Mine Söğüt

23 Ocak 2025

“Bir çağ yangını”

Yangınlarla eğitilmiş, yangınlarla biçimlenmiş, yangınlarla öldürülmüş bir soydan geldiğimiz halde hâlâ yanmanın da yakmanın ne anlama geldiğini idrak edemiyoruz. Bu ülkeyi elinde bir odun aleviyle her yerinden tutuşturup duran sonra da çıkardığı yangınların karşısına keyif çatan bir iktidarın parmağında her seferinde oyuncak oluyoruz

Grand Kartal Otel

Ülke siciline sorumluların asla bulunamayacağı ve hak ettikleri gibi cezalandırılamayacağı bir felaket daha yazılıyor. Ne hukuka ne medyaya ne de iktidara güvenemeyeceğimiz gerçeğiyle bir kez daha yüzleşiyoruz.

Ve bir de kendimizle yüzleşiyoruz.

Yine.

Yangının ateşi daha sıcak, insanların acıları tazeyken, onlarca insana mezar olmuş otelin yamacında kayak yapmayı sürdürenlere sinirlenmeye, onları ayıplamaya hiç hakkımız yok.

Biz ülke yanarken zerre kadar kalmış üç beş hakkımız da yanmasın diye, ülkenin yanışını umursamayıp kendi işine bakan bir halkız.

İktidarın tahtını liyakat üzerine değil aksine ve inatla liyakatsizlik üzerine kurduğunu baştan beri biliyoruz.

Fetullah Gülen gibi kapkaranlık bir dini ve siyasi figürün eteğine tutuna tutuna muktedir koltuğuna tırmanan bu politik hareketi önce “Dini politikaya alet edenlere çok baskı yaptık, ayıp oldu” diyerek, sonra “AKP askeri vesayeti kaldıracak” diye sevinerek ve nihayetinde de “Gülen tarikatını devletin içinden temizleyecek” bahanesine kanarak bağrına basan bir ülkeyiz.

İktidara darbeyle gelmediler seçimlerle geldiler.

Demokrasinin kendileri için bir tramvay olduğunu, ulaşmak istedikleri durağa gelince o tramvaydan ineceklerini en baştan söylediler.

Buna rağmen referandumla başkanlık seçimlerine gittik ve bir de bunu deneyelim diyerek sistemi değiştirip o iktidarın eline verdik.

Kurumlarının başına, üniversitelerden bakanlıklara, devlet dairelerinden anaokullarına kadar sistematik olarak işinin ehli değil iktidarın yakını olan insanların getirildiğini göre göre onlarla yola devam ettik.

Politikacısından akademisyenine yetişmiş, işinde başarılı, kıymetli isimleri gözümüzün içine baka baka harcadılar. Ve en temel alanlarda hukukta, sağlıkta, eğitimde, ekonomide fütursuzca kendi imparatorluklarını kurdular. Ve tüm bunları da ülkeyi defalarca ateşlere ata ata, cayır cayır yaka yaka yaptılar.

Peki biz ne yaptık?

Televizyonlarda yayınlanan dizileri tartıştık, gündüz kuşağı programlarında birbirine düşürülen insanların hayatları üzerinden servis edilen düşük kültür pornolarıyla eğlendik, fakirleştikçe çocuklarımızı ülkeden nasıl dışarı çıkarırız, hangi yollarla biraz daha para kazanırızın peşine düşüp iktidarı değiştirilemez bir lanet gibi görmeyi ve sadece hayatta kalmayı hedefledik.

Medyanın soysuzlaştığını, neye hizmet ettiğinin belli olmadığını bile bile bizi yönlendirmesine izin verdik. Gazetelerin televizyonların, sosyal medyanın işaret ettiği gibi mevcut muhalif liderleri yerinden ettikten sonra, onların boşluğuna talip yeni isimlerin de çok geçmeden aynı akıbete uğradığını gördüğümüz halde ne kendimizden ne de bizim kafamızı karıştıran medyadan kuşku duymadık.

Gerçekte ne istediğimizi, neye ihtiyacımız olduğunu kendimize hiç sormadık. Aklımızın, doğrularımızın değersizleştirilmesine isyan etmedik.

İktidarın kullandığı yöntemleri “başarı” olarak kodlayıp aynı dille, aynı üslupla, aynı ikiyüzlülükle oluşturulan politikalardan medet umduk.

