“PİLEVNELİ, :mentalKLINIK’in DEHŞETLİ GÜZEL performansını Markiz Pastanesi’nde sunar!” Bu cümleye veya bu cümle ile gelen görselliğe maruz kalan herkes gibi ben de hafif bir telaşla “Ne!? Yoksa Markiz açıldı mı?” tepkisini verdim. Her “Markiz” ve elbette “Lebon” kelimelerini duyduğumda ,zihin ekranımda yüzyıl öncesinin fotoğraflarında gördüğüm İstanbul açılır. Zihnimdeki bu fotoğrafik görüntülere, Pera’nın Arnavut kaldırımını adımlayarak Markiz’e giren dönemin edebiyatçıları eşlik eder. Ve hiç istemesem de Ümit Yaşar Oğuzcan’ın Ayten’in Sonu şiirinin mısralarını sesli söylemeye başlarım: “Ayten'i Markiz pastanesinde vurdular / Onu ben vurdum…”
Her ne kadar Markiz’in 2000’lerin başlarında on yıllık dönem için hizmet verdiği söylense de bu bilgi bende yok! Bildiğim İstiklal Caddesi’ni her adımladığımda mutlaka burnumu vitrininin camlarına yapıştırıp, eski ama eskimeyen boş pastanenin içini görmeye çalıştığım.
Fotoğraf: Ender Can
Dehşetli Güzel performansı için Pilevneli’nin web sitesi üzerinden bilet alıp rezervasyon yaptırmalısınız. 12.00 – 14.00 saatleri arası için rezervasyon ücretsiz. Markiz’de oturabilir, performansın ses ve koku kısmını deneyimleyebilirsiniz. Devam eden saatlerdeki rezarvasyonların iki kişilik bilet ücreti 2 bin TL. Eksik kalamazdım. “Hadi, Dehşetli Güzel’e gidelim” dediğim arkadaşlar sosyal medyadaki bazı olumsuz yorumların ekran görüntülerini göndermeye başladı. Süslü, sanatsal ve benim için zorlu cümlelerden oluşan yorumların ortak paydası bilet ücretinden dem vurulmasıydı. Herkes gibi parasal algımı yitirdiğim için, dışarıda değil yemek yemek su içmeye korkuyorum. Lâkin Markiz’in biraz ötesindeki tarihi hanın içinde bulunan yeni nesil pastanede bir dilim tatlıya 425 TL, filtre kahveye 225 TL toplamda 650 TL veren -ve bunu sıkça yapan- onlarca tanıdığımın; bu eleştirilere ikna oldukları için performansa gitmemeyi tercih etmelerini saygıyla anlamaya çalışıyorum.
Bir film, bir kitap, bir sergi… sanatçı ne anlatmaya çalışırsa çalışsın bizler almak istediğimizi, almak istediğimiz kadar kadar alırız. Performansın değerli sanatçıları Yasemin Baydar ve Birol Demir (:mentalKLINIK)’in PİLEVNELİ ile Markiz’de hayata geçirdiği Dehşetli Güzel benim için unutulmayacak bir deneyimdi. Sanatçıların anlatmak istedikleriyle yetinmeyip üstüne bir de ben eklemiş gibiydim. Çıktığımda kendimi bu performansın bir parçası gibi hissettim. Sanki sanatçılar Markiz’in bir köşesine saklanmış, her saat yenilenen misafir/izleyiciler ile ortaya çıkan bu yeni performansı izliyorlardı.
Çekiçle dağıtılan o pastayı Markiz’in kaçırdığım geçmişi ve hatta henüz yaşamadığım geleceğindeki tatlıları yer gibi vahşi bir arzuyla yedim. Belli ki ses entalasyonunun etkisiyle, konuşmadığım ve belki konuşmayacaklarımı telaşla art arda sıraladım. Eğer izleyiciler de bu performansın bir parçası oluyorsa Dehşetli Güzel’in “dehşetli” kelimesine ziyadesiyle katkı sağladığımı düşünüyorum.
Ardından, bu performansın yaratıcıları :mentalKLINIK’e, PİLEVNELİ Gallery’nin kurucusu Murat Pilevneli’ye ve PİLEVNELİ editörü Hale Albayrak’a sorularımı yönelttim. Umarım keyif alırsınız.
