Sümeyra Gümrah

09 Aralık 2024

İran’dan Amsterdam’a bekleyişin hikâyesi: İntizar

Albüm kimi yerde bir manifesto gibi… Motamedi’nin "An Advice from Hafez"teki yorumu, fısıldayan bir rehberin sesine benziyor. İntizar sizi, bazen bekleyişin varılacak yerden daha anlamlı olduğuna ikna edebilir!

Bazı albümler vardır ki, kulağınızın duyduklarını beyninizde analiz etmek için değil, kalbinizin derinliklerinde bir yerlere dokunmak için var olur. "İntizar" böyle bir şey... İran’ın ruhani melodileriyle Batı’nın armonik zenginliklerini buluşturan bu albüm, bir hikâye anlatıyor. Anlatılan sizin hikayeniz değil belki, belki yüzyıllar önce yazılmış… Ama dinlerken sizi anlatıyor sanıyorsunuz…  

İntizar, İran’ın Binbir Gece Masalları’na ilham olan mistik coğrafyasından yola çıkıp, Amsterdam’da ahşap sütün ve yüksek tavanlarıyla eskiden kilise olan Orgelpark’ta kayda alınmış.

Rembrandt Trio, bu hikâyenin en cesur anlatıcılarından biri. Fortepiano’nun incecik tınılarından Whisperkit’in büyülü dokunuşlarına kadar her detay, bir bağ kuruyor. Cazın doğaçlama özgürlüğü, İran müziğinin derin köklü melodik yapısıyla buluşuyor. Ama durun, bu bir "harman" değil. Tony Overwater’ın dediği gibi, bu bir “kesişim”. Her şey olduğu gibi kalıyor ama yeni bir boyut kazanıyor. Peki ya Mohammad Motamedi? İşte burada hikâye başka bir tona geçiyor.

Bazen bekleyişin kendisi, varılacak yerden daha anlamlıdır.

Motamedi’nin sesi, dağılıp giden bir yankı gibi değil de bir kök sanki… Hafız’dan Hz. Mevlana’dan Hayyam’dan, İran’ın eski sokaklarından ve belki de hiçbirimizin duymadığı coğrafya ve zamanlardan gelen bir çağrı gibi… Albümün başlığı da bu çağrıyı yansıtıyor: "İntizar." Farsça, Türkçe, Arapça... Her dilde aynı hissi taşıyor: Bekleyiş! Ama nasıl bir bekleyiş bu? Kaybedilen bir sevdanın, özlenen bir yurdun, geçmişin ve geleceğin arasında sıkışmış bir anın bekleyişi mi? Belki de özgürlük, değişim ve daha adil bir dünya için duyulan kolektif bir arzu.

Albümdeki parçaların her biri ayrı bir hikâye anlatıyor. "Kouze Gar" (Çömlekçi). Ömer Hayyam’ın şiiri üzerine yazılmış bu eser, fortepiyano ve klarnetle yeniden anlatılıyor. Klarnetçi Maarten Ornstein’ın solosu, bir an için sizi bulunduğunuz yerden alıp başka bir zamana taşıyor. Çömlekçinin ellerinde şekil bulan çamur, sanki biziz. Yeniden ve yeniden biçimlenen, ama her seferinde aynı özden var olan…

Bir başka parça, "Dami Ba Gham," bambaşka bir dinamizm sunuyor. Planjer’in Whisperkit’i ve Motamedi’nin doğaçlaması, Hafız’ın şiirlerine bir başkaldırı gibi. Ritmik yapısıyla neredeyse hip-hop’ bile göz kırpıyor.  

Parça, Hafız’ın mısralarından şunları söylüyor:

“…Hafız gibi, kanaatkarlığı ara ve dünyanın deliliğini bırak, Çünkü bir yudum mutluluk, iki yüz ton altına değmez."

Albüm kimi yerde bir manifesto gibi… Motamedi’nin "An Advice from Hafez"teki yorumu, fısıldayan bir rehberin sesine benziyor.

İntizar sizi, bazen bekleyişin varılacak yerden daha anlamlı olduğuna ikna edebilir!

İran müziğinin usta doğaçlamacısı ve klasik Pers vokal geleneğinin büyük yorumcularından Mohammad Motamedi, Hollanda'nın önde gelen caz topluluklarından Rembrandt Trio ile 10 Aralık Salı akşamı CSO Ada Ankara’da konser verecek. Konserin başlığı İntizar!

