Sevda Yüzbaşıoğlu

13 Aralık 2020

Politik birer sensör olduğumuzda, yerinden oynar bu dünya

Politik sensörler olarak kentlerin sokaklarını arşınlayıp, etrafımıza vicdani sorumluluk ve vatandaşlık bilinci perspektifinden bakıyor, kamunun paslı kaslarını harekete geçiriyor, yeni bir kamusallığın dijitalleşmeyle güçlendirilmesi gerektiğine işaret ediyoruz

Geçtiğimiz haftalarda TÜM Yardımlaşma Derneği (TÜMYAD) tarafından sosyal medyadan paylaşılan görüntülerde, İstanbul Saraçhane'deki Haşim İşcan Geçidi'nde kaldırımlarda yatan onlarca evsizin haline tanıklık ettik. Ardından harekete geçen İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) evsizlerin otele yerleştirilmesini sağlayarak 'sivil toplumun sesini duyuyorum ve harekete geçiriyorum' dedi… Yine yumurta satan bir kadının tezgahını yerle bir eden nobran zabıtanın çevreden ve sonrasında da sosyal medyadan aldığı tepkilerin ardından açıklama yapan İBB, hesap verilebilirliğe, şeffaflığa selam durdu, konuyla ilgili zabıta memuru hakkında soruşturma başlattı. Ankara Büyükşehir Belediyesi ise 'saydamlık ve hesap verilebilirlik' sayfasında tüm mali hesaplarını paylaşıp, 'yolsuzlukların takipçisiyim' mesajını verdi… Bunlar gibi sayamayacağım onlarca örnek hemen her gün sosyal medyadan bize ulaşırken, çağın dinamiklerine uygun kamu yönetimi yaklaşımının temelinde 'iletişim ve vatandaş' odaklı bir dijital sivil alanın önemi daha çok ortaya çıkıyor. Farkındaysanız her birimiz şehrin sokaklarında birer bir politik sensör gibi yürümeyi alışkanlık edinip, kamunun algısı ağır aksak olan işleyişine çomak sokarak yeniyi inşa etme çabasına katık oluyoruz.

Güney Kore öncü oldu

Şehrin sokaklarını politik bir sensör gibi arşınlamanın karşılığı aslında uzun zamandır gündemde olan 'yurttaş haberciliği'nin bir çeşit tanımı. İnsanların çevrelerinde, günlük hayatlarında gördükleri haber niteliği taşıyan olayları hikâye anlatıcılığı ve haberin kurgusuyla birleştirerek ortaya koyması yeni değil ancak bunun kurumsallaştırılmasının tarihi 20 yıllık bir macera… Özetle tarih sahnesinde yeni ivmelenen, farklı girişimlerle beslenen, arkasına halkın gücünü alan bir sivil gazetecilik örneği. Dünyada başlangıcına atıf ise 2000'li yılların başındaki Güney Kore olarak gösteriliyor… Oh Yeon Ho adlı bir gazetecinin ana akım medyanın işleyişine duyduğu öfkeyle 'Her vatandaş bir gazetecidir' diyerek Ohmynews.com'u kurmasıyla başlıyor. İçeriklerin yüzde 20'si çalışan 55 kişi tarafından hazırlanırken, geriye kalan içerikler tamamı yurttaşlar tarafından sağlanıyor. Girişim o kadar başarılı oluyor ki, 2006 yılında Japon Softbank'tan 11 milyon dolar yatırım alıyor.

Sokağın sesi gür çıkarsa

Türkiye'de ise bu alana yönelik kapsamlı çalışmalar fazla olmasa da özellikle seçim, Gezi direnişi, ekonomik kriz gibi süreçlerde sokağın sesinin yükseldiğine tanıklık ediyoruz. Kurumsallaşması ise ayrı bir hikâye… Aslında, geçmiş yıllarda yurttaşa haberci olarak seslenen birkaç kısa ömürlü deneme denilince akla 2008 yılında başlayan ve kısa sürede sonlanan CNN Türk'ün "Haberim", 2012-2014 yılları arasında devam eden TRT'nin "Haber Sizsiniz" programları ve haber bültenlerinin WhatsApp uygulamaları gelse de, bunların kısa ömürlü olması ve içeriklerin niteliği oldukça düşündürücü. Bu alanda uzun süredir çalışan dokuz8HABER ise vatandaş eğitimini merkeze oturtarak kritik bir sınav vermeye devam ediyor. Konuya yönelik Medya Araştırmaları Derneği (MEDARDER) desteğiyle hazırlanan önemli bulduğum araştırmalardan biri 2018 yılında hazırlanan Profesyonel Gazetecilerin Yurttaş Gazeteciliği ile imtihanı… Raporda özellikle yurttaşlardan gelen içerikleri kullanan ana akım medya kuruluşlarının paylaştıkları içeriklerin ağırlıklı olarak trafik kazaları, doğa olayları, müzik yapan insanlar, hayvan videoları, vb. "hafif" içeriklerden oluştuğunu gösterdiği belirtiliyor.