Not: 2 Mart’ta başlayan Dehşetli Güzel 23 Mart’ta sona erecek. Rezervasyon için PİLEVNELİ.ORG
Fotoğraf: Serkan Eldeleklioğlu
“Bu süreyi Markiz’in belleğine dedikodular, söylentiler, kızgınlıklar, belki de aşklar olarak bırakıyoruz”
- Merhaba, öncelikle Dehşetli Güzel için Markiz’e adım attığımda, içindeyken ve çıktığımda hissettiğim duygular bambaşka idi. Bunlar için size teşekkür ederek başlamak istiyorum. Siz “Markiz’i dönüştürmek istemiyoruz” diyorsunuz ama burada zamansız bir alan oluşturmuşsunuz. Bir mekânın geçmişine müdahale etmeden, ona yeni bir ruh, yeni bir katman eklemek mümkün mü? Mekânın belleği ve bugüne dair sizin bıraktığınız iz nasıl iç içe geçiyor? Bu etkileşim, Markiz’i gerçekten aynı yer olarak mı bırakıyor, yoksa onu görünmez bir şekilde yeniden mi yazıyor?
:mK Sanatı imkânlar alanı ve gereksiz sürprizlerle dolu bir oyun sahası olarak görüyoruz. Markiz Pastanesi’nde gerçekleştirdiğimiz bu performansta mekânın tarihî dokusuna müdahale etmeden, onu güncel bir bağlama taşıyoruz. Kapalı olarak beklemekte olan Markiz mekânını bir süreliğine meşgul ederek, mekânın kuruluş amacı olan pastane bağlamı ile bir diyalog kurduk. Dehşetli Güzel, bir işletme modelini kurgusal bir pastane olarak süreli bir performansın mekânına, geçici ve hayali bir pastaneye çeviriyor. Bir şehir efsanesi gibi, çok yakında olmayacak ama bir süreliğine 50m2’de yaşanmış, paylaşılmış bu süreyi Markiz’in belleğine dedikodular, söylentiler, kızgınlıklar, belki de aşklar olarak bırakıyoruz.
“Bugün izleyiciler deneyime önceden sosyal medya aracılığıyla maruz kalıyor, anlık paylaşımlar yaparak mekânı tüketiyor…”
Markiz, belleğinde hâlâ eski İstanbul’un zarafetini, modernleşme sürecinde şekillenen bir burjuva kültürünü taşırken, Dehşetli Güzel ise günümüzün hipermedya estetiği ile geçmişin otantik mekânsal deneyimi arasında bir zamansal kayma yaratıyor. Bugün izleyiciler deneyime önceden sosyal medya aracılığıyla maruz kalıyor, anlık paylaşımlar yaparak mekânı tüketiyor, hatta performansı mekânda bulunmadan "yaşadıklarını" iddia edebiliyorlar. Artık önce görselleştiriyor, sonra deneyimliyoruz—bu da anın "gerçek" olmasını sorgulanır hâle getiriyor.
Biz de geçmişe takılmadan, bugünün anksiyetelerini, ironilerini ve geçici zevklerini zamana kaydedecek bir performansla, sanatın sorumsuzluk alanında şaşırtıcı ve duyulara hitap eden bir deneyim yaratıyoruz. Bu performans, izleyicileri melankoli ile anlamsız mutluluk arasında salınan, zamanı esneten bir deneyime davet ediyor. Dehşetli Güzel, :mentalKLINIK’in diğer eserlerinde ve performanslarında olduğu gibi, kendi evrenimize dönük referanslarla yüklü bir form yaratıyor.
Fotoğraf: Ender Can
“Güzellik artık erotik değil, pornografik; bizi cezbetmek yerine, bize saldırıyor”
- Kusursuzluğa takıntılı bir dünyada, ideal olmayan formda bir kutlama pastası yapıyorsunuz. Buradaki kara mizahın hedefi ne? Siz bu performansla “her şeyi mükemmel göstermeye” çalışan toplumsal alışkanlıklarımıza hangi eleştiriyi getiriyorsunuz?
:mK Dehşetli Güzel, provokasyon ve duyusal aşırılıklarla dolu, sosyal medyada yayılmayı hedefleyen, görsel iletişimin ötesinde gerçekliğin sınırlarını bulanıklaştıran çok katmanlı bir performans. Sanatın en büyük gücü olan fonksiyonsuzluğunu kutluyoruz.
Güzellik artık erotik değil, pornografik; bizi cezbetmek yerine, bize saldırıyor. Güzellik artık bireysel değil, bir formata dönüştü. Herkes aynı yüzü taşıyor, aynı ışık altında parlıyor, aynı algoritmalarla optimize ediliyor. En güzel olan, en çok beğenilen; en çok beğenilen ise norma dönüşüyor. Bireyselliğin yüceltildiği dünyada, güzellik tam tersine radikal bir tekdüzelik yaratıyor. Oysa gerçek olan, kusurludur.
