk. Fakat Merdivenköy, Göztepe ve Erenköy'ün adının da Bektaşi kökenli olduğunu öğrendiğimizde şaşırmıştık. Notlarıma göre Merdivenköy'ün adı "Merd-i İman"dan geliyormuş. Bu bölgede yer alan Şah Kulu Sultan dergâhının Bektaşi mensuplarının bulunduğu köye, "imanından şüphe edilmeyenlerin köyü" anlamında "Merd-i İman Köyü" denirmiş. Bu isim zamanla "Merdivenköy" biçimini almış. Bence hayli ilginç.

Bu muhitteki Göztepe'nin adı da aynı kökten geliyor. Fatih'in İstanbul'u fethetmek için yerleştirdiği Bektaşi gözcülerin bulunduğu tepe, başlarda "gözcü tepe" iken; bugün "Göztepe" adını almış. Yani günümüzde "Gözcü Baba Türbesi"nde yatanlar, o zamanın gözcüleriymiş.

Göztepe'nin ardında yaşayanlar da aynı ekolden erenlerin bulunduğu mevkii olduğu için buraya "Erenler Köyü" veya "Erenköy" denmiş. Berisindeki Maltepe'nin adı da eski Türk/Bektaşi mitolojisindeki bir tevatürden geliyor. Söylentiye göre Türkler uzun bir düzlükten sonra aniden bir tepe yükseldiğinde, eski insanların o tepeye bir mal gömdüğüne inanırlarmış. Pek çok yerdeki Maltepe gibi buradaki Maltepe'nin adı da bundan imiş…

Maltepe sırtlarında yer alan iki de köy var. Bu köyler denize baktığı için onlara "Bakarköy" deniyor. Farkı ayırt etmek için birine küçük, diğerine büyük sıfatını koyuyorlar. Bugünkü Küçükbakkalköy ve Büyükbakkalköy'ün adlarının hikâyesi de güya bu.

Bizim evimiz Kadıköy Yeldeğirmeni'ndeydi. Nispeten rint mekânıydı. Gezi eylemlerinden sonra çehresi epey değişti. Adının bir yel değirmeninden geldiğini biliyorduk. Hatta harabesi aralarda bir yerlerde derler. Biz vaktiyle aramış ama bulamamıştık. Semtin hemen altına Ayrılıkçeşmesi deniyordu. Metro açılınca ünlendi. Adının nereden geldiğini oranın esnafı anlatmıştı: İstanbul'dan yola çıkanlar, kervanlarını son kez burada duraklatıp develerine, atlarına, şehirden "ayrılık" işareti olan çeşmeden su içirtirmiş. Malum yol uzun. Ayrılıkçeşmesi'ni takip eden caddenin sonu Bağdat'a kadar gidiyor. Doğru mudur bilmem ama iddia o ki bu caddede bugün dahi çok sayıda mağazanın olmasının kökleri bu caddenin İstanbul-Bağdat arasındaki ticaret yolunun başı olması imiş.

Notlarıma göre Bağdat Caddesi başlarda hareketli olsa da İstanbul'dan uzaklaştıkça in cin top oynarmış. Etrafta sadece bostanlar kalırmış. İyice terk edilmiş olan bostana "cadı bostanı" derlermiş. Bugün "Caddebostan" dediğimiz yer ile bu bostana bekçilik yapan "Bostancı"nın adı hep bu bostanlardan geliyor imiş. Bu bilgi, bugünkü imar durumu karşısında şaşırtıcı ama mantıksız değil.

Tabii Kadıköy dendiğinde meşhur Fener'i es geçmemek olmaz. Tarihi deniz feneri, semte ismini vermiş. Fener'e giden yola Feneryolu, oradaki bahçelere de Fenerbahçe denmesinin hikâyesi sürpriz olmasa gerek. Berisindeki Bahariye de bahar zamanlarında insanların toplaştığı, şenlik yaptıkları bir çayırlık imiş. Hatta daha yorulanlar bugün stadyumun olduğu yerdeki Kurbağlıdere'nin etrafına yayılır, serinlemek isterlerse bakraçlarıyla gezen (Yoğurtçu Parkı'nda mukim) yoğurtçulardan yoğurt alırlarmış.

