Rafet Uçkan

13 Ekim 2020

Kıbrıs’ın Kuzeyi’nde Cumhurbaşkanlığı seçimleri: İkinci tura giderken…

Bu yazıda, birinci turda elde edilen sonuçları da gözeterek, hem birinci turdan çıkan görüntü hem de ikinci tura dair olası senaryoların ne olabileceği üzerine konuşacağım

I.

Kıbrıs'ın kuzeyinde cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turu, kampanyasını "AKP'nin müdahalesine karşı Kıbrıslı Türklerin özgür iradesi" vurgusu etrafında kurgulayan Mustafa Akıncı ile "Türkiye hükümetiyle kayıtsız şartsız 'iyi' ilişkileri" savunan ve hatta AKP'nin desteğinden de son derece memnun olan Ersin Tatar lehine sonuçlandı. Bilhassa, Türkiye medyasında da çokça konuşulan Maraş'ın açılması (1) ve Kıbrıs'a su götüren boruların tamir edilmesi vesilesiyle yapılan "yeniden" açılış töreni sonrasında, seçimler bu eksene iyice oturdu. Yine seçimden hemen önceki bu iki gelişmeyle beraber, daha "ılımlı" bir siyasal hatta yürümeye çalışan, seçimin diğer "iddialı" adayları da AKP'nin müdahalesi ve Tatar'ın lehine saf tutması karşısındaki rahatsızlıklarını, tabandan gelen baskının da etkisiyle daha yüksek perdeden dillendirmeye başladı ve seçim, bu ayrım çizgisine koşut şekilde sonuçlandı. Yani ilk tespit şu: Seçimin ayırt edici siyasal "çizgisi", yani "biz" ve "onlar" arasından geçen çizgi, çok büyük ölçüde buydu ve bu çizgiyi en kararlı şekilde takip eden iki aday, Mustafa Akıncı ve Ersin Tatar ikinci tura kaldı.

Bu yazıda, birinci turda elde edilen sonuçları da gözeterek, hem birinci turdan çıkan görüntü hem de ikinci tura dair olası senaryoların ne olabileceği üzerine konuşacağım.

II.

Seçimde adayların aldıkları oy oranlarından az sonra bahsedeceğim, çünkü bu oranlar, ikinci tura dair bir projeksiyon yapmayı mümkün kılacak; ancak öncelikle, girişte bahsettiğim meseleyi açmak lazım. Bu gerekli, çünkü hangi motivasyonla "neye" oy verildiğini konuşmadan, "kime" ne kadar oy verildiğini esas alarak yorum yapmak anlamlı olmayacak.

Öncelikle Akıncı, uzun yıllardan bu yana siyaset yapan, oyunu kavrama kapasitesi yüksek bir siyasetçi. Ankara'dan kendisine meydan okunmasını ya da Ankara'nın kendisinden rahatsız olduğunu bir süredir dillendiriyor olmasını, toplumsal tepkiye tahvil etmeyi başardı.(2) Dozu gittikçe artan şekilde, bir tarafta "özgürlük", diğer tarafta ise "biat"ın olduğu bir siyasal söylemle hareket etti. Müdahale, adı doğru şekilde koyulmadığı zaman herhangi bir müdahale olarak kalabilir ve toplumu tek başına "kaçınılmaz olarak" siyasal bir tavra sevk etmek zorunda da değildir. Ancak müdahalenin işaret ettiği şeyin adını toplumsal yapıyı gözeterek doğru şekilde koyduğunuzda, o artık üzerinde yürünebilecek siyasal bir hat haline gelir. Mustafa Akıncı da bunu yaptı ve bu çizgi vurgulanıp keskinleştikçe, Akıncı'ya karşı yapılan her hamle Kıbrıslı Türk seçmenin iradesine karşı yapılan hamleler olarak anlam kazandı, yani aslında siyasete ve siyasal mücadeleye tercüme edilebilir duruma geldi. Bu, müdahaleden rahatsız olan her seçmenin doğrudan doğruya Akıncı'nın hanesine birer oy olarak yazıldığı anlamına gelmiyor ama adayların neredeyse tamamının, bilhassa kampanya sürecinin sonlarına doğru, her şeyden çok bunu gözetmek zorunda kaldığı, yani bunun, bu seçimin "ruhu" haline geldiği anlamına geliyor. Nihayet, "ılımlı" dediğimiz adaylar da, aslında bu müdahale karşısında aldıkları tavır dolayısıyla "ılımlı" olarak adlandırılıyor. Dolayısıyla, adayların aldıkları oyları değerlendirirken, adaylara da bu iki farklı siyasal hattın farklı tonlarının temsilcileri olarak bakmak gerekiyor. Yani çok kabaca, Akıncı'nın yanı sıra "ılımlı" olmakla beraber, "iradenin Lefkoşa'da olduğunu" da vurgulayanlar bir yana; ortada bir müdahale olduğunu düşünmeyen, hatta böyle bir müdahalenin olduğunu inkâr eden ya da bir müdahale olsa da bundan rahatsız olmayanlar diğer yana…

III.

