Geçtiğimiz mart ayı, şehri zamansız beyaza bürüyen yoğun kar yağışının hemen akabinde İstanbul'a gelip Murat Yıldız'ı stüdyosunda ziyaret ettiğimde, onu Öktem Aykut'ta hâlâ devam etmekte olan, ilk kişisel sergisi için hazırlık sürecine çoktan girmiş bir halde buluyorum.
Türkiye'de 2015 yılında art arda gerçekleşen bombalı saldırılar Yıldız'da, üretiminin merkezine alarak çeşitli sanat deneyleriyle incelemeye devam ettiği bir farkındalığı tetikledi: İnsanların birbirlerini ve nesneleri nasıl şekillendirdikleri.
Mesela, Yıldız ses kayıt cihazını alıp, Türkiye'nin farklı şehirlerinde saatlerce yürüyerek, her duyduğu kelimeyi, cümleyi kaydediyor. Ardından, bunları tek tek yazıya döküp, birbirinden bağımsız kelimeler ve cümlelerden oluşan kurgusuz kitaplara dönüştürüyor.
Bu alıştırmayla insanların onu bilinçsiz olarak nasıl şekillendirdiklerine bakan sanatçı, şu açıklamada bulunuyor:
"Sokaktayken sürekli bir şeyler duyuyorum ve muhtemelen bunlar beni bir şekilde bilinçsiz olarak şekillendiriyorlar. Birbiriyle kavga eden insanları görünce farklı, birbirine sevgi sözleri söyleyenleri ya da sessiz, sakin konuşanların yanlarından geçerken ise daha farklı hissediyorum."
Murat Yıldız, Su Bir Zımpara, Sen Benim Gözüm, sergi görüntüsü, Öktem Aykut, İstanbul. Foto: Defne Tesal
"Ankara dümdüz, bomboş ve çıplak"
Yıldız, hep düşünceli – yaşamın denklemini çözmeye çalışan meşguliyetinden bir türlü kopamayan bir hali var. Gözlerindeki yoğunluk, sakin görünümün arkasında barındırdığı çalkantılara mercek tutuyor gibi.
Bana, çocukluğunun geçtiği Ankara'nın Balâ kasabasında, 5-6 yaşlarındaki bir anısından söz ederken, o yaşlarda bile kafasını varoluşsal bulgularla kurcalıyor olduğu ortaya çıkıyor:
"Koşardım ve hiçbir yere varamazdım çünkü Ankara dümdüz, bomboş ve çıplak. Bu eylem bana ne kadar koşarsam koşayım, hiçbir yere varamayacağımı öğretti."
Su Bir Zımpara, Sen Benim Gözüm, sergi görüntüsü, Öktem Aykut, İstanbul
"Gel, benim gözüm ol, istersen"
Stüdyosunda, Yıldız, bana kahve ikram ettikten sonra, "Gel, benim gözüm ol, istersen" diye teklifte bulunuyor, ben de kabul ediyorum.
Duvarda, bir kumaşın arkasında saklı duran büyük bir çalışmasının önüne geliyoruz. Sanatçı, çerçevesiz eserinin ön cephesini boydan boya örten kumaşı kaldırmaya başlar başlamaz hemen gözlerini yumuyor ve çarşaf gibi bembeyaz bir kâğıdın üzerine renkli kuru kalemler, pasteller, markerler ve mürekkeplerle icra edilmiş soyut ögeler beliriveriyor karşımda.
Bu çalışma sanatçının gözleri kapalı bir şekilde başkalarının ona verdiği talimatları takip ederek, insanların onu bilinçli olarak nasıl şekillendirebildiklerine baktığı 'Göz Merkezli Olmayan Çizimler' serisine ait.
Bir süre, durduğum yerden, kâğıdın yüzeyine yapılmış olan farklı müdahalelerin arasındaki resimsel ilişkiyi dikkatlice inceliyorum.
"Resimde iki tane paralel yatay çizgi var. Onların baskınlığını kırmak için nötr bir renkle ikisinin ortasında bir yere bir çizim yapabilirsin" tavsiyesinde bulunuyorum.
Gözlerini kapalı tutmaya devam eden sanatçı, yakınımda bulunan boya kutusundan uygun gördüğüm renkte bir boya seçmemi istiyor. Gri renk bir pastelde karar kıldıktan sonra boyayı Yıldız'ın avucunun içine bırakıyorum, o da onu usulca cebine koyuyor.