Bu bölgenin Osmanlı'nın genç aşıklarının ve Hürriyet Devrimi'nden sonra İttihat ve Terakki jönlerinin favori mekânlarından olduğu söylenir. O kadar ki rivayete göre kurbağalı dere kıyılarındaki çayır gazinolarında, kır kahvelerinde oturup yazılar ve şiirler yazılıp sohbet edilmesi dönemin modasıymış. Bu entelektüel hararetten hareketle Nâmık Kemal'in bu bölgeye "Fikirtepe" adını koyduğu rivayet edilir.

Öğrenciyken Kadıköy'den içeriye doğru pek gitmezdik. Ev eşyası alacak arkadaşlar olursa Dudullu'ya giderdik. Buranın Fatih Sultan Mehmet'e İstanbul'un fethi sırasında yardımcı olan Duduoğlu Aşireti'ne verildiği ve isminin buradan geldiğini biliyorum.

Üsküdar ve civarı

Üniversite öğrenciliği yaşamımı Marmara Üniversitesi'nin hukuk, tıp, sinema-televizyon ve eczacılık bölümlerinin bulunduğu Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane binasında geçirmiştim. Bu bina, sonradan kurulan (ama tabelasında arsızca 1903 yazılan) Sağlık Bilimleri Üniversitesi'ne bir emrivakiyle tahsis edilinceye değin, yaklaşık yirmi yıl boyunca girip çıktığım mesai harcadığım bir yerdi. Bizden önce Haydarpaşa Lisesi'ndeymiş. Bu liseyi, Mahir Çayan'ın ve Deniz Gezmiş'in lisesi olmasından biliyordum. Fakülteye gelince Deniz Gezmiş'in hemen yandaki  Selimiye semtinde, Mahir Çayan'ın da biraz daha aşağıda yer alan Doğancılar'da oturduğunu öğrenmiştim. Selimiye güzel yer. III. Selim'in özenle tasarladığı düzenli bir semt. Camisinden, hamamına, kütüphanesinden sağlık tesislerine kadar bir semtte bulunması gereken her şey mevcut… Son sınıfa geçmeden Selimiye'ye taşınmıştım. Dolayısıyla Üsküdar ve civarı hakkında bilgi sahibi olma fırsatım oldu.

Selimiye'nin biraz ötesi Çiçekçi'dir. Adını bir zamanlar yazar-çizer takımının takıldığı Çiçekçi Kahvesi'nden aldığı söylenir. Devam ederseniz daha zengin bir muhit olan Salacak'a varırsınız. Eski dilde "sala" köy anlamına geliyor. Osmanlı'da burası "küçük köy" anlamında Salacak imiş. Buranın alt tarafı Kızkulesi'dir, civarına bugün bile "Salacak Plajı" diyenler var. Ben plajı bilmem ama mahalle esnafının sıcak günlerde hâlâ oradan denize girdiğini biliyorum. Salacak'tan içeri doğru girerseniz sizi, az önce bahsettiğim Doğancılar karşılar. Buradaki park Gezi eylemleri sırasında bir forum mekânı olmuştu. Bildiğim kadarıyla İstanbul'un işgalinde de ilk kadın mitingleri burada yapılmış. Parkın hemen karşısında eski bir çiçekçi dükkânı vardır. Bu dükkânın olduğu binanın Mahir Çayan'ın evi olduğunu söylerlerdi hep. Doğru mudur emin değilim.

Doğancıların adı, Osmanlı sultanlarının av merakı uyarınca yırtıcı kuşların beslendiği bir mekân olmasından ileri geliyormuş. Parkın civarında yaşayan bu zevata "doğancılar" derlermiş.

