Pınar Okyay

26 Nisan 2020

Covid-19 nedeni ile bir kez daha ezberimizi bozan bir bilim insanı: John P.A. Ioannidis 

Sokağa çıkmanın yasaklaması ile ilgili de bunun nereye kadar sürdürülebileceğini sorguluyor

Bilginiz var mı bilmiyorum ama bilimle uğraşanların en büyük mutluluğu sanırım önemli bir dergide makalelerin yayımlanmasıdır. Hele bazı dergiler vardır ki,  makalenizin onların sayfalarına girebilmesi dünyadaki en kutsal ve sakınılan yerlere girmek gibidir. O yerleri tutan bekçiler- yani yayıncıları, editörleri ve hakemleri- tıpkı Kerberos gibi geçit vermezler. Ama hele bir de geçildi mi, artık yaptığınız bilim onaylanmış ve sonuçlar tartışmaz kabul edilmiştir. 

Hâl böyleyken günün birinde bir adam çıkıp da yok böyle bir şey, “bilim tartışılır, geliştirilmelidir, dogma değildir ki..” derse... Sizin emek emek kurguladığınız, yazıp aylarca beklediğiniz, düzeltme üzerine düzeltme yaptığınız makalenizle ilgili bir çuval sorun söyleyiverirse... Üstelik de haksız değilse... 

Bununla da kalmaz, literatürde hiç de yalnız olmadığınızı söylerse ve yazıp çizdiklerimizin ne kadarının kanıtı var diye olup bitene yaklaşırsa...

İşte John P.A. Ioannidis böyle bir bilim insanı. Sürüdeki kara koyun gibi hep farklı yerde duruyor. Şeytanın avukatlığını yapıyor. Sorguluyor ve sonunda sizi de düşündürüyor. 

İyi de nerden çıktı şimdi dediğinizi duyar gibiyim. 

Covid-19 salgını ile ilgili söylediklerini paylaşınca bakalım ne diyeceksiniz? 

Ioannidis bu konuda ilk kez, 17 Mart’ta bir görüş bildirdi.

(1) Dedi ki, “Bu bir fiyasko: Koronavirüs pandemisi ile ilgili güvenilir veriler olmadan kararlar veriyoruz”. 

Bu düşüncesini de vaka ölüm oranı üzerinden açıkladı. Yazısında Dünya Sağlık Örgütü'nün tanımladığı % 3,4 oranının çok dehşet verici olduğunu; ancak bunun güvenilemeyecek bir değer olduğunu söyledi.  Bu değerin başvuran ciddi hastalık belirtileri olan hastalardan elde edildiğini ve sağlık sisteminin sınırlı test kapasitesine sahip olması nedeni ile büyük bir seçim yanlılığı içerdiği belirtti. 

Yazısında da belirttiği gibi, kapalı bir nüfusun test edildiği durumlardan biri olan Diamond Princess gemisi ve karantina yolcuları için bulunan vaka ölüm oranı % 1.0 idi. Aldı bu değeri, Amerika nüfusunun yaş yapısına göre standartizasyon dediğimiz bir işleme tabi tuttu ve Covid-19 olan insanlar arasındaki vaka ölüm oranı için çok daha düşük bir değer olan % 0.125 buldu. Ancak kendi verisinde de düzeltme yaptı ve gerçek ölüm oranının ABD nüfusu için %0,05 ile % 1 arasında değiştiğini hesapladı. Bu da mevsimsel bir griple hemen hemen aynıydı.  

"Bilim değil, korku ve panik yönetiyor bizi", diyor...

Bu yazısının hemen arkasından 19 Mart’ta bu sefer “Coronavirus hastalığı 2019: Abartılı bilgilerin ve kanıta dayalı olmayan önlemlerin zararları” adlı bir editöre mektup ile görüşlerini paylaştı.

(2) Bu yazısında, sorunları bir sürü başlık altında toplamış.  

İlki yalan yanlış bilgiler ve geri çekilen yayınlar ve bunların verdiği zarar üzerine. Burada hâlâ konuşulan bir makaleye atıfta bulunmuş. Yeni Koronavirüs'ün HIV ile inanılmaz benzerlik gösterdiğini ve laboratuvar ortamında üretilmiş olma olasılığını düşündürten makale bir ön baskı yani hakem değerlendirilmesi tamamlanmadan yayınlanınca kıyamet koptu. İnanılmaz ilgi gördü. Hataları nedeniyle geri çekildi çekilmesine ama komplo teoricilerine gün doğmuştu bir kere. 

Ioannadis’in dikkat çektiği pandemi ortamı nedeni ile normaldeki değerlendirme sürecinden de geçmeyen yayınlarda çok fazla hata olabilmesi. Üstelik dergiler yeni bir makaleyi yayınlama konusunda hiç bu dönemdeki kadar istekli olmamıştı. 

