Çevremdeki insanlara bakıyorum, burada olmak dünyanın en doğal durumuymuş gibi davranıyorlar. Tezgâhın diğer tarafındaki at kuyruklu, dövmeli genç kadın gülümseyerek “Buna bayılacaksınız” diyor. Bense dehşet içindeyim. Doldurulması gereken formu inceliyorum. İstenen belgeler ehliyet, bir miktar para ve kişisel bilgiler. Bu bilgiler arasındaki bir “detay” ilgimi çekiyor: Denemek isteyen çocukların 8 yaşından büyük olması gerekli. Hem silah satılan, hem de silah talimi yapılan bir mekandayım.
Dünyada siviller tarafından sahip olunan silah sayısının ülke nüfusundan yüksek olduğu tek ülke burası: Amerika Birleşik Devletleri.
Sivillerin elinde 400 milyon silah var, 100 kişiye 120 silah düşüyor. İkinci sıradaki Yemen‘de bu sayı 100 kişi için 52.8; Kanada’da 34,7; Fransa ve Almanya’da 19.6, Türkiye’deyse 16.7. Japonya, Endonezya gibi ülkelerde ise 100 kişi için 1’in altında. Silah sahipliğiyle, silaha bağlı ölüm oranları da birbiriyle doğrudan bağlantılı. ABD’de 2020 yılında 45 bin kişi silahla öldürülmüş ve son çeyrek yüzyılın en yüksek cinayet rakamlarına ulaşılmış durumda. Dünyada kişiler arası şiddetten kaynaklanan ölümler, 2016 ve 2020 yılları arasında yüzde 26 azalmış olmasına rağmen, ABD buna tezat teşkil eden tek ülke. Amerikan Kamu Sağlığı Derneği Başkanı Dr. Georges Benjamin’e göre bu artış, toplumun genelinde giderek artan şiddet, gerilim ve derinleşen siyasi fay hatları ile paralellik gösteriyor.
Bu ortamda insan, bazen komşularının silahı olup olmadığını merak ediyor. Silah koleksiyonuyla övünen 60’lı yaşlarda, orduda görev yapmış komşumuz Eric’e göre silah, insanın kendini savunması için şart ve vazgeçilmez bir hak. Zira Eric, ABD’nin şiddetin kol gezdiği ve polisin insanları korumaktan aciz olduğu bir yangın yeri olduğunu düşünüyor. Eric, görüşmemiz esnasında, sayısını bilmediği silahlarını kafasında hesaplıyor ve kimisi yarı otomatik (AR-15) bir düzine silahı olduğunu söylüyor. Zor bir çocukluk geçirdiğini ve korkuları olduğunu itiraf eden Eric, “Benim için hepsi birer alet, her birinin bir amacı var” diyor. “Demokratların yönettiği bu hükûmetin bizi koruyamayacağı aşikâr, o nedenle ben de kendimi koruyorum” diye ekliyor.
Amerikan ordusu için tasarlanıp üretilen AR-15, dakikada 45 mermi atabilen bir tüfek, hatta ek bir düzenek ile bu rakam dakikada 400 mermiye kadar çıkabiliyor. Bir kitlesel imha silahı olan AR-15, genellikle ABD’deki en ölümcül silahlı saldırılarda kullanılan bir silah türü. O nedenle, bu tür yarı otomatik tüfeklere erişimin sınırlandırılması ABD’de sıkça tartışılan bir mesele. Bu saldırılar hakkında ne düşündüğü sorulunca, Eric elbette üzüldüğünü söylerken; “elinden silahlarını alırsanız, bıçak kullanırlar” diye eklemeyi ihmal etmiyor. Burası “Vahşi Batı, çukura düşenin elinden kimse tutmaz” diyor endişeli bir sesle. Bu kişisel algının ne tür bir gerçekliğe dayandığını kestirmek zor. 29 yıllık eşinin Eric'e bağlı olduğu ama silahlarından haz etmediği yüzünden okunuyor. “Ben hayattan korkmadığım için silaha ihtiyacım yok” diyor.
