Wirginia Woolf, “Tek kelime yeter. Ama ya insan o tek kelimeyi bulamazsa?” der.
İnsan o tek kelimeyi çoğu zaman bulamaz ama bazen de hemen buluverir.
Mesela önce minare kelimesini bulur.
Sonra süngü kelimesini.
Ardından kubbe ve miğfer kelimeleri gelir.
Onun ardından da cami ve kışla.
En son mümin ve asker kelimelerini bulur.
Bu kelimelerin üzerlerinde tek tek düşündükten sonra hepsini bir cümle içinde bir arada kullanır. Cümle bir şiir olur. Yıllar sonra bir siyasetçi tarafından kürsülerde okunur.
Ortalık önce bir ayağa kalkar sonra taşlar yerine oturur.
Nihayetinde de o şiir, çeyrek asrı aşkın bir siyasi sürecin ardından külliyen gerçek olur.
Ve ülkenin makus kaderi, o kelimelerin gücü ve bir insanın o gücü kullanma biçiminin üzerine kurulur.
Derken bir gün bir başkası da “Ahmak” kelimesini bulur.
Ahmak sözlüğe göre “Aklını gereği gibi kullanamayan, anlama ve kavrama yetenekleri gelişmemiş kimse” demektir.
Kimine göre sıradan bir tanımlama kimine göreyse ciddi bir hakarettir.
Sözlük, Mehmet Kaplan’dan bir alıntıyla kelimeyi şöyle örnekler:
"En doğru, en yüksek fikir, bir cahil veya ahmağın elinde gülünç, değersiz bir hâle gelebilir."
Cahil ve ahmağın eline geçen en doğru ve en yüksek fikirler üzerine düşünenlerle, bunu hiç düşünmeyenlerin elinde bir o yana bir bu yana çekilen bir ülkede, bazen “Ahmak” gibi tek bir kelime her şeyi anlatmaya da yeter, anlamaya da.
İnsanlar ahmaklık, cahillik, gülünçlük ve değersizlik üzerine düşünmeye başlarlar. Ve düşünen insan kendisine kurulan tuzakların üzerinden ustalıkla atlar.
Dil işte böyle güçlü bir mecradır. Ve dil de kelimeler de bazen sizin, bazen karşınızdakinin başına beladır.
Mevcut cumhurbaşkanı bir zamanlar kürsüde okuduğu şiirin süngülü, minareli dizeleri yüzünden hapse atılarak siyasetten menedilmişti, şu anda geniş yetkilerle iktidarda olan bir muktedir.
Dönemin İBB Başkanı Erdoğan, Siirt'te okuduğu şiir gerekçesiyle Pınarhisar Cezaevi'ne konuldu (1999)
Bugün onun karşısına aday olarak çıkma ihtimali olan bir başka siyasetçi yine kürsüde kullandığı bir kelime yüzünden hapse atılmakla ve siyasetten menedilmekle tehdit ediliyor.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında üç bilirkişi raporunun aksini söylemesine karşın “YSK üyelerine 'ahmak' dediği” iddiasıyla dava açıldı
Ve biz bu bayram günü siyasetçilerin dillerinden çıkan kelimelerin, ülkenin kaderini bir kez daha öngörülemez bir şekilde belirlemesine şahitlik ediyoruz.
Siyasi mühendislik peşinde koşan karanlık niyetlerin lokomotifliğindeki bir akışa kapılıp giderken, hala bu kelimeler cehenneminde sahip çıkmaya çalıştığımız “doğru ve yüksek fikirleri temsil eden” bir rejimden başka bir dayanak yok elimizde.
Ama onu da ahmaklığa ve cahilliğe tamamen terk etmemiz an meselesi.
Uzun zamandır cami, süngü, mümin gibi kelimeler üzerine düşünmek için bol bol vaktimiz oldu. Bu kelimelerin işaret ettiği hayali düzeni, neredeyse tüm yönleriyle sonuna kadar resmen deneyimledik.
Şimdi sıra belki de “Ahmak” kelimesi üzerine düşünmekte.
Ahmak kime denir, ahmaklık neye yarar ve koca bir ülke bunca ahmaklığı nasıl yapar?
Nihayetinde…
Birtakım kelimelerin sırtına binmiş belirsiz bir seçim sürecine doğru giden bu ülkede, Türk Dil Kurultayı’nın toplanışının 92’nci yıldönümünde…
İyi bayramlar hepimize.
Mine Söğüt kimdir? Gazeteci ve yazar Mine Söğüt, 1968 yılında İstanbul'da doğdu. 1985 yılında Kadıköy Kız Lisesi'nden mezun oldu ve aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı bölümüne girdi. Lisans eğitimini 1989 yılında tamamladı ve aynı bölümde yüksek lisansa devam etti. Gazeteciliğe 1990 yılında Güneş gazetesinde başladı. Daha sonra Tempo dergisi ve Yeni Yüzyıl gazetesine çalıştı. Haberci adlı televizyon belgeselinin metin yazarlığını yaptı. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazı ve röportajları yayınlandı. 2013- 2021 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazdı. Yayımlanmış yapıtları - Adalet Cimcoz, Bir Yaşamöyküsü Denemesi (Biyografi - YKY 2000) |