Güzellik bir cazibe değil, bir algoritma; bu yüzden baskın ve şiddetli. Pürüzsüzlük, dokunulabilirliği ortadan kaldırıyor. Sert bir mermer gibi, mesafeli ve soğuk; çatlakların olmadığı, sürtünmesiz bir dünya. Sürtünmenin olmadığı yerde, muhalefetin de yeşerme ihtimali yok oluyor.
Bizim için normlar, yeni medya ve yeni teknolojiler, hiper-uyarıcılığın hüküm sürdüğü bir dünyada gizli ideolojileri tespit etmek için keşfedilecek duyusal evrenlerdir. İçinde yaşadığımız dünya gibi, Dehşetli Güzel de coşkulu ve göz alıcı olabilir; ancak aynı zamanda şaşırtıcı, aşındırıcı, şiddetli ve rahatsız edici bir parti sonrası gibi paradoksal da olabilir.
Bu bağlamda, oksimoron estetiği pratiklerimizin merkezinde yer alıyor. Çelişkili kavramları bir araya getirerek anlamı büküyor, yeni yorum alanları açıyoruz. Dehşetli Güzel, ideal güzelliğin ardındaki şiddeti, kutlamanın içindeki yıkımı, pastanın içinde betonu barındırarak, pürüzsüzlüğün baskısını ve standardizasyonun sertliğini görünür kılıyor. Bizi içine çeken ama aynı zamanda dışlayan, hem tatlı hem de sert, hem cazip hem de ürkütücü bir dünya kuruyoruz.
"Biz neyi kutluyorduk?"
- Dehşetli Güzel, hem kutlamayı hem de parti sonrası melankolisini hissettiren bir deneyim. İzleyici mekândan çıkarken “kutlama bitti” mi hissedecek yoksa bu performans onlarda devam eden bir ruh hâli yaratacak mı?
:mK Kutlama ne zaman başlar ve ne zaman biter? Hatta biz neyi kutluyorduk? Dehşetli Güzel ile izleyicileri bilinçli olarak cevapların olmadığı, kutlamanın neden başladığını bile unuttuğumuz bir partinin içine davet ediyoruz. Kutlama sonrası hissedilen melankoli, aslında kutlamanın içinde zaten gizlidir; biri diğerinin gölgesidir. İzleyici buradan ayrılırken, kutlamanın bitişini değil, tam olarak başlamadığını da fark edebilir. Bu belirsizlik hâli, onları hem hafif bir mizaha hem de derin bir sorgulamaya davet ediyor. Eğer klasik anlamda melankoli, durgun, içe dönük, geçmişle bağlantılı bir hüzün içeriyorsa, :mentalKLINIK olarak bunun tam tersine dinamik, yüzeyde enerjik ama altında boşluk ve yapaylık hissi barındıran bir çağdaş melankoliden bahsediyoruz. Yani burada nostaljiye dayalı bir melankoliden çok, şimdiki zamanın hızına ve hiper-gerçekliğine dayalı bir eksiklik hissi, şimdiki zamanın içinde sıkışmış olmanın melankolisi hissedilebilir.
Fotoğraf: Ender Can
“Ekonomik olarak kutuplaşmış sınıf ilişkilerine atfedilen bir çekiç darbesi”
- Bir yandan tat, doku ve kokuyla oynuyorsunuz, bir yandan toplumsal normları sarsan bir iş yapıyorsunuz. İzleyicinin estetik ve duyusal bir karşılaşma yaşamasını mı öngörüyorsunuz, yoksa güzellik algısı, tüketim kültürü ve yerleşik kabuller üzerine düşünmeye iten, alışkanlıklarını sarsabilecek bir yüzleşmeye mi davet ediyorsunuz?
:mK Dehşetli Güzel, estetiğin ve kutlamanın bilinen sınırlarını hafiflikle bulanıklaştırıyor. Kutlama Pastası burada sadece pasta değil; fazlalığın, aşırılığın ve lüksün sembolü. "Ekmek yoksa pasta yesinler." diyen Marie Antoinette’in ünlü sözünü hatırlatan, ekonomik olarak kutuplaşmış sınıf ilişkilerine atfedilen bir çekiç darbesi ve ardından gelen yıkıntılar. İşte bir sonu kutluyoruz, ne adına, çok da önemli değil, yeter ki bitsin, yenisi başlasın.
