Neslihan Sabuncu Marcus

19 Nisan 2020

Covid-19 ve kadın

İnsanlık olarak güçlü ve zayıf yönlerimizi görüp, tehditleri fırsata çevirmenin tam zamanı. Tabii işe kadınlardan başlamak şartıyla

Kadın olmak hiçbir zaman kolay olmadı. Her çağın, her asrın, her dönemin kendince zorlukları vardı onlar için. Eski çağlardan günümüze kadar kadın ile erkek arasında eşitsizlik hep süregeldi. Ataerkil toplumlarda rol dağılımı erkek merkezli olup kadın hem zor bir rol hem de yardımcı (kadın) rolü üstlendi. Erkek evin dışında savaşacak/çalışacak, kadın da erkeğin hayatını kolaylaştırmak için ona hizmet edecek, ev işleriyle ilgilenecek, çocuk doğurup yetiştirecekti. Bu rol dağılımı günümüze kadar aşağı yukarı benzer şekilde geldi. Ancak kadınlar ilk olarak 1848'de Seneca Falls, New York'ta gerçekleşen bir toplantıyla eşitlik arayışlarını dile getirdi ve bir belge ile bu isteği resmileştirdi. Kadın ve erkek yaratıcı tarafından eşit haklara sahip yaratıldığı için toplumsal, medeni ve dini alanlardaki durum ve haklarının da doğal olarak eşit olması gerektiği belirtiliyordu bu belgede. Bu toplantı ataerkil toplum yapısına direnişin başlangıcı oldu. Sonraki yıllarda kadınların eşitlik mücadelesi pek çok toplantı, gösteri, konferans ve sözleşme ile devam etti. Feminizm kadın-erkek eşitliğini talep eden ana akım oldu. Birleşmiş Milletler kadın hakları için mücadele eden önemli bir resmî kuruluş haline geldi. Kadın hakları özellikle 2000'li yıllardan itibaren daha çok bilinir ve önemsenir oldu. Kadınların haklarını savundukları ve korudukları en güncel hareket ise cinsel taciz ve saldırılara karşı başlatılan ve büyük yankı getiren #MeeTo hareketidir. Kadın hakları ve dayanışması her geçen gün daha görünür bir hal alırken, ne yazık ki kadınların sorunları içinde bulunduğumuz dönemde yeni bir boyuta taşındı.

Dünyada yaşanan büyük salgınlardan biri olarak kabul edilen COVID-19 hayatları altüst etti. Dil, din, ırk, yaş, cinsiyet ayırt etmeyen ama bazı meslekleri (sağlık sektörü çalışanlarını, mavi yakalıları) ve sınıfları (dar gelirlileri ve yoksulları) daha çok etkileyen bu virüs tüm dünyanın bir numaralı gündemi. Ülkelerden ailelere her makro ve mikro düzeydeki topluluk kendince bu virüsle mücadele ediyor ya da bunun bir komplo teorisi olduğuna inanarak etmiyor. Herkes şaşkın, herkes bir süreliğine izole. Her topluluğun kendilerince mağduriyet gerekçeleri var. Ancak dünya nüfusunun yaklaşık olarak yarısını oluşturan topluluğun yani kadınların mağduriyetleri belki de üzerinde en çok düşünülmesi ve öncelikli olarak ele alınması gereken bir durum.

Dünya Sağlı Örgütü'nün 2019 yılında yayınladığı 104 ülkedeki sağlık çalışanlarını kapsayan bir araştırmaya göre dünyada sağlık sektörü ile ona bağlı evde hasta bakımı gibi sosyal sektörlerde çalışanların yüzde 70'i kadın. Ülkelerin çoğunda erkekler ağırlıklı olarak doktor, diş hekimi ve eczacı olarak yer alırken kadınlar ise hemşire ve ebelik gibi alanlarda çoğunluğu oluşturmakta. Sağlık sektöründe kadın-erkek ücret eşitsizliği ise aynı çalışma saatleri ve aynı iş için yüzde 11 düzeyinde. Yani bir kadın doktor ya da hemşire tam anlamıyla eşit performans gösterdiği işinde erkek doktor ya da hemşireden yüzde on bir daha az para kazanıyor. Bu mağduriyet COVID-19 öncesinde yaşanırken COVID-19 sırası ve sonrasında da devam etme olasılığı yüksek. Bu pandemiyle mücadelede kadın sağlık çalışanlarının sırtındaki yük çok daha ağır. Bir yandan virüse ve ölüme meydan okumak, bir yandan karşı cinsten daha az ücret almak, bir yandan da toplumun onlara biçtiği evinin kadını, kocasının eşi, çocuklarının annesi olma rollerini oynamak bunun en açık göstergesi.

