Nevzat öldü. Nevzat Metin. Onu kaybettik.
Hayatı yalnız heyecan olarak tanıyan,
hayatını sade heyecanla yaşayan bir adam.
Moda'da bir galeri. Yüze yakın resim/ressam kitabı.
İstanbul'da yoğun sergiler, hatta Paris'te sergi.
Yeni resim, yeni ressam heykeltraş.
Hepsine heyecanla koşan bir adam.
Datça'da akıl ötesi bir oluşum.
Ne demeli, akıl ötesi organizasyonlar.
Konserler, konferanslar, sergiler, açılışlar, fuarlar…
Her yeni güne yepyeni bir heyecanla dalan,
her yaptığı işle zevk veren, zevk alan bir adam.
Seveni, çok seveni var. Belki, bilmem ama,
sevmeyeni de var.
Ama öldü. Nevzat öldü.
Ola ki kalbi bunca heyecana,
Emine aşkına, sevgisine dayanamadı.
Kaybettiklerimiz göçüp gitmezler,
bizimle yaşamaya devam ederler.
Ve biz onlarla yaşamaya devam ederiz,
hatta hayatta oldukları zamandan da çok.
Bugün internette Maryani Büyüm'ü aradım.
Karşıma, elbette, onun ölüm ilanı çıktı.
İlanın kendisi, Doğan Hızlan'ın,
Güneri'nin yazıları.
Kaybettiklerimiz bizimle yaşamaya devam mı ederler,
yoksa biz onlarla yaşamayı mı sürdürürüz…
Öyle ya da böyle.
Kaybettiklerimiz asla kaybolmazlar,
bizi sevindirmeye, üzmeye, hatırlamaya ve ağlatmaya
devam ederler.
Ne yazık ki durum budur ve böyledir.