İzleyici/katılımcı performansa dahil olduğunda ne yaşadığı bizim kontrolümüzde değil. Biz, güzellik algısını ya da tüketim kültürünü değiştirmek gibi büyük iddialarla hareket etmek yerine, bir oyun kuruyoruz ve bu oyunun içine gereksizlik/amaçsızlık yerleştiriyoruz. Duyusal bir deneyimle, kokuyla, tatla, dokuyla izleyicinin dikkatini dağıtıp, onu beklentilerinin dışına çekebilecek, gizlenmiş olanın örtüsünü kaldırabilecek bir kışkırtma hayal ediyoruz.
“Gerçek anlamda bir deneyim, yalnızca fiziksel varoluş ve anlık karşılaşmalarla kavranabilir…”
- Dehşetli Güzel, sosyal medyada geniş yankı buldu ve içeride neyle karşılaşacaklarını bilen izleyiciler mekâna önden şekillenmiş bir algıyla geldiler. Bu durum, deneyimin çarpıcılığını sizce azalttı mı? Şaşkınlık ve beklenmedik karşılaşmalar yerini bilinçli bir beklentiye mi bıraktı? Yoksa tam tersine, izleyiciler artık ideal güzelliği değil, daha radikal ve sarsıcı bir deneyimi mi arzuluyor?
:mK Sosyal medyanın paylaşım ekonomisine bilinçli bir şekilde göz kırpan bu performans, görselliğin mutlak hâkimiyetindeki opak dünyamızda, duyularımızın blokaj altında olduğu bir çağda, farklı duyuları harekete geçiren bir deneyim yaratıyor. Mekânsal ve duyusal deneyimler, izleyicinin kendi birikimi, algısı ve geçmişiyle şekillenir. Gerçek anlamda bir deneyim, yalnızca fiziksel varoluş ve anlık karşılaşmalarla kavranabilir; bu da dijital temsilin asla tamamıyla ikame edemeyeceği bir alan yaratır.
Fotoğraf: Ender Can
Tatlı bir işkenceye maruz kalmak
Karbonlu, çıtırtılı, jelsi ve betonumsu kutlama pastası, tat duyusuyla buluşurken; yapay zekâ tarafından seslendirilmiş dedikodular içeren ses, işitme duyusunu ironik bir şekilde dikkat ekonomisinin hedefi hâline getiriyor. Hafızanın en güçlü şekilde kaydedildiği koku duyusu ise Awfully Witty şampanya ve pop rocks aromasıyla tetiklenerek, kutlamayı havada asılı bırakıyor.
İzleyici/katılımcı/müşteri, bu atmosferde tatlı bir işkenceye maruz kalırken, ‘soft power’ aracılığıyla her gün farkında olmadan maruz kaldığımız sistematik baskıyı mikro ölçekte deneyimliyor. Bu deneyim yalnızca o anda, orada, erotik bedenin duyularıyla algılanabilir bir mikroklima yaratıyor.
Pastanın betonumsu formu ve sigara izmaritleri içermesi, kutlama ile şiddet arasındaki gerilimi güçlendirirken, yalnızca görsel değil, tat, koku ve işitme duyularını da harekete geçirerek izleyicinin konfor alanını sarsıyor. Böylece tatlı ile toksik, kutlama ile yıkım arasındaki oksimoron bir estetik kuruluyor.
Şampanya, pasta ve dedikodu gibi unsurların kullanımı, tüketim kültürünün ve sosyal medyanın estetik hâkimiyetini, zorunlu eğlence kültürünü sorgularken, şiddetle birleşen kutlama atmosferi, nesnelerin alışılagelmiş anlamlarını bozan bir tavır takınıyor. Böylece izleyiciyi pasif bir tüketici olmaktan çıkararak, duyusal ve psikolojik olarak katılımcı estetiğe davet ediyor. Sanatı yalnızca bir estetik nesne değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik dinamikleri sorgulayan bir süreç olarak tartışmaya açıyor.
Murat Pilevneli
“Markiz, sadece geçmişte olduğu gibi bir pastane olarak mı kalmalı?"
- Merhaba Murat Bey, PİLEVNELİ bugüne kadar genellikle çağdaş ve modern mekânlarla anıldı. Markiz gibi tarihî ve nostaljik bir yerde bir deneyim sunuyor olmak nasıl bir sorumluluk getiriyor? Bu buluşmanın hem mekâna hem de çağdaş sanat izleyicisine sunduğu yenilik nedir?
Murat Pilevneli: Sanatçılarımızın farklı mekânlarda üretim yapabilmesine zemin hazırlamak ve bu alanlarla bağ kurmalarını sağlamak, benim için her zaman temel bir motivasyon kaynağı oldu. Daha önce Mecidiyeköy Likör Fabrikası’nda benzer bir deneyim yaşamıştık, Bugün ise Markiz’deyiz.