Kadın sağlık çalışanlarına bir kez daha minnet duygularımızı iletip dünyadaki diğer kadınların durumuna da bir bakalım. Aslında 2020 yılı kadınlar için çok anlamlı bir yıl. 1995 yılında Pekin'de gerçekleşen dördüncü Dünya Kadın Konferansı'na 189 ülke temsilcisi katılmış, Pekin Deklarasyonu ve Eylem Planı adı altında dünyadaki tüm kadınların erkelerle eşit haklara sahip olarak barış ve refah içinde yaşamalarını sağlamak adına bir eylem planı oluşturulmuştu. 2020 yılı Pekin Deklarasyonu'nun yirmi beşinci yıl dönümüne denk geliyor. Aradan geçen çeyrek asırda ne kadar yol alındı diye bakıldığında ortaya çıkan tablo pek içi açıcı görünmüyor. Birleşmiş Milletler yaklaşık on gün önce yani 9 Nisan'da COVID-19'un kadınlar üzerindeki etkileri başlıklı kısa bir rapor yayınladı. Bu raporda Pekin Eylem Planı'ndan bu yana elde edilen ve zaten çok da etkileyici düzeyde olmayan kazanımların yeniden kaybedilebileceği endişesi açıkça görülüyor.

Rapor beş ana başlıktan oluşuyor. Birinci başlık altında COVID-19'un kadınların ekonomisini nasıl etkilediği anlatılıyor. Rapor daha az kazanıp dolayısıyla daha az birikim yapabilen ve işten çıkarılma olasılığının erkek çalışanlara oranla daha fazla olan kadınları bekleyen zorluklara işaret ediyor. Gelişmekte olan ülkelerde kadınların yüzde 70'inin, dünya genelinde ise toplam740 milyon kadının kayıt dışı ekonomide çalıştığı belirtiliyor. Ebola salgını yaşayan ülkelerdeki kadınların erkeklere oranlara daha fazla iş kaybı yaşayarak yoksullaştığı, erkeklerin salgından kısa bir süre sonra eski ekonomik düzeylerine ulaşırken kadınlar için bu sürenin çok daha uzun olduğu da hatırlatılıyor.

Sağlık başlığı altında kadınların özel sağlık ihtiyaçlarına dikkat çekiliyor. Özellikle hamileler, yeni doğum yapmış anne ve bebekleri için sağlık hizmetlerinin aksamaması gerektiği belirtiliyor. Hareket özgürlüğündeki kısıtlama ve sosyal izolasyon ile katlanarak artan aile içi şiddet nedeniyle de kadınların sağlık hizmetlerine daha fazla ihtiyaç duyacağı vurgulanıyor. Anne ve bebek ölümleri, ergen gebeliği, AIDS ve cinsel yolla bulaşan diğer hastalıkların bu salgın döneminde hizmet ve ilaç yoksunluğu nedeniyle artabilecek olduğu öngörülüyor.