Sanatçının elini kâğıdın yüzeyi üzerinde, çizimi gerçekleştirmesini istediğim noktaya yönlendiriyorum. O da, bunu ben gittikten sonra yapacağından, o yeri kafasında not edebilmesi için, kâğıdın kenarlarına kaç karış uzaklıkta olduğunu hemen ölçüyor, gözleri kapalı hareket etmeye artık alışmış birinin el çabukluğuyla. Ardından çalışmasını tekrar örtüveriyor ve gözlerini nihayet açıyor.
"Ben aslında şu anda yaşadığım mahalleyim"
Bu rengârenk çizimler ilk bakışta soyut dışavurumculuğun sübjektifliğini ve özgün bir eser yaratmanın bireysel çabasını çağrıştırabiliyor. Evrende herkes ve her şey 'biçimlenen' ve 'biçimlendiren' bir devasa ilişki ağının bir parçasıdır. Sanatçılar, üretirken, fiziksel ve zihinsel radarlarında bulunan kişiler, nesneler ve diğer oluşumlardan bilinçli ve bilinçsiz olarak sürekli beslenirler. Böylelikle, her sanat eseri otobiyografik bir unsur taşır ve aslında 'özgünlük', bu çerçevede değerlendirdiğimizde, oldukça tartışılabilir bir kavramdır.
Yıldız sohbetimizin bir esnasında: "Ben kimim? Ben aslında şu anda yaşadığım mahalleyim. O benim nasıl davranacağıma karar veriyor, bende onun nasıl gözüktüğüne. Hiçbir şey birbirinden bağımsız değil, her şey birbirini etkiliyor," diye vurguluyor.
Başkalarının onu bilinçli olarak nasıl şekillendirdiklerini irdelerlerken sınır tanımayan sanatçı, yeri geldiğinde, kimisine kâğıda doğaçlama bir şeyler çizmeleri için onları teşvik ederek, müelliflik nosyonuna meydan okurcasına, kendi sanat üretimine bizzat katkıda bulunmalarını sağlıyor.
Nitekim bana Yıldız, çoğunlukla etrafında, yıllardır beraber olduğu partneri, sanatçı Defne Tesal* olduğundan, bu çizimlerin boyutlarına, ne zaman tamamlanmış olduklarına ve estetik olarak nasıl görüneceklerine en çok onun belirlediğini açıklıyor.
Murat Yıldız, Mavi varyasyonları/olabildiğince yavaş̧ ve o kadar kısa, 2020, kağıt üzerine kuru kalem, pastel, mürekkep, 90x150cm, Öktem Aykut'un izniyle
"Acaba ben kendi kaosumu mu yaratıyorum başkalarının aracılığıyla?"
Kompozisyonlarının sadelikleri ve yoğunluklarına göre bu çizimler, şiirsel bir inceliği, ve yeri geldiğinde, benzemeyenlerin üst üste gelmesiyle karalamaya dönüşerek isyankar bir coşkunluğu yansıtabiliyorlar.
Yıldız kolektif bir emeğin ürünü olan bu çizimlerle ilgili, "Her şeyin karışıyor ve kendi içinde türüyor olması hoşuma gidiyor. Bir yandan da kaos … Acaba ben kendi kaosumu mu yaratıyorum başkalarının aracılığıyla?" diyerek kendini bir an için sorguluyor.
Murat Yıldız, Untitled yet, 2019 tuval üzerine kalem, marker, pastel, mürekkep, 161,5x216,5cm, Öktem Aykut'un izniyle
"Göz benim gözüm, yani Defne'nin gözü"
Sergide yer alan ve bu seriyle üslup itibariyle tümüyle zıt bir düzlemde olan iki figüratif eser, aslında içerik olarak onlarla direkt ilişkili. Bunlardan biri, sanatçının partneri Tesal'ın tek gözünü resmetmiş olduğu "Defne'nin Gözü."
Murat Yıldız, Defne'nin gözü, 2022, kağıt üzerine kuru kalem, 12,5x10,5cm, Öktem Aykut’un izniyle
Yıldız bu çalışmasıyla ilgili, "Göz benim gözüm, yani "Defne'nin gözü". Bu sergiyi biçimlendiren bütün diğer gözleri temsil etmesini istedim," diye belirtiyor.
Diğer eser ise sanatçının gözü kapalı otoportresi.
Murat Yıldız, Gözü kapalı otoportre, 2022 kağıt üzerine kuru kalem, 72x61cm, Öktem Aykut’un izniyle
Yıldız'ın stüdyosunda, bu çalışmaya henüz tamamlanma aşamasındayken tanık oluyorum. Resmi yakından, dikkatlice incelerken, sanatçının hafif rötuşlarla – her saç teli dahil – en ince detayı yansıtarak, yakalamayı başarmış olduğu dokusal yumuşaklık ve eserin içerdiği hassasiyet beni bir an için büyüsü altına alıveriyor.