Cumhuriyetin aksayan yönlerini kendisine bayrak yaparak laikliği önce dillerde sonra gönüllerde bir küfre dönüştüren sinsi ve kirli bir politikanın kurduğu her tuzağa tek tek düştük.

Yangınlarla eğitilmiş, yangınlarla biçimlenmiş, yangınlarla öldürülmüş bir soydan geldiğimiz halde hâlâ yanmanın da yakmanın ne anlama geldiğini idrak edemiyoruz.

Bu ülkeyi elinde bir odun aleviyle her yerinden tutuşturup duran sonra da çıkardığı yangınların karşısına keyif çatan bir iktidarın parmağında her seferinde oyuncak oluyoruz.

Ve sorumluları boşuna arıyoruz.

Bu felaketin ve tüm felaketlerin tek sorumlusu, en üstünden en altına kadar sorumsuz olan bu insanların iktidarına yıllardır katlanabilenlerdir.

Nicedir hiç sönmeyen bir çağ yangınını külliyen görmezden gelenlerdir.

"Çağ yangını” aslında o dillerde dolaşan o şarkıdan çok önce yazılmış bir romanın adı. Hulki Aktunç 1981 yılında yayınlanan bu romanında bir aile hikayesinin içinden bakarak bu ülkenin korkunç hikayesini anlatır ve edebiyat tarihinde bir “kehanet romanı” olarak anılır.

Aktunç yangın metaforuyla halkın kaderine, gençliği nelerin beklediğine, ülkenin hangi hassasiyetlerinden yanıp tutuşacağına ve bu yangının nerelere varacağına ayna tutar.

Yangın bir kez başladı mı kimse uzak kalamaz! Ya ateşi ya alevi ya dumanı gelir sana”der.

Ve romanın bir yerinde bizim gerçekte hiç sormadığımız ve belli ki bundan sonra da sormayacağımız o soruyu sorar.

“Kim?” der.

 "Yoksa kim girişecek acıların sayımına? Buna hakkı olanlar kimler? (…) Öldürülenin tutanağına kim başlayacak? Nedenini kim anlatacak? Ölüleri kullanmadan kim yapacak bunu? Kim hepsini kucaklayacak? Kim söyleyecek hepsinin kanında yüzdüğümüzü? Dünyada onlarla ilgisi olmayan hiçbir şey kalmadığını kim söyleyecek?" der.

“Kim?”

Çağın tüm yangınlarına su, bu soruya “Biz” diye cevap verdiğimiz gün serpilecek.

Mine Söğüt kimdir?

Gazeteci ve yazar Mine Söğüt, 1968 yılında İstanbul'da doğdu. 1985 yılında Kadıköy Kız Lisesi'nden mezun oldu ve aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı bölümüne girdi. Lisans eğitimini 1989 yılında tamamladı ve aynı bölümde yüksek lisansa devam etti.

Gazeteciliğe 1990 yılında Güneş gazetesinde başladı. Daha sonra Tempo dergisi ve Yeni Yüzyıl gazetesine çalıştı. Haberci adlı televizyon belgeselinin metin yazarlığını yaptı.

Çeşitli dergi ve gazetelerde yazı ve röportajları yayınlandı. 2013- 2021 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazdı.

Yayımlanmış yapıtları

- Adalet Cimcoz, Bir Yaşamöyküsü Denemesi (Biyografi - YKY 2000)
- Beş Sevim Apartmanı (Roman - YKY 2003)
- Sevgili Doğan Kardeş (Araştırma - YKY 3003)
- Kırmızı Zaman (Roman- YKY 2004)
- Aşkın Sonu Cinayettir - Pınar Kür'le Hayat ve Edebiyat (Söyleşi - Everest Yayınları 2006)
- Şahbaz'ın Harikulade Yılı 1979 (Roman - YKY 2007)
- Dolapdere, Kürt Kediler Çingene Kelebekler (Deneme - Heyemola Yayınları 2009)
- Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey (Roman – YKY 2010)
- Deli Kadın Hikayeleri (Hikâye – YKY 2011)
- Darbeli Kalemler (Derleme – Getto 2011)
- Gergedan, Büyük Küfür Kitabı (Hikâye- YKY 2019)
- Alayına İsyan (Deneme - Can Yayınları 2020)
- Başkalarının Tanrısı (Roman – Can Yayınları 2022)