Konser öncesi Mohammad Motamedi ile gerçekleştirdiğimiz kısa soru-cevapları albümü dinlerken okuyabilirsiniz.

- İntizar albümünün hikayesi nedir? Rembrand Trio ile nasıl bir araya geldiniz?

Rembrandt Trio ile trionun aynı zamanda kontrbasçısı olan arkadaşım Tony Overwater sayesinde tanıştım. Tony ile ilk kez onun evinde karşılaştık. Biraz sohbet ettikten sonra Tony enstrümanını eline aldı. Çalmaya başladığında, enstrümanından yayılan melodinin bana özgürlük hissi verdiğini hissettim. Sanki bir kuş, istediği her yere özgürce uçabiliyor gibiydi. O günden bu zamana Rembrandt Trio ile her sahneye çıktığımda aynı duyguyu yaşıyorum.

Sanırım bizim bağımız oldukça organik ve kendiliğindendi. Ama bizi birbirimize çeken şey, her birimizin birbirimize daha fazla yakınlaşma arzusuydu. Ben bir İranlı olarak onların melodilerine yaklaşmak istiyordum, onlar ise Hollandalı olarak benim ezgilerimi çalmaya çalışıyorlardı. Bu, büyük bir yaşam dersi. Keşke milletler, farklılıklarına takılıp kalmak yerine ortak noktalarını bulmaya çalışsa ve bu ortak noktalar aracılığıyla kalplerini birbirine yakınlaştırsa.

- İran müziğindeki ilham kaynaklarınız kimler?

İran müziğinde sizlerinde bildiğini düşündüğüm tanınmış tüm sanatçılar benim için birer ilham kaynağı. Ancak gençlik yıllarımda Hasan Kesai’nin ney’deki ustalığı beni derinden etkiledi. Ben de biraz ney çalıyorum ve bu enstrümanın derinliklerinde Kesai’nin bıraktığı izlerin peşinden gitmeye çalışıyorum. Ona göre ney, İran klasik müziğinin en zengin melodilerini saklayan bir hazine gibiydi. Bu hazineyi keşfetmeye çalışmak beni müziğe daha da bağladı.

- Caz ile İran müziğinin ortak noktası doğaçlama olsa gerek…

Evet, doğaçlama bizim kültürümüzde de oldukça köklü bir gelenek. Rembrandt Trio ile performanslarımızın önemli bir kısmı doğaçlama vokal ve enstrümantal bölümlerden oluşuyor. Konserlerimde doğaçlama şarkı söylemeye özel önem veriyorum. Ankara konserimizde de buna özel alan bıraktık. Dinleyicilerimizin bize gönderdiği enerjiyi, müzik diline çevirip onlara geri göndermek istiyoruz. Bunun da tek tarifi doğaçlama.

- Bir komşu olarak sizin Türk müziği ve kültürü hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum.

Türk müziği, kültürü ve insanlarına büyük bir hayranlık duyuyorum. Biz Doğu insanları ortak köklere sahibiz. Her birimizin kanının bir kısmının diğerinin damarlarında aktığını hissediyorum. Bunu, müziklerimizin benzerliğinden açıkça görebilirsiniz. Türk melodileri, eski Osmanlı’dan modern zamana kadar, hep bir aşığın yüreğindeki sıcaklığı anlatıyor.

- Türkçe müzik dinliyor musunuz? Bizden bildiğiniz bir isim var mı?

Doğrusu İbrahim Tatlıses’e derin bir hayranlık duyuyorum. Çocukluğumdan beri sesi beni büyüledi. Türkçe bilmememe rağmen, onun tınısından ve sesinden büyük keyif alıyorum.

- Türkiye ve İran müziği arasında ortak projelere rastlasak da sanki yeteri kadar yok gibi…

Haklısınız. Umarım müzikte birbirimizi daha fazla bulabiliriz. Çünkü dillerimiz ve müziklerimiz, aynı suyu paylaşan kökler gibi birbirine benziyor. Bu tür projelerde milletlerin farklılıklarına değil, ortak noktalarına odaklanması gerektiğini düşünüyorum. Bu ortaklık, halkların ve kültürlerin birbirine yakınlaşmasını sağlar.

- Siz de bir Ortadoğulusunuz ve bu topraklar hep “sıcak” ne yazık ki. Bir sanatçı bu durumda bir şey yapabilir mi?