Mecidiyeköy Likör Fabrikası ve Markiz, dönem olarak farklı olsa da kent hafızasında önemli yer tutan mekânlar. Bir galeri olarak, bu tür mekânlara misafir olmayı ve onların şehir belleğinde yeniden hatırlanmasını sağlamayı önemsiyoruz. Bugünün sanatı ile geçmişin mimarisini bir araya getirmek, mekâna farklı bir perspektif kazandırıyor. Bu tarz diyaloglar, unutulmuş soruların yeniden gündeme gelmesine de vesile olabiliyor. Örneğin, bu projede şu soru kaçınılmaz hâle geldi: Markiz, sadece geçmişte olduğu gibi bir pastane olarak mı kalmalı, yoksa geçmişin mirasını devralıp, eskiyi koruyarak günümüzün yaşam alışkanlıklarıyla harmanlanarak mı varlığını sürdürmelidir?
“Yok etme ve baştan inşa etme refleksi, bilgi eksikliği nedeniyle yaygın bir alışkanlık hâline gelmiş durumda”
Elbette bu projeyi kurgularken amacımız bu soruyu sormak değildi. Ancak doğru olanı yapınca, doğal olarak bu tartışmalar da gündeme geliyor. Sanırım en önemli sorumluluk, bu dengeyi koruyabilmek. Sonuçta Markiz’in ortasına rastgele bir heykel dikmek ya da mekâna uyumsuz işler yerleştirmek de imkân dahilindeydi. Ancak bu, mekânın ruhuyla bütünleşen bir deneyim yaratmazdı.
Bu sentezi yapmak oldukça zor; çünkü bunun için hem estetik zevk hem de kültürel birikim gerekiyor. Ne yazık ki, yok etme ve baştan inşa etme refleksi, bilgi eksikliği nedeniyle yaygın bir alışkanlık hâline gelmiş durumda. Bu, restorasyona gönderilen bir tablonun bilinçsizce baştan aşağı yeniden boyanmasına benziyor. Oysa önemli olan, geçmişin değerlerini koruyarak, onları günümüzle anlamlı bir şekilde buluşturabilmek.
Fotoğraf: Ender Can
“Her eser, içinde bulunduğu mekâna göre farklı anlam katmanları oluşturuyor”
- PİLEVNELİ olarak farklı mekânlarda gerçekleştirdiğiniz sanat etkinlikleri, galericilik vizyonunuzla nasıl örtüşüyor? Galeri mekânından çıkarak sanat alanlarını çeşitlendirmeye yönelik yaklaşımınızı şekillendiren unsur nedir?
M.Pilevneli: Farklı mekânları deneyimlemek, kendimi bildim bileli ilgimi çeken ve besleyici bulduğum bir mesele. Sanat, mekânla her zaman güçlü bir bağ kurar; mekân, eserin anlamını dönüştürebilir, genişletebilir ya da ona bambaşka bir bağlam kazandırabilir. Bu yüzden galeri mekânının dışına çıkmak, sadece fiziksel bir değişiklik değil, sanatsal algıyı ve izleyici deneyimini de dönüştüren bir hamle oluyor. Galeri, sanat eserlerinin sergilenmesi için ideal koşullar sunmasının yanında, kontrollü ve steril yapısıyla fazlasıyla kontrollü ve konforlu bir alan yaratıyor.
Oysa sanat, belirli sınırların dışına çıkmayı, yeni bağlamlar içinde var olmayı ve izleyiciyle beklenmedik karşılaşmalar yaratmayı da gerektirir. Farklı mekânlara taşındığımızda, sanat eserinin, serginin, performansın mekânla kurduğu diyalog değişiyor; her eser, içinde bulunduğu mekâna göre farklı anlam katmanları oluşturuyor ve yeni yorumlara kapı aralıyor. Bu yüzden farklı alanlara misafir olmak, yalnızca bir tercih değil, galericilik anlayışımızın ayrılmaz bir parçası.
“Ücretsiz seanslar için yapılan rezervasyonların katılım oranı sadece yüzde 30 civarında”
- Bilet fiyatlarıyla ve Markiz’in kamusallığıyla ilgili bazı eleştiriler oldu. Siz, performansa gösterilen ilgiyi ve bunun erişilebilirliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
M.Pilevneli: Eleştiriler, yaptıklarımızı sorgulamak ve daha iyisini yapmak için önemli bir fırsat. Ancak çoğu zaman eleştirilerin belli bir temele dayanmadığını ve rastgele yapıldığını görebiliyoruz. Özellikle bilet konusu gündeme geldiğinde, herkes için farklı seçenekler sunduğumuzu belirtmek önemli. Örneğin, 12.00-14.00 saatleri arasında Markiz’i ziyaret etmek tamamen ücretsiz. Bu zaman diliminde gelen ziyaretçiler hem mekânı keşfedebilir hem de ses enstalasyonunu deneyimleyebilir. Biletli seanslarda ise sanatçıların özel olarak tasarladığı pastayı çay veya kahve eşliğinde tatmak mümkün.
