Pegasus Havayolu şirketinin bir çalışanının sosyal medya hesabından yaptığı fotoğraflı paylaşım, geçen haftanın önemli tartışma başlıklarından biriydi. Paylaşımda, bir grup genç içki içerken görülüyor. Fotoğrafın üstünde de "Kadir gecesi özel. Rabbim kabul etsin." yazıyor.
Bu kişisel paylaşım, belli ki birilerinin kasıtlı girişimiyle sosyal medya alanında hızla yaygınlaştı. Hatta fotoğraftaki kişilerin isimleri ve işyerleri de, İslam'a saldırılıyor propagandasıyla kişisel verilerin korunması hükümleri hilafına paylaşıldı.
Olayda, soruşturulması gereken asıl nokta, bu (şimdilik manevi düzeyde kalan) "linç" girişimi idi. Zira bu tutumlar olmasaydı, bir grup gencin kendi hâlindeki bir eğlencesi denilip geçilecek bir olay söz konusuydu.
Fakat aksi oldu. Basına düşen haberlere göre Pegasus Şirketi, üç çalışanını işten çıkardı. Savcılık da "Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama" suçu (TCK md. 216/3) kapsamında soruşturma başlattı. Ayrıca gençlerin üzerine hakaretler ve tehditlerle dolu bir karanlık çöktü. Sosyal medya alanından çıkmalarını gerektiren bir korku rüzgârı estirildi.
Öncelikle şunu kaydetmek gerekiyor. Mesele münferit değil. Bu gençler aracılığıyla dinsel olmayan yaşam tarzlarına dönük bir gözdağı söz konusu. Geçtiğimiz çeyrek asır gösterdi ki İslamcı hegemonya, bu türden vakalar sayesinde kuruluyor. Dolayısıyla sorunu, kesinlikle olayla sınırlı görmemek gerekiyor. Sistemli bir tutumun tezahürüyle karşı karşıyayız.
İkincisi, konunun bir de temel haklarla ilgili boyutu var. Bu olayda hem "özel yaşama saygı hakkı gösterilmesini isteme hakkı" hem de "ifade özgürlüğü" yönünden sorunlar bulunuyor.
Ayrıntılarına girmeden açayım: Bir kişinin özel hayatlarındaki tutumları, prensip itibarıyla, iş akitlerinin feshinin gerekçesi olamaz. Pegasus Havayolları'nın, çalışanlarının mesai saatlerinin dışındaki eylemlerini, iş akdinin feshine dayanak yapması bir temel hak ihlali yaratıyor.
İfade özgürlüğü açısından da sorunlar var. Laik devlet, herhangi bir dini korumaz, fakat din özgürlüğünü korur. Oysa bu olayda ifade özgürlüğünün karşısına bir kurum olarak dinin çıkarıldığını görüyoruz.
Bir yurttaş, dinsel bir günü içki içerek kutlamayı yeğliyor ve bunu dışa vuruyor olabilir. Bu, devletin veya işverenlerin karışabileceği bir konu değildir.
Hakeza bir yurttaş, Kadir gecesi vb. İslami ritüelleri anlamsız buluyor ve hicvediyor da olabilir. Her hicvi, derhal dini değerlerin aşağılanması olarak görmek, konuyu ceza yargısının konusu kılmak, fazlasıyla toleranssız bir dünya görüşünün yansıması. Bir dini değeri, bu kadar kolay "aşağılanabilir" bir çıtkırıldımlık içinde saymak da; dinin mensuplarının bu hicve yanıt veremeyecekmişçesine devletin cezai müdahalesini devreye sokmak da sorunlu.
Böyle bakınca, aslında bu tutum, dinsel alandaki ifade özgürlüğünü yok saydığı gibi ifadenin muhatabı dinin kimi mensuplarına da haksızlık yaratıyor. Pek çok Müslümanın, bu türden soruşturmaları, bizzat İslam'a (İslam'a dönük algıya) zarar verir nitelikte gördüğünü bizzat biliyorum.
Dahası var. Bu türden tutumlar, toplumu tek renkli ve tek sesli hâle getiren bir monotonluğa sürüklüyor. Ayrıca yurttaşların büyük bir kesimini da kamusal yaşamdan dışlayıp küstürüyor. Beyin göçü denilen olgu biraz da bu nedenlerle yaşanıyor. "Bu ülkenin kültürüne saygı duyacaksınız!" diye diye ülkenin değer üretenleri memleketten kaçmaya can atar hâle getiriliyor.
Oysa bu toprakların değerleri hiç de müstebitlerin gösterdiği gibi kurak değil. Ben bu satırları yazarken, şarkı listemde (isteyen, İlahi bir rastlantı diyebilir) Erkan Oğur'un güzel sesiyle çalmaya başlayan "Ey Zahit Şaraba Eyle İhtiram" ezgisi de bunu doğruluyor.
Ezginin güftecisi Derviş Hârâbi, bu toprakların bir değeri olarak, tartışmaya asır öncesinden katılıyor. Hatta bize pek söz de bırakmıyor:
Ey zahit, şaraba eyle ihtiram Sevap almak için içeriz şarap Kandil geceleri kandil oluruz Sen münkirsin, sana haramdır bade |