Oy oranlarını anlamlandırırken yukarıdaki bölümde açıklamaya çalıştığım meseleyi dikkate almak lazım. Seçimlerde Ulusal Birlik Partisi'nin Genel Başkanı ve Başbakan Ersin Tatar yüzde 32, 34; mevcut Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ise yüzde 29,84 oranında oy aldı. Üçüncü gelen aday, yani Cumhuriyetçi Türk Partisi'nin Genel Başkanı Tufan Erhürman oyların yüzde 21,67'sini; Maraş gelişmesi sonrasında iradesi yok sayıldığı için hükümetten çekilen Dışişleri Bakanı Kudret Özersay yüzde 5,74'ünü; Türkiye kamuoyunun yakından tanıdığı ve "anavatan"ın müdahalesinden rahatsızlığını sıklıkla dile getiren Serdar Denktaş yüzde 4,2'sini; daha uzun bir analizi hak etmekle beraber, kabaca, toplumsal tabanı Kıbrıs'taki Türkiyelilere dayanan Yeniden Doğuş Partisi'nin Genel Başkanı Erhan Arıklı ise yüzde 5,36'sını aldı. İlk turda kimin kimden oy aldığı üzerine detaylı şekilde düşünülmesi gerekiyor; fakat detaylı bir analiz için hem henüz erken hem de bu konuyu detaylarıyla konuşmak Türkiye kamuoyu açısından çok da ilgi çekici değil. Ancak kısaca, Erhürman'ın çizgisini yeterince radikal bulmayanların (ya da bu çizginin "ılımlı" olmaktan da öte geleneksel CTP çizgisini temsil edemediğini/edemeyeceğini düşünenlerin) Akıncı'ya; normalde CTP'li olmayan ve seçim sürecinin başında kararsız olan seçmenin bir kısmının da bu "ılımlı" çizgi sayesinde Erhürman'a oy verdiğini söyleyebiliriz. Bununla beraber, siyasete "merkez"i temsil etme iddiasıyla giren Kudret Özersay, bir önceki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı oyu çok büyük ölçüde kaybetti ve tabanı diğer partilere farklı oranlarda dağıldı. Son olarak, YDP'nin tabanının bir kısmının da UBP'ye iltihak ettiği tespiti yanlış olmaz.

IV.

Peki bu oy oranlarına bakarak ikinci tura dair bir projeksiyon yapmaya çalıştığımızda bu oy oranlarını nasıl dağıtacağız? Öncelikle, Kıbrıs sorununun çözümüne dair aynı perspektife sahip, her ikisi de federasyonu savunan adayların yani Erhürman ve Akıncı'nın oylarını, bazı şerhler düşerek, aynı haneye yazmak mümkün görünüyor ve bu ikisinin toplamı aslında tek başına yüzde 50'yi geçmeye de yetiyor. Ancak burada, dediğim gibi, muhakkak iki temel şerh düşmek lazım. Birinci mesele şu: Erhürman'ın, "ılımlı" duruşu sayesinde sağdan ya da kararsızlardan aldığı oy oranı nedir ve bu oyların ne kadarı Akıncı'ya geçecek, ne kadarı sandığa gitmeyecek ya da Akıncı'dansa Tatar'ı tercih edecek? Burada fire olabileceği; ancak "olağanüstü" gelişmeler yaşanmadığı sürece bu firenin de çok yüksek olmayacağı kanaatindeyim, çünkü Erhürman "ılımlı" bir tonla hareket etmiş olmakla beraber aslında Tatar'dan ziyade Akıncı'ya daha yakın bir duruşu temsil ediyordu. Erhürman, seçimin Ankara ile Akıncı arasındaki bir "çekişmeye" dönüşmesine karşı çıkmakla beraber, müdahaleyi de "tasvip etmediğini", belki görece düşük bir ses tonuyla, ifade ediyordu. Öte yandan, çözümün zaten çok da mümkün olmadığı bir durumda, bu kesimin içinde olmakla beraber aslında federal çizginin doğrudan savunucusu olmayan seçmenin de yeniden federasyoncu bir adayı, yani Akıncı'yı, çok ciddi bir sorun olarak görmeyeceği kanaatindeyim. Ancak yine de bu, bir soru işareti olarak not edilmeli. Buradaki ikinci mesele ise, CTP'li olmakla beraber Akıncı ve destekçileriyle kampanya sürecinde ve seçim sonrasında "gergin" bir "etkileşim" içine giren seçmenler… Yani CTP tabanının, Akıncı'dan ve destekçilerinden pek de "hoşlanmayan" bölümü… Ancak bu da, hâlihazırdaki "siyasallaşma" devam ettirilebildiği durumda; yani Akıncı'ya verilen destek, bu seçmeni de eklemleyebilecek kavramsal bir düzlemde tutulabildiği durumda, aşılamayacak bir problem değil. Burada hem CTP liderliğinin hem de Akıncı'nın bunu ne derece başarabileceği son derece önemli. (3)

