Siz bu satırları okurken ben bir lisede, üniversite tercihlerinin arifesinde olan gençlere gazeteciliğin nasıl bir meslek olduğunu anlatmaya gitmiş olacağım.
Muhtemelen onlara önce nasıl bir ülkede yaşadıklarını hatırlatmam gerekecek.
“Gazetecilik bazı meslekler gibi kendi iç dinamiklerine göre değil ülkenin sosyo-politik koşullarına göre şekillenen bir meslektir” diyeceğim.
Coğrafyanın kader olduğunu, çoktan en sert yerinden fark ettikleri bir yaşta oldukları için bu ifadenin ne anlama geldiğini anlamakta zorlanmayacaklar.
Ama aslında ne coğrafyanın ne de dogmatik inancın ifadesi olan kaderin bir önemi olmadığını, sadece tercih diye bir şey olduğunu ve başımıza gelenleri tercihlerimizin belirlediğini anlatırken muhtemelen biraz zorlanacağım.
“Bir önceki neslin tercihleri sonraki nesillerin de kaderini belirler” diyeceğim onlara. “Gazeteciliği meslek olarak seçerseniz önünüzde iki yol olacak” diyeceğim.
“Bu işi, hiç sorgulamadan şu anki gazeteciliğin bir önceki nesillerin hatalı tercihleriyle biçimlenmiş sorunlu yapısına dahil olarak da yapabilirsiniz, bu yapıyı değiştirmek için zorlu ve tehlikeli bir savaşa da girebilirsiniz”.
Tercihlerden bahsederken dürüst olacağım. Eğer sisteme itiraz etmeden dahil olur ve ticari ilişkilerinin önünü açmak için iktidarla iş birliği yapan medya patronları için gözü kapalı çalışan bir gazeteci olmayı tercih ederlerse mesleklerinde hızla yükselebileceklerini ama aynı oranda insanlıkta alçalmayı da göze almaları gerektiğini anlatacağım.
Bugün bu ülkede gerçek bir gazeteci, suçun tanımını yasalara göre değil kafasına göre yapan iktidarın hedef tahtasındadır. Bunu en baştan söyleyeceğim onlara.
“Gazeteciliğin suç sayıldığı zamanlarda gerçek gazetecilik suç işlemektir” demem gerekecek. “İyi bir gazeteci, gazeteciliğin suç sayıldığı zamanlarda haber yaparken suç işlemekle itham edilmeyi göze alan gazetecidir” demem gerekecek.
Sonra öldürülen gazetecilerden bahsetmek zorunda kalacağım.
Onların öldürülmesiyle bu ülkenin başına gelenler arasında ve haliyle şu anda kendilerinin başına gelmekte olanlar arasında nasıl bir bağ olduğunu düşünmelerini önereceğim.
Uğur Mumcu’yu anlatacağım, Hrant Dink’i hatırlatacağım. Metin Göktepe’den bahsedeceğim.
Bu ülkede sadece araştırdığı dosyalarla devlet, iktidar ve karanlık güçler arasındaki bağları deşifre eden kıdemli gazetecilerin ya da kini değil sevgiyi, barışı öneren, ezber bozan kalemlerin değil haber izlerken gözaltına alınıp içeride dövülerek öldürülen gencecik muhabirlerin de olduğunu bilsinler.
Medya patronlarından bahsedeceğim. Medya patronlarının ticari ilişkilerini kolaylaştıran gazetecilerden, o gazetecilerin iş takibindeki başarıları ölçüsünde meslekte başarılı sayılmasından…
İş medya reklam ilişkilerine gelecek haliyle.
Diyeceğim ki onlara, gazeteciler yıllarca reklamların arasını haberlerle doldurdular ve bunu normal sandılar. Çalıştıkları kurumun ilan alamazsa hayatta kalamayacağına ikna olan gazetecileri kimse ilanla ayakta kalabilen gazeteciliğin aslında gazetecilik olamayacağına ikna edemedi.
O yüzden bugün en güvendiğiniz bağımsız gazeteciler bile haber arası ürün pazarlayarak geçimini sağlamakta bir sakınca görmüyor. Kapitalizmin vahşiliğiyle ilgi bir yazıyı okumadan önce size ihtiyacınız olmayan ve değeri şaibeli ürünler pazarlayan reklam bombardımanlarına tahammül etmek zorunda kalıyorsunuz. Ve bu size normal geliyor. Başka bir sistem hayal edilemiyor. Sadece okur desteğiyle ayakta kalınabilecek ekonomik bir döngü arayışına girilmiyor.
“Oysa gazeteci külliyen bağımsız olmalıdır. Ne ticari ne siyasi gebelikleri olmamalıdır ki objektif habercilikten bahsedebilelim” diyeceğim.
Bunu akılları almayacak. Böyle bir dünyanın mümkün olup olmadığını tartışacağız. Ve idealin ütopya olduğuna inandırılmış nesiller olarak muhtemelen iç ferahlatan bir sonuca varamayacağız.
Onlara bir de halkı yoksul olan ülkelerin gazetecilerinin de yoksul olması gerektiğini anlatacağım. “Yoksul bir ülkede yaptığı işten çok para kazanan gazeteci emin olun gazetecilik değil başka bir iş yapmıştır” diyeceğim.
Haber yaparken herhangi bir tarafın maşası olmaktan kaçınmanın öneminden bahsedeceğim.
Haber atlatmak değil haberi en doğru şekilde vermek için yarışmanın değerinden…
Siz bu yazıyı okurken…
Ben çoktan meslek seçme arifesindeki gençlerin karşısına geçmiş ve dürüst olmak adına gazeteciliği gömebildiğim kadar derine gömmüş olacağım.
Buna rağmen içlerinden, benim çizdiğim karanlık tabloyu köhne bir zihnin yorgunluğuna verip bu düzenin elbet bir gün değişeceğine ve ideal bir gazeteciliğin her zaman, her koşulda mümkün olduğuna inanmakta direten birileri çıkmışsa da deliler gibi sevineceğim.