Ayça Telgeren Fotoğraf: Barış Özçetin
Düşsel imgeler ve ince detaylarla donatılmış olan kâğıt kesimleriyle adından söz ettiren Ayça Telgeren için kâğıt üzerine yaptığı işler hâlâ onun külliyatında önemli bir yere sahip. Ancak son yıllarda, video çalışmaları da gerçekleştirmiş olan sanatçının pratiğinde heykel ön plana çıkmış durumda.
Telgeren'le, sergiden evvel İstanbul'daki stüdyosunda bir araya geldiğimizde, bana malzemenin yararlarından söz ediyor:
"Çok fiziksel bir şey ve o yönüyle bana çok iyi geldi. Mesela çalışırken ve ellerin çamurla kaplıyken telefona cevap veremiyorsun."
Bu sanatçının kâğıt kesimlerini içermeyen ilk kişisel sergisi
Telgeren çok cana yakın ve misafirperver biri. Stüdyosuna varır varmaz beni mutfağına yönlendiriyor ve orada bana, çayın sakinleştirici özelliğini övdükten sonra, melisa çayı ikram ediyor. O sırada, yaramaz ve bir o kadar da tatlı tekir kedisi Patis mutfağın tezgâhına atlayıp bizden şefkat istercesine, birdenbire yanımızda beliriveriyor.
Sanatçının stüdyosuna geçtiğimizde, sohbetimiz koyulaştıkça, Patis konuşmalarımızı bölmeye devam ediyor. Ansızın kucağımıza atlayıveriyor ya da üzerinde benim için peynir, kek ve çerez ikramlarının bulunduğu orta sehpaya sıçrıyor. Her seferinde olayın şoku ve komikliği kahkahalarımıza sebep oluyor.
Kırık Ufuk sanatçının kâğıt kesimlerini içermeyen ilk kişisel sergisi. Kâğıtları kestikten sonra onları katman katman yerleştirerek gerçekleştirdiği bu metodu Telgeren, konuşmamız esnasında, kâğıtla resim yapmaya benzetiyor.
"Hâlâ başlangıç noktam kişisel ve psikolojik arkeolojim"
Telgeren'in sanatının geçmiş olduğu evrelere değinirken, "Son yıllarda çalışmaların büyük değişime uğradı," yorumunda bulunuyorum.
Bir önceki sergisi Tenden Daha Yakın'da (2020), ilk kez, sanatçının hiçbir işi, onun sevimli ve ele avuca sığmayan karakteri Mireille'yi içermiyordu. Onun yerine, sergide yer alan kösnül ve hüzünlü çizgilerdeki çalışmalar, belirgin değişimin habercisiydi.
"Baktığında büyük sıçrayış var ama temelde tuttuğum yer aynı. Hala başlangıç noktam olan kişisel ve psikolojik arkeolojim üzerinden gidiyorum," diye bana yanıt veriyor.
Ayça Telgeren, Anı Beklerken, 2012, asitsiz kâğıt, elle kesim, 154 x 206 cm, Galerist'in izniyle.
Mireille'in ilham kaynağı sanatçının çocukluk anılarıydı; o da, tıpkı Telgeren'in bir zamanlar sahip olmuş olduğu, Fransız sarkıcısı Mireille Mathieu'nun 70'li yıllarda popülerlik kazandırdığı kısa saç kesimine sahipti.
"Bu desen bana anneannem Sabiha'yı hatırlatıyor"
Sohbetimiz sırasında, sanatçının ailesinde yaşanan önemli kayıpların onun sanatına son yıllarda yön veren en büyük etkenlerden biri olduğu ortaya çıkıyor. Telgeren'in annesi, anneannesi ve büyük teyzesi hiç beklenmedik bir şekilde 2018-2020 yılları arası vefat etmişler.