Federasyon karşıtı olan ya da federasyonu mevcut konjonktürde "gerçekçi" bir seçenek olarak görmeyen kanatta ise Denktaş, Özersay, Arıklı ve (Türkiye'nin alacağı tavra bağlı olarak bu konuda da rotayı değiştirmeye her zaman hazır olan) Tatar bulunuyor. Bu kısmın toplam oyu yüzde 50'nin biraz altında… Ancak, federasyon veya karşıtlığı zemini kesinlikle önemsiz olmasa da, ikinci turda da ayırt edici temel çizginin ilk turdaki gibi olacağını söylemek mümkün. Bunu, ikinci tura kalan adayların, seçim gecesi yaptıkları açıklamalardan da anlayabiliyoruz. İki aday da, bu hattı daha da derinleştirerek ilerleyeceklerini aslında ilan etmiş durumda.

"Müdahale" bahsinde, öncelikle Serdar Denktaş'ın aslında "sağ"daki "mağdur"lardan biri olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Ersin Tatar gibi, "anavatan - yavru vatan" ekseninde siyaset yapan Denktaş, müdahale karşıtı bir tavır sergiledi ve Ankara tarafından kabul görmeyerek oyunun "dışında" tutuldu. Ona oy veren yüzde 4,2'lik kesimin topyekûn, firesiz şekilde Tatar'a geçmesine garanti gözüyle bakmak çok gerçekçi değil. Denktaş'ın tabanının bir kısmı yukarıda bahsettiğim saiklerle Tatar'a oy vermekten imtina edebilir veya sandığa gitmeyebilir. Benzer bir durum Özersay'ın tabanı için de geçerli... Arıklı'nın seçmenlerininse büyük bölümünün Türkiye'nin desteklediği adaya oy verme ihtimali güçlü. (4)

Bu tabloya bakıldığında, beklenmedik bir bileşen denkleme dâhil olmazsa, ikinci turda Mustafa Akıncı daha şanslı görünüyor... Ancak burada, sandığa gitmeyen kesimlere dair net bir fikre sahip değiliz. Dahası, seçmen kayıtları Kıbrıs'ın kuzeyinde düzgün tutulmadığı için, gerçek seçmen sayısını da (hatta nüfusun gerçekte kaç olduğunu da) bilmiyoruz. Dolayısıyla, tabloyu değiştirebilecek olan şeylerden birisi, ilk turda oy vermeyip, ikinci turda sandığa gidecek olanlar olabilir... Bu, her şeye rağmen, çok da yabana atılmaması gereken bir başlık olarak duruyor.



(1) Bu konu üzerine çok yazıldığı için, burada detaylara girmeyeceğim ancak asfaltlama yapılarak Maraş'ın sadece küçük bir bölümünün halkın kullanımına açıldığını söylemekle yetineceğim. Basit bir İnternet taramasıyla detayları öğrenmek mümkün.

(2) Bu noktada, Kıbrıs Türk toplumunun farklı renklerdeki muhalif siyasi hareketlerinin de hakkını teslim etmek gerekiyor. Yani aslında, Akıncı ve muhalif siyasi hareketler, beraber hareket ederek bu müdahaleyi siyasete tercüme etmeyi başardı.

(3) Tabii CTP Parti Meclisi'nin ikinci tura dair alacağı karar da son derece önemli olacak.

(4) Ancak Arıklı da seçim gecesi UBP'nin kendi tabanından oy devşirmesine karşı oldukça tepkiliydi. Bunu da yine not etmekte yarar var.