Bu ülkede bireysel silahlanma yasaları 200 yıldan daha uzun süre öncesine, ABD’nin kuruluş yıllarına dayanıyor. O dönemden beri, silah taşıma hakkı, ifade ve basın özgürlüğü ve din özgürlüğü gibi konularla aynı kapsamda değerlendirilmiş. Silah taşıma hakkını güvenceye alan ikinci anayasal değişiklikte (second amendment) kullanılan dil epey kafa karıştırıcı: “Düzenli bir milis kuvvet, özgür bir devletin güvenliği için gerekli olduğundan, halkın silah bulundurma ve taşıma hakkı ihlal edilemez” deniyor. Buradaki “milis kuvvet”in günümüz şartlarında ne anlama geldiği belirsiz. İngiltere’ye karşı bağımsızlık savaşı verilirken nefsi müdafaa amacıyla gündeme getirilen bu hakkın, bu noktada vatandaşların sorgusuz sualsiz silahlanmasına yol açacak şekilde yorumlanmasını anlamak mümkün değil.
Eric’in bahsettiği “Vahşi Batı” kavramı yıllarca Hollywood western filmleri üzerinden sunularak maskülen bir kovboy miti yaratılmış ve hâlâ pek çok Holywood filminde şiddet öğeleri ve silah kullanımı yaygın. Ülkenin en güçlü lobi gruplarından olan Ulusal Tüfek Derneği - National Rifle Association (NRA) insanların korkularını istismar ederek bu eğilimi pompalıyor. ABD vatandaşlarının çoğu silah edinmeyi sınırlandıran düzenlemeler getirilmesini isterken, ABD Başkanı, Kongre ya da Yargıtay bu silahlanma eğilimini durdurmayı başaramıyor.
Peki ben neden silah talimi yapılan bir mekandayım? Amerika’nın silah bağımlılığı hakkında yazmaya niyetliysem, bunun ne anlama geldiğini görmek istiyorum. Bu ülkede, çocukların, gençlerin, anne babaların en büyük endişe kaynağı olan silah kullanımının nasıl sıradanlaştırıldığını görmek. Basık tavanlı mekanda, aralarında ufak bir ayırıcı olan, birbirlerine çok yakın sekiz tane istasyon var. Yanınızdaki kişi her atış yaptığında yer gök inliyor. Midem bulanıyor, kulaklarım uğulduyor. Yerler mermi kovanıyla kaplı, ilk kez silaha dokunan elim şaşkın; silah ise elimi iten tecrübeli bir zorbanın eli gibi. Ortamda daha önce hiç tecrübe etmediğim yanık bir metal kokusu var. Tek bir denemeden sonra silah satılan kısımdan geçerek kendimi dışarı atıyorum. O esnada, biri bastonuna yaslanarak yürüyen 70’li yaşlarda iki kadın, kendilerinden emin bir tavırla içeri giriyor ve tezgâhın arkasındaki at kuyruklu kıza tabanca satın almak istediklerini söylüyorlar.
Melike Eğilmezler Boylan kimdir?Melike Eğilmezler Boylan, 30 Eylül 1976'da İstanbul'da doğdu. 1998 yılında Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olduktan sonra Hazine Müsteşarlığı'nda uzman olarak görev yaptı. Yüksek lisansını Johns Hopkins Üniversitesi İleri Uluslararası Çalışmalar Okulunda (SAIS) Uluslararası İlişkiler ve Uluslararası Ekonomi alanında tamamladı. 2004-2007 yılları arasında Washington DC'de Dünya Bankasının insani kalkınma alanlarında yürüttüğü çalışmaların sektörel ve küresel ölçekte izleme ve değerlendirmesi üzerine çalıştı. 2005 yazında UNICEF'le Hindistan 'da anne-çocuk sağlığı üzerine bir projenin saha araştırmasında görev yaptı. Türkiye'ye döndükten sonra Ortadoğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji bölümünde başladığı doktorayı 2015'te tamamladı. İlk kitabı olan "Güldürme Beni!" doktora tezi için gerçekleştirilen söyleşilerden oluşmaktadır. |