Erkek kardeşi Ali motosikletiyle stüdyoya uğradığında, Telgeren'e, rulo haline bir köşede duran büyük desenleri açmaya yardım ediyor. Önümde Sabah Bakışı'nı havada tutuklarında, sanatçı bana şu açıklamada bulunuyor:
"Kâğıdın üzerinde kalemimi gezdirirken bir coğrafya arıyorum ve zaman zaman çizgiler bir şeyleri veya birilerini hatırlatmaya başlıyor. Bu desen bana anneannem Sabiha'yı hatırlatıyor. Onun o güzel uzun saçlarını hayal ederek bu göze benzer formu oluşturdum."
Ayça Telgeren, Sabah Bakışı, 2024, tuval üzerine marufle kâğıt, karakalem ve toz allık, 99 x 140 cm, Galerist'in izniyle
Çerkez asıllı olan Telgeren'in ailesi, 20. yüzyılın başlarında Kuzey Kafkasya'dan İç Anadolu Bölgesi'ne göç etmişler.
"Çerkezlerde saç çok önemli. Çerkez kadınları güzel, koyu renk saçlarıyla ünlülermiş ve saçlarını topuklarına kadar uzatırlarmış," diyor sanatçı.
"O kadın enerjisini ön plana çıkarmamız lazım"
Telgeren'in, anneannesinin saçlarının hatırasını resmedişindeki muazzam el işçiliğini takdir ederken –başlarda yapmış olduğu kâğıt kesimlerinde mevcut olan– o akışkanlığının, hâlâ işlerinin temel özelliklerinden biri olmaya devam ettiğini idrak ediyorum.
Sanatçı, çizimin üzerinde hafif pembe tonda olan bir alana dikkatimi çekerek şöyle diyor:
"Son dönemde kendi allıklarım ve bazen farlarımla işlerime renk veriyorum. O da iyi bir duygu veriyor, bir çeşit dokunma. Bütün kadınlar bir araya gelmiş, çay partisinde birbirimize makyaj yapıyormuşuz ve birbirimizin dertlerini dinleyip anlamaya çalışıyormuşuz gibi bir sahne canlandırıyorum kafamda. İnsanlığın kendini ortaya koyuş şekli çok maskülen, fazlasıyla agresif ve işgalci. Bu tutum değişmezse yakında ne yiyecek yemeğimiz ne de içecek suyumuz kalacak. Bazı şeylerin değişmesi için o kadın enerjisini ön plana çıkarmamız lazım."
"Mekânın içinde çıplak ve korunmasız kalsınlar istiyorum"
Sanatçı, bana her deseninin bir tuvale sıvanacağını ve camsız ve çerçevesiz olarak sergileneceğini belirtiyor.
"Mekânın içinde çıplak ve korunmasız kalsınlar istiyorum," diyor.
Telgeren, İstanbul'un önde gelen çağdaş sanat galerilerinden biri olan Galerist'le –nerdeyse renkli sanat kariyerinin başlangıcından beri– on seneyi aşkın bir süredir beraber. Türkiye'nin istikrarsız olan sanat camiasında, bu tarz ilişkiler çoğunlukla kısa ömürlü olduğundan, bu beraberlik az rastlanan türden. Beyoğlu'nda tarihi Pera bölgesinde, 19. yüzyılda inşa edilmiş görkemli bir binanın içinde yer alan, yüksek tavanlı –duvarlarında orijinal, duvar resimleri bulunan– çok özel mekân, sanatçının geçmişteki bütün kişisel sergilerine ev sahipliği yapmış. Bu uzun ve verimli birlikteliği kutlamak istercesine, bu sefer Telgeren kendi sergisinin küratörlüğünü üstlenmiş.
"Bu serginin her yerde dolaşıyor olmasını istiyorum"
"Mekânı bir beden gibi kurgulayıp, ona birçok katmanda temas etmek istiyorum," diye açıklama getiriyor sanatçı.
Kırık Ufuk, sergi görüntüsü, Galerist, İstanbul.
