30 Ağustos'larda kendimi bildim bileli kutlama vardır bizim evde. Aslında bir değil, iki kutlama.
İlki kardeşim Mustafa'nın doğum günü için. -Yaşı uzun olsun-, koca adam oldu hâlâ kutlansın ister. Günler öncesinden hatırlatmaya başlar. Ee, bize de hediyemizi alıp ona sevgiyle sarılmak düşer.
İkincisi de başka "Mustafa" ile ilgili. Ama O'na, hediye almak ne mümkün, o bize hediyenin en büyüğünü vermişken...
Evet, bugün kutlama ve saygıyla anma zamanı.
20 Ağustos 1922 günü; o, Akşehir'de Batı Cephesi Karargâhına geldi. Günler önce başlayan çalışmaları kurmay heyeti ile birlikte kontrol ettiler. Uzun gecenin sonunda, 26 Ağustos'ta taarruz kararı aldılar. 24 Ağustos'ta, herkes O'nun Ankara'da bir çaya katılmasını beklerken, Şuhut yollarındaydı. Çünkü burası, Kocatepe'nin gölgesindeydi.
"Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır
Ne ağaç, ne kuş sesi ne toprak kokusu vardır.
Gündüz güneşin, gece yıldızların altında kayalardır."1
26 Ağustos gecesi saat ikide Ali Çavuş, O'nu uyandırdı. Her sabahki gibi kahvesini içti. Hazırdı. Kocatepe, 6-7 km ötede O'nu bekliyordu.
Saat 05.30'da sessizlik bozuldu. Seherin aydınlığında siperlerde askerler top ateşinin bitmesini bekliyorlardı.
Sadece beş gün sonra, 30 Ağustos'ta, 19.30'da Adatepe ele geçirildi. Zafertepe'den düşman tarafında sallanan beyaz bayraklar görünüyordu.
31 Ağustos günü, "Ordular ilk hedefimiz Akdeniz'dir. İleri!" emrini yayımladı ve Ankara'ya kazanılan mutlak zaferi bildirdi.
30 Ağustos, büyük bir zaferdir ve bu nedenle de, o gün bugün, bizim için bir Zafer Bayramıdır.
Çok şanslıyız.
O, bizim atamız olduğu için.
Öyle bir insan düşünün ki, cephede dâhi bir komutan, kara tahtanın önünde bir öğretmen, yaşadığı toprakların gelmiş geçmiş bütün kültürlerine sahip çıkan bir entelektüel. Sofrası, giyimi, kuşamı, çize çize okuduğu kitapları… Andrew Mango'nun dediği gibi "insan medeniyetinin en başta gelen savunucusu".
Biz, Türk kadınları, daha da şanslıyız.
Bugün, şu köşede yazabiliyorsam, O'ndan ötürü.
COVID-19 günlerinde "Hocam" denip, bilimsel görüşüm soruluyorsa, O'ndan ötürü..
Tek kelimeyle, "varlığım", O'ndan ötürü.
Hakkı ödenmez biliyorum.
Ama, ödeyemesek de Cemal Süreya'nın dediği gibi, O'nu anlayalım. Ölmez fikirlerini benimseyip geliştirelim.
Ne demişti Cemal Süreya, 10 Kasım 1958'de Nazilli'de O'nun için yaptığı konuşmada;
"Mustafa Kemal bir temeldir. Bir yöndür. Yapılmış, her şeyi bitmiş bir bina değildir. O'nu ancak devam ettirerek, sürdürerek sevebiliriz. Kendisine yeni şeyler, yeni değerler ekleyerek sevebiliriz. Yalnız yüreğimizle değil, aklımızla da sevelim. Mustafa Kemal en büyük zaferini o zaman kazanmış olacak, işte o zaman..." der.
"Benim manevi mirasım ilim ve akıldır" diyor.
O zaman bize de bu mirasa sahip çıkmak düşer.
Bu mirasını savunmak içinse "sath-ı müdafaa" vardır.
O satıh da hepimiz için ulaşabildiğimiz her yerdir.
Evimiz, okulumuz, sınıfımız, dost sofralarımız, işyerimiz ve toplantılarımızdır.
Bugün 30 Ağustos'tur.
O'na, tüm kurmaylarına, Alpay Reşat, Teğmen Yıldırım Kemal ve tüm şehitlerimize, Türkü, Kürdü, Çerkezi tüm Memetlere, Ayşelere şükran günüdür. Anadolu'nun binbir çiçeği, bu zaferi bir kilim gibi hep birlikte dokumuşlardır.
"Onlar ki toprakta karınca,
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;
korkak,
cesur,
câhil,
hakîm
ve çocukturlar"1
Aziz hatıraları önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum.
1 Nazım Hikmet "Kuvayi Milliye"
Kaynaklar
- Akın S. Ayçöreği ve Denizyıldızı. Çınar Yayınları. İstanbul, 2006.
- Ortaylı İ. Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Kronik Kitap. İstanbul 2018.
- Lüle Z. Mustafa Kemal'in Can Yoldaşı: Ali Çavuş. Doğan Kitap. İstanbul, 2009.
- Türkiye Barolar Birliği. Uluslararası Atatürk'ü Çağdaş Yorumlama ve Anma Programı-1: XXI. Yüzyılda Atatürk'ü Düşünmek. Andrew Mango'nun konuşması. Ankara, 9-14 Kasım 2009.