Daha aşağısı Üsküdar merkez. Devam ederseniz adını "Kuzgun Baba"dan alan Kuzguncuk'a varırsınız. Buranın üstlerinde yer alan İcadiye, bir Ermeni taş baskı ustasının bir baskı türünü "icat" etmesinden geliyor. Bu neredeyse emin olduğum bir bilgi. İcadiye'nin dik yokuşlarını tırmanmaya devam ederseniz yolun sonu Altunizade'dir. Adının, Dolmabahçe Sarayı'nda saray emini ve mimarbaşı yardımcısı olan Altunizade İsmail Zühtü Paşa'dan, daha doğrusu onun yaptırdığı bir camiden geldiğini oranın mukimleri iyi bilir. Altunizade'den geri Kadıköy yönüne dönecek olursanız Zeynep Kâmil'e varırsınız. Buranın adı Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın kızı Zeynep Hanım ile Malatyalı Yusuf Kâmil Paşa'nın evlendikten sonra kurdukları bir sağlık kurumundan gelir. Halen Zeynep-Kâmil Hastanesi ve orada doğan çocuklara Zeynep veya Kâmil göbek adlarını koyma geleneği ayaktadır.

Üsküdar'dan kuzeye doğru gittikçe bu ilçe ferahlar, nefes almaya başlar. Çengelköy, bana eskisi kadar güzel gelmiyor olsa da ruhu olan bir semttir. Adının, Osmanlı zamanında çengellere takılan farklı deniz hayvanlarının buradan çıkartılmasından ileri geldiğini söyleyenler var. Oranın ahalisi bu hikâyeyi seviyor. Fakat bir diğer rivayet, semtin adının buradaki Çengeloğlu Tahir Paşa'nın yalısından geliyor olması. Daha mantıklı ama pek eğlenceli değil.

Kuzeye doğru giderken bizi karşılayan Kandilli'nin adının kaynağı, IV. Murat'ın oğlu Mehmet'in doğum şenliğini burada yaptırması ve ağaçlara astığı kandillerin günlerce burada kalması…

Daha da devam edersek bizi Kanlıca karşılıyor. Burada kağnı yapan köyler olduğu için adına önceleri "Kağnıca" derlermiş, zamanla Kanlıca olmuş.

Sonrası ise Beykoz. Bunun adının nereden geldiğini bilmiyorum. Ceviz anlamına gelen "koz" ve Kozyatağı ile etimolojik bir bağı olsa gerek…

Ben öğrenciliğimde Anadolu yakasının, yani "karşı"nın genciydim. Bu nedenle notlarım genelde bu yakayla ilgili. Rumeli yakası için de notlar yok değil. Ama o da başka bir yazıya…

Tolga Şirin kimdir?

Tolga Şirin, İzmir'de doğdu. İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı'nda doçent olarak çalışmaktadır.

Hukuk alanındaki lisans ve lisansüstü eğitimini Marmara Üniversitesi'nde tamamladı. Lisans eğitimi sonrasında Londra Birkbeck Üniversitesi'nde insan hakları hukuku eğitimi aldı; doktora ve doktora sonrası aşamalarda Köln Üniversitesi Doğu Hukuku Enstitüsü'nde araştırmacı olarak görev yaptı.

TÜBİTAK Sosyal Bilimler Programı ve Raoul Wallenberg Enstitüsü bursiyeridir.

Aybay Vakfı (2010) makale yarışması ödülünün sahibidir. 

2006-2008 yılları arasında İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi yürütme kurulu üyeliği yaptı.

Ondan fazla kitap ve çok sayıda makalesi olan Şirin, İngilizce ve Almanca bilmektedir.

Geçmişte Radikal ve BirGün gazeteleri ile Güncel Hukuk dergisinde güncel yazılar yazan Şirin, haftalık yazılarını 2020'den beri T24'te yayımlamaktadır.