Markiz, kamusal bir alan olmamasına rağmen rezervasyon sistemiyle ziyaret edilebiliyor. Ancak burada ilginç bir durum var: Ücretsiz seanslar için yapılan rezervasyonların katılım oranı sadece yüzde 30 civarında.
Dönüştürmek yerine mevcudiyetiyle saygılı bir diyalog kurmak
- Markiz yıllarca kapalı kaldı ve insanlar buranın akıbetini hep merak etti. Dehşetli Güzel, burayı bir süreliğine de olsa yeniden hatırlatıyor. Sizce sanat bir şehrin ya da toplumun, kendi geçmişiyle ve gerçekliğiyle yüzleşmesine nasıl katkıda bulunabilir?
M.Pilevneli: Sanat illa bir şehrin ya da toplumun geçmişle yüzleşmesine katkıda bulunmak zorunda mı? Belki de asıl mesele, bir şeyleri zorla dönüştürmek ya da geçmişe bir anlam yüklemek yerine, sanatın kendi mevcudiyetiyle saygılı bir diyalog kurmasını sağlamaktır. Dehşetli Güzel, Markiz’de gerçekleşiyor ve bu süreçte Markiz’in yeniden hatırlanması, konuşulması, mekânın hafızasının canlanması hatta bu hafızaya yeni bir katman eklenmesi gibi etkiler ortaya çıkıyor. Bu zaten başlı başına bir katkı değil mi? Ama şunu da atlamamak gerekir ki aynı proje bambaşka bir yerde de yapılabilirdi ve yine kendi bağlamı içinde bir anlam kazanırdı.
Sanata sürekli bir misyon yüklemek, onu belli kalıplar içine hapsetmek yorucu olabilir. Önemli olan, sanatçının da izleyicinin de saygılı ve işini iyi yapan bir tutum içinde olması. Bu, doğal olarak bir güç birliği yaratıyor ve sanatın dönüştürücü etkisini ortaya koyuyor. Bazen en güçlü yüzleşme, herhangi bir iddiada bulunmadan, yalnızca mekânın ruhuyla uyum içinde yapılan bir işle gerçekleşebilir.
Hale Albayrak
İdeal beklentilerle çelişen bir performans
- Hale Hanım merhaba. 2 Mart’ta başlayan ve 23 Mart’a kadar uzatılan Dehşetli Güzel deneyiminde misafirlerinizi karşılıyor ve öncesinde bilgilendiriyorsunuz. Öncelikle kendi adıma teşekkür ederim. Bu kapsamda, Dehşetli Güzel’e izleyicinin ilgisini nasıl değerlendirirsiniz? Açıkçası ben çıktıktan sonra kendimi içerideki performansın izleyicisi değil de parçası olmuş gibi hissettim. İzleyiciler bu deneyimi nasıl karşılıyor?
Hale Albayrak: Dehşetli Güzel, beklediğimiz gibi yoğun bir ilgiyle karşılandı. Bunun en büyük sebeplerinden biri, Markiz’in yıllardır süregelen gizemi ve mekânın ne şekilde yeniden açılacağına dair toplumsal hafızada biriken kolektif meraktı. Ancak bu merakın tatmin edilme biçimi, nostaljik bir pastane atmosferi yerine beklentileri aşama aşama kıran ve ideal beklentilerle çelişen bir performansla gerçekleşti. Ve bence tam da bu çelişki, performansa olan ilgiyi perçinledi.
Bununla birlikte, katılımcıların, mekânı belirli imgelerle ve duygularla idealize ettiklerini, ancak karşılarına çıkan deneyimle birlikte bu imgelerin çözülmeye başladığını gözlemliyorum. Markiz gibi nostaljiyle özdeşleşmiş bir mekânda zamansızlık hissine kapılmak, izleyiciler için hem şaşırtıcı hem de tuhaf bir haz kaynağı oluyor.
Beklenenden çok daha hafif ve dengeli bir lezzet
Özellikle kutlama pastasının parçalanma anı, izleyicinin algısal bariyerleriyle doğrudan yüzleştiği, en çarpıcı anlardan biri. İlk etapta pastanın çarpıcı formu ve sahnelenişi, izleyicilerde bir mesafe yaratıyor, hatta yemekte tereddüt etmelerine neden oluyor. Ancak bu tereddüt aşıldığında, pastanın beklenenden çok daha hafif ve dengeli bir lezzete sahip olması izleyiciler için şaşırtıcı oluyor.