Dünyanın neresinde olursa olsun, her sanatçının insanlık görevi kalpleri sevgiyle doldurmaktır. Sevgiyle dolu bir kalpte savaş ve kin için yer kalmaz. Sanatçılar, milletler arasındaki bağları güzel müzikle süslemelidir.

- Son olarak her sektör için gittikçe hızlanan teknoloji ve sanat ilişkisi hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum.

Teknolojinin hem iyi hem kötü etkileri var. Müzikte teknik olarak seviyeyi yükselttiği doğru, ama bazen ruhu da biraz kayboluyor. Yine de bu çağın bir gerçeği. Teknoloji müziğe davetsiz bir misafir gibi girdi, bu yüzden onu en iyi şekilde kullanmayı öğrenmemiz gerekiyor.

Teşekkürler, konseriniz de görüşmek üzere…

Mohammad Motamedi hakkında:

İran müziğinin çağdaş ve klasik yüzünü bir araya getiren ender sanatçılardan biridir. Müzik yolculuğuna kendi kendine şan eğitimi alarak ve ney çalmayı öğrenerek başlamış, 1997’den itibaren Seyed Hossein Taherzadeh’in şarkı söyleme stilini Hamidreza Noorbakhsh’ın rehberliğinde derinlemesine çalışmıştır. İsfahan şarkı ekolüne olan ilgisi, Taj Esfahani ve Adib Khansari gibi ustaları örnek almasını sağlamış, bu süreçte Dr. Hossein Omoumi ve Aliasghar Shahzeidi gibi önemli isimlerin rehberliğinden faydalanmıştır. Motamedi, geleneksel İran müziğini modern bir anlayışla yorumlayarak kamançe, tar, ney ve daf gibi enstrümanlarla klasik Fars şiirini buluşturmuş ve bu alanda kendine özgü bir dil oluşturmuştur. 2013 yılında Radio France’ın ‘France Musique World Music’ ödülünü kazanarak, İran müziğinin evrensel bir ses taşıyıcısı olarak anılmaya başlamıştır. Bu ödül kapsamında yayımlanan albümü "Mohammad Motamedi & Chant Classique," onun derin şairane anlayışını ve müzikal becerisini uluslararası sahneye taşımıştır.

Sadece İran’da değil, dünya sahnelerinde de adından söz ettiren Motamedi; Paris, Amsterdam, Roma ve Karachi gibi şehirlerde unutulmaz performanslar sergilemiş, Türkiye’deki Mevlâna anma etkinliklerinde yer alarak kültürler arası bir diyalogun parçası olmuştur. Rosario Latremendita ile gerçekleştirdiği Qasida projesi, İran ve flamenko müziğini buluşturarak Doğu ve Batı'nın melodik zenginliklerini bir araya getiren özel bir çalışma olarak dikkat çekmiştir. Albümleri arasında "Vatanam Iran," "Boodan & Soroudan," "Ashoora Opera" ve "Pass" gibi eserler, Motamedi’nin müzikal çeşitliliğini ve yaratıcı vizyonunu yansıtır. Doğaçlama yeteneği ve sahnedeki enerjisiyle, dinleyicilerini hem geçmişin izlerine hem de müziğin geleceğine dokunan bir yolculuğa çıkaran Motamedi, Doğu’nun derin manevi atmosferini Batı’nın harmonik zenginliğiyle buluşturan bir müzik elçisi olarak kariyerine devam etmektedir. Her performansı, kültürel köprüler kuran, insani duyguları müziğin evrensel diliyle ifade eden deneyim sunmaktadır.

 

Sümeyra Gümrah kimdir?

Sümeyra Gümrah Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema Bölümü'nden mezun oldu.

Öğrenim süreci boyunca Kanal D bünyesindeki radyolarda görev aldı. Yönetmen yardımcısı olarak başladığı kariyerini, kültür sanat sektöründe basın danışmanlığı yaparak devam ettirdi.

2006 - 2013 yılları arası Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda görev yaptı.

Fatma Berber ile kaleme aldığı Destek Yayınları'ndan Bir Pera Masalı isimli gezi kitabı ve Pink Floyd - Kilidi Açamazsan Kır Kapıyı isimli biyografi kitabı; Ayrıntı Yayınları Düşbaş Kitapları'ndan Bir Porsiyon Sanat isimli kitapları bulunuyor.