Stelyo Berberakis

01 Nisan 2023

Bir şişe su parası ve boş kaleye atılan goller

Türkiye’de herkes nefesini tutmuş; 14 Mayıs seçimlerinde “Türkiye” adlı geminin “rotasını nereye çevireceğini” merak ederken; Yunanistan’daki 21 Mayıs seçimlerinde hiç öyle bir heyecanın yaşanmadığını düşündüm...

ATİNA-

Hafta başında önemli bir insani görev için İstanbul’daydım. Aslında ertesi gün dönmek üzere gitmiştim İstanbul’a... Ancak – üstelik tek yön- uçak biletlerindeki fiyatlar o kadar uçmuş ki, (5 bin-11 bin TL arası) en ucuz fiyata bulduğum uçak biletiyle  ancak Perşembe sabahı erken saatlerde dönebildim Atina’ya..

“Sabiha Gökçen Havaalanı'na sabahın 06:00’sında vardıktan ve pasaport polisinden geçtikten sonra, susuzluğumu gidermek için oradaki sayısız büfelerden birine gittim. Küçük bir su her yerde 25 TL olmuş..  Cimriliğimden değil, ama fahiş fiyatlara olan alerjimden dolayı ve “nasılsa uçakta içerim” diye küçük bir plastik su şişesine 25 TL vermeyi ret ettim.

Saat 07.45’te bizi Atina’ya uçuracak olan uçağımız havalandıktan az sonra, biribirinden bakımlı  hostesler, içinde su, portakal suyu, elma suyu, domates suyu vs gibi envai çeşit içececekleri taşıyan troleyi koridorda yürütürken; kendime bir şişe su istedim. 

Güler yüzlü hostes suyu uzatır uzatmaz, hemen kapağını açıp içmeye başlamıştım ki, hostes aynı gülümsemesiyle “Kartla mı, nakit mi ödeyeceksiniz?” sorusunu sordu.

“Ücretli miydi? Bilmiyordum?” demeye bile vakit kalmadan, kapağını açıp içtiğim ve boğazımda kalan suyun parasını mecburen ödemek için istemeye istemeye kartımı uzattım..

Hostes şifresini girdiğim pos aletinin çıkardığı “bip” sesinden sonra “zırt” diye çıkardığı fişi aynı tebessümle bana vererek teşekkür etti.  Fişe baktığımda gözlerime inanamadığım için koridorda uzaklaşmaya başlayan hostese “Hanımefendi fiyatta bir yanlışlık olsa gerek” dedim.  “Hayır beyefendi, su fiyatı bu kadar” cevabını verince, suyun hepsini içemeden çantama koydum.  

Az önce kartımla ödediğim ve üzerinde “330 ml” yazan suyun fişinde  tam 41 lira 93 kuruş yazıyordu.. Dile kolay! Oysa bir gece önce eve 5’er  litrelik iki damaca su için 35 TL ödemiştim bizim Yeniköy’deki bakkala...

Kısacası “fahiş fiyat” diye beğenmediğim ve ödemeyi ret ettiğim 25 TL yerine ufak bir su için 41 lira, 93 kuruş ödemiştim..

Kendimi “tongaya” basmış bir kaz olduğum hissiyle kendime hem kızıyor; hem de gülüyordum halime..

Atina havaalanında , otobüse binmeden önce çayımı ve 0.60 euro’ya (12.5 TL) aldığım 0.5 litrelik plastik şişedeki suyu yudumlarken ve sarma sigaramı tüttürürken, yanımdan geçen temizlik işçisi, masamın üzerinde duran ve üzeri kırmızı boyalı Küba devrimi kahramanı Che’nin fotoğrafının basılı olduğu zippo çakmağıma gözü takılınca, dünyanın heryerinde “helal olsun” anlamına gelen yumruğunu sıkıp baş parmağını kaldıran bir el hareketi yaptı gülümseyerek..  

İçimden “30 yaşlarındaki temizlik işçisinin herhalde Yunanistan’da da yaklaşan 21 Mayıs seçimlerinde, seçmen nesli tükendikçe düşüşe geçen ve oranı yüzde 7’lerde dalgalanan Yunan Komünist Partisi KKE’ye oy vereceğini” düşündüm ; ve 1918’de kurulan KKE ‘ye  hala oy veren gençlerin var oluşunun canlı örneğini görmüş oldum.  

Siyasi kaptanlara çekilen şutlar ve paslar

Sonra her iki ülkedeki seçim havasını düşünmeye başladım..  

Türkiye’de herkes nefesini tutmuş; 14 Mayıs seçimlerinde “Türkiye” adlı geminin “rotasını nereye çevireceğini” merak ederken; Yunanistan’daki 21 Mayıs seçimlerinde hiç öyle bir heyecanın yaşanmadığını düşündüm.

Çünkü herkes biliyor ki, bu seçimleri kim ve ne zaman kazanırsa kazansın “Yunanistan” adlı geminin rotasını değiştirecek herhangi bir şey olmayacak. Yunanistan’da herkes bu geminin “AB‘nin çizdiği rotasında” devam edeceğini biliyor. O kadar.

Bu düşüncelere dalmışken, İstanbul’a gelmeden bir gün önce “Yunanistan” gemisinin kaptanının Yunan TV kanalları önünde verdiği mülakatlarla; Atina’ya gelmeden bir akşam önce “Türkiye” gemisinin kaptanının bir TV kanalına verdiği mülakatı geliverdi gözümün önüne.

Yunanistan” gemisinin “Kaptanı” , karşılarında ter döktüğü  oyuncu rolündeki onlarca gazetecinin  kaptanın kalesine çektikleri şutları bazen büyük bir ustalıkla kurtarıyor bazen de ters köşelerden goller yiyordu..

Türkiye”  gemisinin kaptanı ise, önünde dizilen 5 gazeteci oyuncunun  kendisine verdiği pasları -daha önceden anlamışcasına- alıyor; ve  büyük ustalıkla çektiği şutlarla boş kaleye sürekli gol atıyordu...

Ama bu iki “kaptanın” ortak bir de yönü vardı.  

Her ikisi de mülakatların sonunda “seçimleri kendilerinin kazanacağından çok emin olduklarını” söylüyordu.