Sergide, ilk olarak ziyaretçileri galerinin hemen girişinde, yerde, bir elektrik kapağının yerine bir beton rölyef karşılıyor. Engebeli bir coğrafyayı ya da belki de bir tomar gür saçı andıran bu mekâna özgü çalışma, dikkatimizi binalarda normalde gözden kaçan bir detaya çekiyor.
Esin kaynağını (sanatçının Ankara'daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde görmüş olduğu) ana tanrıça Kibele'nin figürinlerinde ona eşlik eden aslanlarından alan, piramide benzer formlar, Aslanlar, süpürgeliklerin iç köşelerine yerleştirilmiş. Başka beton heykelcikler mekânın içerisinde önünüze çıkıveriyor – odağınızı daha büyük işlerden alan ve mekâna karşı farkındalığınızı arttıran jestler şeklinde.
Ayça Telgeren, Aslanlar, 2024, Beton, 8 x 9 x 9 cm, Galerist'in izniyle
Stüdyosundaki görüşmemiz esnasında bana Telgeren heyecanla, "Bu serginin her yerde dolaşıyor olmasını, yerden başlayıp tavana kadar tırmanmasını istiyorum," diyor.
Sergide, kıvrımlı betonla yer yer sarmalanmış iki halat ipi galerinin tavanından sarkıtılmış. Kız Kardeşler isimli mekâna özgü bu çalışmanın çıkış noktası da yine çok kişisel.
"Bu formlar bana anneannemi ve onun kız kardeşini anımsatıyorlar. Aralarındaki uzaklık kol mesafesinde; yani birbirlerine dokunabilecekleri bir mesafede duruyorlar," diye açıklıyor sanatçı.
"İnsanların heykellere dokunabilmesini istiyorum"
Dokunma mefhumu Telgeren'in sanat pratiğinde hep önemli bir yere sahip olmuştur.
"Temelde insanlarla ilgili en kalıcı anılarım, onlara dokunduğum zaman ne hissettiğime dair. Ten bizim en büyük organımız. Bütün dünyayla ilişkilenme biçimimiz dokunmak ve hissetmek üzerine," diye belirtiyor sanatçı.
Bana stüdyosunda çalışma masasının üstünde duran, kıvraklığıyla bir deniz canlısını anımsatan Güzel Marmara'yı gösterirken, Telgeren elini şefkatle onun henüz pürüzlü olan yüzeyinin üzerinde gezdiriyor. Heykeli tamamlamak için onu yıkaması, çapaklarından arındırması, yüzeyini fırçalaması ve yağ ile ovması gerekiyor.
Kırık Ufuk, sergi görüntüsü, Galerist, İstanbul.
"İnsanların heykellere dokunabilmesini istiyorum. Sergiyi öyle bir etkileşime açık tutmayı seviyorum. Bir de, insanlar dokundukça ellerindeki yağ heykellere geçiyor," diye açıklıyor sanatçı.
Ayça Telgeren, Güzel Marmara, 2024, Beton, 33 x 123 x 46 cm, Galerist'in izniyle.
"Dokunmak ve temas etmekle ilgili"
Dışarıda hava çoktan kararmış. Stüdyosundan ayrılmadan evvel sanatçı, ilk bana teklif ettikten sonra, kendine bir bardak kırmızı şarap koyuyor (içki içmediğimden bu nazik teklifini reddetmek zorunda kalıyorum), ve diz üstü bilgisayarıyla birlikte kanepede yanıma oturuyor. Yine, Patis aniden kucağıma sıçrayıveriyor ve bana cin bakışlar atarak, tırnaklarıyla kazağımı çekiştirip oyun yapmaya başlıyor.
Kırık Ufuk, sergi görüntüsü, Galerist, İstanbul.