Araştırmanın çarpıcı sonuçlarından ilki ise profesyonel gazetecilerin en yüksek eğiliminin yurttaş gazeteciliğini süregelen profesyonel gazetecilik pratikleri ile "işbirliği içerisinde değerlendirmek ve mevcut pratiklerin bir uzantısı olarak görme eğilimi" olduğu. Yani profesyonel gazeteciler henüz yurttaş gazeteciliğini kurumsallaşmış bir alan olarak görmeseler de profesyonel gazeteciliğin tanımlarını kullanarak yurttaş gazeteciliğine anlam kazandırmaya çalışıyorlar. Bu konudaki tartışmalar da genelde kaynağın güvenilirliği ve profesyonellik odağı. Kaynağın güvenilirliğini sağlamak en kritik konuların başında geliyor. Duygusal itkilerle hazırlanan içeriklerin bir editoryal süzgeçten geçerek yayınlanması ile çözüm aranırken, bir çok kaynak viral akışta kaybolabiliyor. Bunun önlemek de profesyonel bir göz gerektiriyor.

Bilginin sorumluluğunu almak

Bugün katılımcı gazetecilik bize anlık nefes alanı yaratırken, yarın için de bir umut anlamına geliyor. Özgürlüklerden sağlığa, eğitimden bürokrasiye kadar her alanda yaşanan tıkanmada 'Görmedim, duymadım, zaten hiç konuşmuyorum' demek yerine bilginin sorumluluğunu alarak gücü elimize aldığımızda, bize ulaşan bilginin merkezden dağılımının doğruluğunu sorgulama hakkı da elde etmiş oluyoruz. Yereli merkeze alan ve giderek yayılan bir vatandaş haberciliğine ihtiyaç yakıcı niteliğe ulaşırken, ABD'de altı şirketin medyanın yüzde 90'ını, İngiltere'de de ulusal medyanın üç kurumun elinde olduğunu hatırlatmakta fayda var…

Özetle her gün sosyal medyada kurulan mahkemeler, sosyal linçler, hakikat ötesi, sahte haber, yankı odaları gibi medyayı şekillendiren konular, hepsi yeni bir medya düzeninin doğum sancıları gibi görünüyor. İlgimiz, sözümüz, sesimiz olmadan daha iyi bir ülke ve hatta dünyada yaşama hayalinin hayalden öteye geçemeyeceğini biliyoruz. Katılım kanallarının bizlere tıkalı olduğunu düşünüyorsanız bir defa daha düşünmenizi öneririm. Çünkü bugünün Türkiye'sinde mobil telefon kullanımı yüzde 98, akıllı telefon kullanımı yüzde 77'ye yükselmişken, çevreye haberci gözüyle bakarak gördüklerimizi aktarmak ve bunu giderek güçlenen yerel yönetimlerin gündemine daha nitelikli şekilde sokmak geleceğimiz için yapabileceğimiz 'iyi' şeylerden biri… Bunun karşısında ise sürekli sorun odaklı olmak, gündemin sığlığında kaybolmak, kendimiz gibi düşünenlerle karşılıklı dövündüğümüz yankı odalarımıza hapsolmak ve bir ömrü böyle tüketmek gibi kavramlar bulunuyor. Tercih kişiye ait…


NOT: Yazının ilhamı İngiliz mini dizi 'Years and Years'a ait. 2019 yapımı, BBC ve HBO ortaklığında hazırlanan dizi bizi aslında hiç de uzak olmayan distoptik bir geleceğe hazırlıyor. Meraklısı için büyük keyif…