Bu da performansın, tat ve görsellik arasındaki ilişkinin yalnızca estetik bir denge meselesi olmadığını, aynı zamanda algının nasıl inşa edildiği ve dönüştüğü üzerine derin bir sorgulama alanı açtığını gösteriyor. :mentalKLINIK sanatçı ikilisinin temel hedefinin de tam olarak bu olduğunu düşünüyorum: Formun, algının ve yeme pratiğinin nasıl iç içe geçtiğini görünür kılmak. Günlük hayatın en sıradan ve insani eylemlerinden biri olan yemek yeme eyleminin, aslında kültürel kodlarla, görsellikle, sosyal statüyle ne kadar iç içe geçmiş olduğunu ortaya koymak.
TikTok gençliğinden Markiz’in eski ziyaretçilerine…
- Rezervasyonlar sırasında ilginç bir trend fark ettiniz mi? Mesela belirli bir yaş grubu mu daha çok ilgi gösterdi, yoksa bambaşka bir kitle mi buraya yöneldi?
H. Albayrak: Katılımcılara baktığımda, performansın oldukça geniş ve çeşitli bir izleyici profiline hitap ettiğini söyleyebiliyorum. Tiktok’tan görüp gelen gençlerden, Markiz Pastanesi’nin geçmişteki işlevine birebir tanıklık etmiş olan yaşlı ziyaretçilere kadar geniş bir yelpazede ilgi görüyor. Mekânın geçmişini birebir yaşamış olanlar için burası nostaljik bir hafıza mekânı olarak varlığını koruyor; dolayısıyla onlar, Markiz’i geçmişteki hâliyle yeniden bulmayı umarak geliyor. Buna karşılık, gençler için ise bu mekân, nostaljik bir bağ kurmaktan çok, güncel bir sanat deneyimi aracılığıyla geçmişle temas kurmanın yeni bir yolu hâline gelmiş durumda.
Markiz’le bireysel hafızasında derin bağlar kurmuş ziyaretçilerin ilgisi dikkat çekiyor. Kimi burada evlenme teklifi almış, kimi önemli buluşmalar gerçekleştirmiş; dolayısıyla mekân, onlar için yalnızca fiziksel bir yer değil, duygusal bir arşiv niteliğinde. Zihinlerindeki Markiz imajı ile karşılarında buldukları deneyim arasındaki gerilim, performansın yarattığı şaşkınlığı artırıyor. Pastanenin önünden geçen orta yaş ve üstü ziyaretçilerin içerideki hareketliliği fark edip Markiz’in gerçekten tekrar açılıp açılmadığını sorgulamaları, performansın mekâna dair toplumsal beklentileri de açığa çıkardığını gösteriyor.
En nihayetinde Dehşetli Güzel, farklı kuşakları aynı mekânda buluşturarak Markiz’e dair hatıraları ve mekânın algılanma biçimlerini çeşitlendiriyor.
Fotoğraf: Ender Can
Kaşıkla ortadan yenen pasta, buruşturulmuş menü
- Performansın en çok konuşulan ya da izleyicilerden en fazla reaksiyon alan bölümü ne oldu? Ses enstalasyonu mu, kutlama pastası mı, yoksa Markiz’in atmosferi mi?
H. Albayrak: Aslında bahsettiğiniz tüm unsurlar performansın ayrılmaz birer parçası ve her biri farklı duyulara hitap ederek izleyiciyi atmosferin içine çekiyor. Böylece içeride yaratılan zamansız mikroklimanın bir bütün olarak deneyimlenmesini sağlıyorlar. Her ne kadar sanatçılar algının belirli kalıplarını kırmayı amaçlasa da, ziyaretçiler doğal olarak en görselliğe dayalı unsura, yani kutlama pastasına ve onun parçalanarak farklı bir formda servis edilmesine odaklanıyor. Pastanın ideal formunun bozulması, çekiçle parçalandıktan sonra izleyicinin karşısına farklı bir güncelleme olarak getirilmesi, klasik yeme ritüelini hem fiziksel hem de algısal düzeyde yeniden şekillendiriyor.