"Resimde, üstümde beş kazak var çünkü buradayken bütün kış beş kat giyinmek zorunda kaldım," diye sitem ediyor Yıldız.
Sanatçının zemin katındaki stüdyosu, bir köşede yanmakta olan ufak bir sobaya rağmen, hala paltomu çıkarmaya yeltenemeyecek kadar soğuk.
Yıldız henüz yapım aşamasında olan ve yerde duran irili ufaklı kürelere işaret ediyor. 40-50 sayfa gazete kâğıdını üst üste yapıştırıp boyadıktan sonra pürüzsüz bir yüzey elde edebilmek için bu küreleri zımparaladığını belirten sanatçı, "Sıcak kalabilmek için sabahtan akşama kadar durmadan onları zımparalıyorum," diyor, hafif gülümseyerek.
Öktem Aykut'ta sergilenmekte olan bu Uydular yaşamın durmadan değişen döngüsünde her oluşumun nasıl biçimlediği ve biçimlendirildiği olgusunu daha kozmik bir boyuta taşıyor.
Yıldız bana şu yorumda bulunuyor: "Uydular gezegenlerin etrafında dönüyor ve sanki onların hükmüne tabiler ama aslında bir gezegen de bir uydunun uydusu. Ben uyduları etrafımda dönen ve beni etkileyen şeyler olarak algılıyorum ama aynı zamanda ben de her an diğerlerinin uydusu olarak konumlanabiliyorum."
Su Bir Zımpara, Sen Benim Gözüm, sergi görüntüsü, Öktem Aykut, İstanbul
Hayal Gazetesi – Kamer Sayısı
Bu haziranın başında, Yıldız ve Tesal Mardin'e yolculuk ederek şiddet, ayrımcılık ve istismar gibi ağır travmalar yaşamış olan kadınlar için bir danışma, dayanışma ve üretim merkezi olarak işlev gören Kamer Vakfı'nı** ziyaret ettiler. Sanatçılar, 4 gün boyunca orada farklı etnik gruplarından oluşan mülteci ve sığınmacı kadınları hayallerini yazmalarına ve çizmelerine teşvik ettiler.**
Stüdyosundayken Yıldız bana 'insanların birbirlerini ve nesneleri nasıl şekillendirdiklerine' dair merakının zamanla başka sanatsal deneylere yol açan sorulara evirildiğini belirtiyor. Bunlardan biri, 'İnsanlar kendi geleceklerini şekillendirebilirler mi?'
Bu soruyu baz alarak 2019 yılından beri yürüttükleri sanat inisiyatifiyle, Yıldız ve Tesal çeşitli inisiyatif ve kurumlara giderek orada bulunan insanlara gazete formatında hazırlamış oldukları boş bir büyük deftere kendi hayallerini yazmaları için teklifte bulunuyorlar. Ardında bu umut taşıyan sözler ve çizimlerle donatılan gazeteyi basarak çoğaltıp, dağıtıyorlar.
Yıldız'ın stüdyosundan ayrılmadan evvel ona en son olarak, böyle bir alıştırmanın bir sonuç doğurup doğurmayacağını sorgularcasına, "Peki, insanlar hayalleriyle geleceklerini gerçekten şekillendirebilirler mi?" sorusunu yöneltiyorum.
Sanatçı bir müddet düşündükten sonra inançlı bir şekilde, "Bugünün hayalleri yarının haberleri olmalı – çünkü başka çaremiz yok" diye yanıt veriyor, her ne olursa olsun, umudu hiçbir zaman elden bırakmamamız gerektiğinin önemini vurgularcasına.
Murat Yıldız'ın, Su Bir Zımpara, Sen Benim Gözüm kişisel sergisi 2 Temmuz tarihine kadar İstanbul, Öktem Aykut'ta sergileniyor.
Murat Yıldız ve Defne Tesal, Dream News-Hayal Gazetesi-Sayı 2, Çanakkale-Türkiye Şubat, 2021
*Defne Tesal hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler, sanatçıyla geçen sene yapmış olduğum söyleşiyi okuyabilirler.
***Hayal Gazetesi'nin Kamer sayısı yayımlandıktan sonra Arter kütüphanesinde yer alacak ve Vision Art Platform'dan temin edilebilecektir. Gazetenin yayımlanma tarihi gazetenin instagram sayfasından duyurulacaktır: https://www.instagram.com/dream.news/