Ücretsiz yapılan işler ise raporun üçüncü başlığı. Bu başlık altında evde çocuk, yaşlı, engelli ve hasta bakımı ile ev işleri var. COVID-19 hastaları hastaneye yeni gelen hastalara yer açılması adına tedavilerinin bir bölümünü evlerinde görüyor. Dolayısıyla evde hasta bakım işi özellikle bu dönemde toplumun alışageldiği şekilde kadından bekleniyor. Kısıtlamalar nedeniyle bu dönemde okula gidemeyen çocukların yüzdesi dünya geneli için yüzde 87. Çocukların bakımını da haliyle kadının üstlenmesi normal karşılanıyor. Ev işlerinde kadına yardım edenler ise çoğunlukla kız çocukları oluyor. Hatta milyonlarca kız çocuğunun bu dönemden sonra okula dönememe ihtimali de iyice bozulan aile ekonomisi ve düzeni nedeniyle öngörülmekte. Kadınların ücretsiz olarak yaptığı bakım ve ev işlerinin maddi karşılığı yıllık 11 trilyon dolar. Ancak kadınlara bu hizmetleri karşılığında çoğu zaman bir teşekkür bile çok görülüyor.

Rapordaki dördüncü başlık kadına şiddet. Ev ortamı yaşanılan ekonomik ve sosyal sorunlar nedeniyle gergin. Kalabalık aileler, madde kullanımı olan evler, izole yaşamın getirdiği dayanışma yoksunluğu şiddetin artışında rol oynayan önemle faktörler. Kadınlar tacizcileriyle aynı evde yaşamak ve hatta gidecek bir yerleri olmadığı için olanlara katlanmak durumunda kalıyor. Yargı, polis ve sağlık sistemi ise salgın öncelikli olarak çalışmak durumunda. Kadına şiddetin kimi ülkelerde yüzde 25 hatta bazılarında yüzde 50 oranında arttığı en son gelen veriler arasında.

Raporun son başlığında ise dezavantajlı coğrafyalara dikkat çekiliyor. Yoksul ve savaş halinde olan bölgelerde kadınların sağlık hizmetlerine ulaşamaması nedeniyle doğum öncesi ve sonrası anne ölümlerinin yüzde 50'sinden fazlası bu bölgelerde görülüyor. Ancak salgın nedeniyle bu oranın daha da yükseleceği öngörülüyor. Yine bu bölgelerde cinsel taciz ve kadına şiddet hatta cinayet oranlarının artabileceği endişesiyle kadınların güvenliğinin acilen öncelikli konular içinde olması gerektiği vurgulanıyor. Kadın liderlerin ve kadın organizasyonlarında çalışanlarının ifade özgürlüklerine ise hem çevrimiçi hem de gündelik hayat içerisinde saldırıların artarak devam ettiği görülüyor. İnsan haklarının ve ifade özgürlüğünün daha iyi korunması için çalışılması gerektiği belirtiliyor.

COVID-19'un var olan eşitsizlikleri daha da arttırdığı kesin. Bizler iyimser ya da kötümser olmayı seçebiliriz. Kadın dayanışması, hak savunucuları ve organizasyonlar, salgın sırası ve sonrası için kadını korumaya ve güçlendirmeye yönelik planlar bizleri biraz da olsa rahatlatabilir. Ama sanki karamsar olmaya daha yakın gibiyiz. Ne de olsa COVID-19'la girdiğimiz savaşı henüz kazanmış değiliz. Kadınların sorunları bir gecede çözülecek cinsten değil. Dünya Ekonomik Forumu'nun yayınladığı Küresel Cinsiyet Eşitsizliği 2020 raporuna göre kadın ile erkek arasındaki ücretler en erken 54 yılda (Batı Avrupa'da) en geç ise 163 yılda (Asya-Pasifik bölgesinde) eşitlenecek. Eğer ABD'de çalışan bir kadınsanız, eşit ücret için daha 151 yıl beklemeniz gerekiyor. Eğitimden sağlığa, güvenlikten ekonomik güce kadının refahı için yapılması gereken daha çok iş var. COVID-19 hayatın akışını yavaşlattı, belki de insanlığa SWOT analizi yapma fırsatı verdi. İnsanlık olarak güçlü ve zayıf yönlerimizi görüp, tehditleri fırsata çevirmenin tam zamanı. Tabii işe kadınlardan başlamak şartıyla.


Referanslar

Dr. Neslihan Sabuncu Marcus, Özyeğin Üniversitesi