Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan insanlık dramı, savaşın en karanlık yüzünü ortaya çıkarıyor. 21. yüzyılda ve Avrupa'nın göbeğinde yaşanan bu savaş ortamı için Ukrayna'yı işgal etmeye çalışan Rusya "milliyetçilikle" suçladığı Ukrayna'yı; savunmaya geçen Ukrayna ise doğal olarak Rusya'yı sorumlu gösteriyor.
Rusların ve Ukraynalıların hemen hemen aynı dili, aynı dini ve aynı Slav kültürünü paylaştıkları halde birbiriyle savaşması dünyada şok etkisi yaratmaya devam ediyor.
Avrupa'nın tümünü endişelendiren bu savaşa NATO'nun da karışması olasılığında üçüncü dünya savaşı çıkar mı çıkmaz mı tartışmalara neden oluyor.
Türklerle Yunanlılar ise ne aynı dili konuşuyor, ne de aynı dini paylaşıyor. Türlü -ve zaman zaman ciddi- anlaşmazlıklarına rağmen, iki ülke arasında 100 yıldan bu yana herhangi bir savaş çıkmadı. (1974 Kıbrıs harekatında bile Türk-Yunan savaşı çıkmadı.)
İnişli çıkışlı ilişkilerinde siyasetçiler düzeyinde bazen dostluk ve dayanışma gösterileri, bazen de yaşanan gerginliklerde birbirilerini tahrik edecek sözlü suçlamalar yöneltmekle yetiniyorlar.
Her iki taraf da "diyalogdan" ve "iyi niyet ve iyi komşuluktan" söz ediyor ve saygı gösterdiklerini öne sürdükleri "uluslararası hukuk kurallarını" kendilerine göre yorumlamaya özen gösteriyorlar ancak siyaseten bir türlü anlaşamıyorlar. Devletler birbirlerine silah doğrultmuyorlar. Belli ki savaş da istemiyorlar.
Devletler düzeyindeki bu ilişikiler bir yana, Türk ve Yunan halklarının görüş ve düşünceleri her nedense pek ciddiye alınmıyor.
Alınıyor olsa, Türkiye ve Yunanistan'da yapılan geniş bir kamuoyu yoklamasınının sonuçları her iki ülkenin basınında da yer alırdı.
Böyle bir araştırma Türkiye'de KONDA ve Yunanistan'da MRB şirketlerinin ortaklığı ile yapıldı. Bu yılın başında açıklanan sonuçlar halkların birbirini tanıması açısından oldukça aydınlatıcı ama ne Türkiye'de ne de Yunanistan'da yeterince duyuruldu. (Neden acaba?)
Araştırma sonuçları özetle şöyle:
Türklerin yüzde 82 ile Yunanların yüzde 76'sı milli kendi kimliklerinden gurur duyuyor.
İki ülke arasındaki sorunların çözülememesinden siyasetçilerin tutumunu sorumlu gösteren Türklerin oranı yüzde 54.5 iken, bu oran Yuanların arasında yüzde 71.7'ye yükseliyor.
İki ülke arasındaki anlaşmazlıkların diyalog yoluyla çözüleceğine inanan Türklerin oranı yüzde 58, Yunanların ise yüzde 62.
İki ülke arasındaki anlaşmazlıkların savaşla çözüleceğine inanan Türklerin ve Yunanların oranı (neyse ki) eşit: sadece yüzde 17.
Buna rağmen Yunanların sadece yüzde 17'si ile Türklerin yüzde 44'ü iki ülke arasında bir çatışma çıkmayacağına inanıyor ki, bu da Yunanların çoğunun Türkiye'nin samimiyetine güvenmediğini, buna karşın Türklerin çoğunun Yunanistan'ı ciddi bir tehlike olarak görmediğini gösteriyor.
Bugüne kadar Yunanistan'ı ziyaret eden Türklerin oranı sadece yüzde 3 iken Türkiye'yi ziyaret eden Yunanların oranı yüzde 37.
Bu araştırma halkların kendi ekonomik durumlarının "daha kötüye" gideceği konusunda ortak görüşün hakim olduğu gözleniyor. Türklerin yüzde 67'si, Yunanların ise yüzde 53'ü kendi ekonomilerinin gidişatını iyi görmüyor. Yani her iki halk da kötümser bu konuda.
İki halk arasındaki "kültür üstünlüğü" konusunda ise oldukça büyük bir fark olması dikkat çekici.
Mesela Türklerin yüzde 83.5'i kendi ülkelerinin kültürünü, geri kalan ülkelerin kültüründen daha üstün görürken bu oran Yunanların arasında sadece yüzde 41.5. Oysa Yunanların genel olarak kendilerini "Yunan medeniyetinin Batı kültürünün mayası olduğu" ve bu nedenle kendilerini herkesten üstün gördüklerine inanılırdı.
Yabancı arabuluculara karşı güvensizlik
Olası bir gerginliği yatıştırmak için kolları sıvayan yabancı arabulucuların sergileyeceği tutum konusunda Yunanların yüzde 41.4'ü "yabancı arabulucuların (AB, NATO vs) "Türkiye'nin lehine" bir tutum sergileyeceğine, Türklerin ise yüzde 55.8'i "Yunanistan'ın lehine" bir tutum sergileyeceğine inanıyor.
Bu araştırma da halkların aslında sorun istemediklerini ve ilişkilerin düzelmesi için siyasetçilerinden daha fazla gayret göstermesini istediklerini bir kez daha ortaya çıkarıyor.
Ama bunu siyasetçilere sorduğunuz zaman "iyi niyet hamlesinin ilk önce karşı taraftan gelmesini" beklediklerini söylüyorlar. Yani "yararlı düşman" mantığını gütmeyi tercih ediyorlar.