Masa düzeninin konvansiyonel beklentileri bozması, yeme deneyiminin yerleşik normlarından sapması, performansın en çarpıcı yönlerinden biri olarak öne çıkıyor. Nitekim bir pastaneye ya da herhangi bir yemek mekânına oturduğumuzda karşılaşmayı beklediğimiz düzen burada altüst ediliyor. Masada çatal ve bıçak bulunmaması, pastanın kaşıkla yenmesi, pastanın ortak bir tabaktan ortadan tüketilmesi, buruşuk ve top hâline getirilmiş menülerin ellerle açılarak okunması, tüm bu detaylar performansın bilinçli olarak kurgulanmış birer parçası.
Her ne kadar ziyaretçilerin ilgisi pastanın parçalanma anına yoğunlaşsa da izleyiciyi asıl tetikte tutan ve mekânda farklı bir gerçeklik katmanında hissettiren şey, yukarıda bahsettiğim tüm bu unsurların eşzamanlı varlığı. Dehşetli Güzel, duyusal algıyı tek bir noktaya sabitlemek yerine onu dağıtarak, izleyiciyi görsel, dokunsal ve işitsel bir bütünlük içinde var olmaya davet ediyor. Bu çok katmanlı deneyim, onları zamanın ve mekânın geleneksel algılanışından koparıp, yeni bir duyusal bilinç alanına taşıyor.
“Kültür endüstrisinin eleştirisi dahi bu endüstriye dahil oluyor”
- Performans, her geçen gün sosyal medyada daha fazla ve çeşitli yorum alıyor; hem olumlu hem de olumsuz pek çok tepki var. Farklı mecralarda yapılan paylaşımlar, performansın popülerliğini artırırken, görsellik odaklı dünyayı eleştirmesine rağmen sosyal medyaya yeni içerikler sunması da ilginç bir paradoks yaratıyor. Ne dersiniz?
H. Albayrak: Bunun olması şaşırtıcı değil, hatta olmasaydı garip olurdu. Kültür endüstrisi böyle bir şey. Kültür endüstrisinin eleştirisi dahi bu endüstriye dahil oluyor. Günümüzde saf bir eleştiriden bahsetmek ne derece mümkün, emin değilim. Çünkü eleştirinin kendisi de dolaşıma girdiğinde metalaştırılıp tüketiliyor ve sonunda sisteme eklemleniyor.
Fotoğraf: Ender Can
Düşünme alışkanlıklarında oyuklar yaratmak
Her şeyin şeyleştiği ve meta fetişizmine indirgendiği çağımızda kültür endüstrisi, güncel ve eleştirel sanat performanslarını da tüketim nesnesine çevirmekte gecikmiyor. Yine de güncel sanat tamamen teslim olmuyor, bazen domestik nesneleri yeniden üreterek, bazen de metaları metalaştırarak bu döngüye direnmeye, ters okumalar önermeye çalışıyor. Ama ironik olan şu ki, bu da sonunda başka bir kültür yaratıyor. Güncel sanat da her şey gibi değişiyor, dönüşüyor ve eninde sonunda sistemin içinde eriyor. Asıl paradoks burada.
Yine de güncel sanatın, özellikle Dehşetli Güzel gibi izleyiciyi de sanatsal gerçekliğin içine katılımcı olarak çeken performansların, sadece estetik bir uğraş değil; toplumsal gerçekliği açığa çıkaran ve insanları mevcut düzeni sorgulamaya teşne olduğunu görmekten vazgeçmemeli; en azından buna ihtiyacımız var. Sanatsal ve eleştirel performanslar çarpıcı karşılaşmalara alan açabilir, katılımcıların düşünme alışkanlıklarında oyuklar yaratabilir. Günün sonunda sistem bunu bir şekilde eritecektir, bunun farkındayız. Ama belki de mesele, eriyene kadar açılan o küçük oyuklarda nelerin mümkün olabileceğidir.
Sorularımızı yanıtladığınız ve bu hep hatırlanacak deneyim için :mentalKLINIK’e, PİLEVNELİ’ye ve size teşekkür ederim.
:mentalKLINIK hakkında::mentalKLINIK, görünmez politik stratejileri ultra çağdaş araçlarla görünür kılan sanatçı ikilisi. 1998’de İstanbul’da Yasemin Baydar ve Birol Demir tarafından kurulan :mentalKLINIK, toplumun bilinçaltına heykelsi bir neon ışığı tutar; heves ve kaygıyı yan yana sunarak, izleyiciyi şaşırtır ve düşündürür. Robotik tavırlarla duygusal anlatımların iç içe geçtiği eserleri; cazibe ve rahatsızlık, gerçek ve sahte arasındaki belirsiz sınırlarda dolaşır. İkili çalışmalarını İstanbul ve Brüksel’de sürdürmektedir ve dünyanın pek çok prestijli sanat kurumunda sergilenmiştir. |