Sanatçının video işlerini izliyoruz –sergide bulunan her iki çalışmayı da yazları, erkek arkadaşı, sanatçı Selim Birsel'le birlikte geçirdikleri Sakız Adası'nda çekmiş. Birinde Telgeren elinde bir salkım üzüm tutuyor. Bu video çalışması (Gelecek Üzerine) için sanatçı şu açıklamada bulunuyor:
"Dokunmak ve temas etmekle ilgili. O avucunun içerisinde üzümün dolgunluğunu ve daha yeni olmuşluğunu hissetmekle alakalı. Bir de onlar hafif bir tozla kaplıdır ya. Ağzının içine atıyorsun üzümü, yuvarlaklığını hissediyorsun ve ısırıyorsun. Bir tane daha atıyorsun, onu da yiyorsun ve bir müddet sonra bitiyor –hayatta yaşadığımız karşılaşma anları gibi– ve kala kala bize o çöp kalıyor."
Sanatçı her yıl üzüm çöpleri biriktirdiğini ve yaz sonu onları İstanbul'a yanında geri getirdiğini belirtiyor. Gidip, şeffaf plastik torbalarda saklamış olduğu tomarları ve bir de çalışma masasının arkasında bulunan rafların birinde –onda hatırası olan başka şeylerle birlikte duran– bronzla kaplatmış olduğu üzüm çöpünü getiriyor.
"Her bir üzüm çöpü kendine ait bir evrendir"
Telgeren bir önceki sergisinde, eski aile albümlerindeki fotoğraflardan aile fertlerinin ellerini kâğıt kesim olarak tekrardan yaratmıştı.
"O fotoğrafların içerisinden kafaları ve vücutları attığında ve sadece ellere odaklandığında başka bir konuşma ortaya çıkıveriyor," diye belirtiyor.
Ayça Telgeren, Belleğin Gövdesi, 2019, asitsiz kâğıt, ebru kâğıdı, elle kesim ve toz allık, 13 eser enstalasyon, değişken boyutlar, Galerist'in izniyle.
Sanatçı sonra bu on üç parçadan oluşan duvar enstalasyonunu bir üzüm çöpünü andıracak şekilde asmış.
"Biliyorsun, nasıl her bir üzüm çöpü kendine ait bir evrendir," diye ekliyor bana sanatçı.
Başımı sallayarak onaylıyorum, elimde mücevher gibi bronzla kaplı olanı incelemeye devam ederken. Telgeren'in bu yorumu, stüdyosundan ayrıldıktan uzun süre sonra aklımı kurcalamaya devam ediyor.
Ayça Telgeren'in Kırık Ufuk kişisel sergisi 27 Nisan tarihine kadar İstanbul, Galerist'te devam ediyor.
Bu yazı ilk olarak Amerikan sanat sitesi Whitehot Magazine'de 01 Nisan 2024'te İngilizce olarak yayımlandı.
Selin Tamtekin kimdir? Selin Tamtekin, Oslo'da doğdu. Emekli Başkonsolos ve ressam Yüksel Kemal Tamtekin'in kızıdır. Babasının Dışişleri Bakanlığı'ndaki görevi süresince ailesiyle birlikte Norveç, Almanya, Avustralya, Yunanistan ve Avusturya'da bulundu. 1994 yılında Londra'ya göç eden yazar, 2003 yılında University College London (UCL) Sanat Tarihi bölümünden mezun oldu. 2004'te Sotheby's Institute of Art'da Çağdaş Sanat üzerine mastırını tamamladıktan sonra bir süre Londra'da sanat sektöründe görev aldı. 2007 yılında Deniz Goran takma adıyla kaleme almış olduğu Türk Diplomatın Kızı adlı ilk romanı ilk Britanya'da yayımladıktan sonra, haftalarca en çok satanlar listesinde kaldığı Türkiye'de, ve ardından Almanya, İtalya, Yunanistan ve Tayvan'da yayımlandı. Halen Londra'da ikamet eden yazarın sanat dünyasında geçen ve Gezi Park protestolarını da konu alan ikinci romanı The Fugitive of Gezi Park, yine Deniz Goran adı altında, 2023'te Britanya'da yayımlandı. Romanın Türkçe edisyonu Düşbaz Kitaplar tarafından 2024'te Türkiye'de yayımlanacaktır. |