İkinci olarak, pandemi ile ilgili abartılı tahminlere dikkat çekmiş. "Biliyorsunuz erken dönemde küresel nüfusun % 40 ‐% 70'inin enfekte olacağına dair erken bir tahmin paylaşıldı. Her ne kadar bu tahminin yaratıcıları 3 Mart'ta 'yetişkinlerin% 20-60'ının' şeklinde  revize edilmiş bir halini tweetlemiş olsa da, olan oldu; hâlâ bu ilk tahmin senaryoları kullanılmaya devam ediyor" diyor. Üstelik bu ikinci tahmini de abartılı buluyor. 

Üçüncü olarak, yüksek vaka olgu oranları ile ilgili yazdıkları. İlk yazdığı görüşe benzer şekilde açıklamış. Toplumda bu oranın % 1'den çok daha düşük, muhtemelen mevsimsel gripten biraz daha yüksek olabileceğini savunuyor.  

Dördüncü ise, pek sık konuşulan bir konu. Salgın eğrisi ve vakalardaki hızlı artış.  "Zor konu" diyor. Ama Çin dışında gözlemlenen bu durum için, hızla artan test sayısına bağlı bir artışın nedende yer alabileceğine dikkat çekiyor. Hani bir şey ararsan bulursun mantığı...

Beşinci olarak, alınan aşırı önlemlerin hangi bilimsel temellere dayandığını sorguluyor. Bu tip aşırı önlemler ile ilgili ne yazık ki kanıt eksikliğinden bahsediyor. El yıkama ile ilgili öneriler en çok işe yarayanı, kanıta dayalı biliniyor. Ama baştan beri yaptığımız sınır girişlerindeki taramalar bir sistematik derlemede-çok önemli bir çalışma türü- faydalı bulunmamış örneğin. (İşte tam da bu nedenle ‘ülkemizde daha çok kanıt üreten araştırmalar yapmalıyız’a geliveriyorum hemen. Müdahale araştırmaları halk sağlıkçılar arasında artıyor. Bu çok sevindirici bir durum çünkü gereksinim duyduğumuz kanıtlar en çok bu araştırmalardan geliyor.)  

Buradan da kanıta dayalı olmayan uygulamalar nedeni ile kaynakların kötü kullanımına geliyor. Covid-19 ile çalışmaların elbette desteklenmesinin önemine dikkat çektikten sonra ayrılan kaynakların birazı bile gribe ayrılsa binlerce ölümün önüne geçilebileceğini belirtiyor. 

Sokağa çıkmanın yasaklaması ile ilgili de bunun nereye kadar sürdürülebileceğini sorguluyor. Bununla ilgili gerekçenin, salgın dalgasının ertelenmesi (“eğrinin düzleştirilmesi”), aşıların geliştirilmesi için zaman kazanması ve sağlık sistemi üzerindeki baskının azalması olarak belirtenler, aşı gelişinceye kadar ki bu yasakları aylarca sürdürmenin çok daha kötü sonuçlara yol açabileceğini ve hassas bireylerin korunmasına odaklanmanın daha doğru olacağı görüşünü belirtiyor.   

Sonuç olarak, Covid-19 eğer söylenildiği gibi bu yüzyılın pandemisi ise, daha geçerli kanıtlara gereksinimimiz olduğunun altını çiziyor. Kanıta dayalı bir yaklaşımın en doğru çözümler için tek yol olduğunu belirtiyor. 

Yok eğer, Covid-19 tasvir edildiği kadar ciddi değilse de, araştırmalardaki yüksek standartların eşit derecede geçerli olduğunu, abartı ve aşırı tepkinin, bilim, halk sağlığı, medya ve politika yapıcıların itibarına ciddi zarar verebileceğini söylüyor.  

İşte kısaca böyle...

Peki, şimdi ne düşünüyorsunuz?  

Bu bilim insanını Yunanistan’daki çalışmalarından beri izliyorum. Bilimin kendisini incelemek için bilimsel metodolojiyi kullanıyor ve böylece bilimsel araştırmaların kalitesini artırmaya çalışıyor. 

Ioannidis’in son yazısı Covid-19 sürecinde İtalya’da yaşananlardan başka ülkelerin çıkaracağı dersler üzerine.. Bugünkü yazım ilginizi çektiyse belki gelecek seferde onu okumak da istersiniz. 

Sizi bilmem ama ‘ben bu komşunun hastasıyım’. 

Bilimle kalın.. 


(1) Ioannidis JPA. A fiasco in the making? As the coronavirus pandemic takes hold, we are making decisions without reliable data. STAT. March 17, 2020.   

(2) Ioannidis JPA. Coronavirus disease 2019: The harms of exaggerated information and non‐evidence‐based measures. Eur J Clin Invest. 2020;50:e13222.