Fotoğraf: Serra Akcan / csgorselarsiv.org
Bugünün dünyası çocuklar için yarım asır öncesine göre daha mı tehlikeli? Çocuklara yönelik olaylar mı arttı, yoksa bilgi çağının kontrolsüz haber yağmuru bizi, tehlikenin her köşede pusu kurduğuna mı inandırıyor.
Yetişkinler eski güzel günlerin ne kadar güvenli olduğunu anlatmayı severler.
Oysa objektif ölçümlere göre dünya çocuklara göre geçmişten çok daha güvenli.
Ama sayısız ebeveyn bunun tersine inanıyor.
Çocukken etrafınızdaki tehlikelerin bilincinde değildiniz; bir ebeveyn olarak bunların kesinlikle farkındasınız. Anne babanıza 1980'lerde dünyanın ne kadar riskli olduğunu düşündüklerini hiç sordunuz mu?
Kısacası kendi çocukluğumuz nasıl geçmiş olursa olsun, dünyanın eskiye göre daha tehlikeli olduğu düşüncesinin gerçekte hiçbir temeli yok. Bu sadece 50 yıl boyunca tartışmasız bir şekilde aktarılan geleneksel bilgelik.
Bazı ülkeler bu kaygının yersiz olduğu gösteren verilere sahip.
Child Trends tarafından sunulan verilere göre; ABD'de 3 yaşa kadar ölüm kategorisinde oranlar, 1990'dan bu yana neredeyse yarı yarıya düştü. 5-14 yaş aralığındaki çocuklar için erken ölüm olasılığı yüzde 0,01'dir.
1935'te 1 ila 4 yaş arasındaki her 100.000 çocuk için yaklaşık 450 ölüm kaydediliyordu. Bugün bu yaş grubundaki her 100 bin çocuk için 30'dan az ölüm yaşanıyor; bu da on kattan fazla bir azalma. Aşılar çocuk sağlığında mucizeler yarattı.
Yaşları 14-17 arasında ki gençlerde cinayet oranı 1993'te 100 binde 12 iken, 2008'de 5,1'e düştü; bu da rekora yakın bir düşüş.
Suç eğilimlerini aşağı çeken pek çok faktör var; daha iyi güvenlik standartları, kriminolojideki buluşlar ve sağlıkta erken müdahale ve modern tıp teknolojisi, şiddet içeren suç oranlarının azalması gibi.
Çocuk güvenliği üstüne çalışan ABD'li Profesör Bryan Caplan; sansasyonel habercilerin, yaydıkları karanlığın doğru olmadığını gösteren, istatistiksel olarak son derece güvenli bilgiler sağlayan bilim insanlarına acımasızca saldırmalarından şikâyetçi.
Bizde de bugünlerde, çocuk kaçırmaları suçuna ilişkin komplo teorileri sosyal medyanın hızlı bilgi kirliliğiyle bizi endişelendiriyor.
Bu kaygının yayılmasının başlangıcı, Türkiye'nin, UNODC (United Nations Office on Drugs and Crime) çalışmalarına göre 100 bin kişi başına 44 bin 669 ile dünyada en yüksek çocuk kaçırma oranına sahip görünmesi.
Sayı sizi ürkütebilir ancak bu kaçırmaların yüzde 99'u boşanma sonrası ebeveyn kaçırmaları.
Bu durumda Türkiye'nin çocuklar açısından en tehlikeli ülke olduğunu söylemek yerine, en intikamcı ebeveynlerin ülkesi demek daha doğru olacaktır.
Ayrıca boşanmış çiftlerin çocuklarını birbirlerinden kaçırması yasal olarak suç olsa da kültürel olarak "oldukça meşru" kabul edilmektedir.
Çocuk kaçırma dünyanın her bölgesinde meydana gelen bir suç ancak sanılanın aksine diğer ölümcül suçların yanında oldukça düşük oranda.
Küresel ortalamalara göre; yabancılar tarafından yapılan çocuk kaçırma eylemleri, ciddi düzeyde zihinsel sağlık sorunları olan suçlular tarafından gerçekleştiriliyor. Kuşkusuz çocukların cinsel istismar ya da insan ticareti nedenleriyle kaçırılmalarına da rastlanıyor ancak bu suç genel kanaatin aksine çok daha az yaygın. Küresel çocuk kaçırma ortalamasında, sadece yüzde 0,1 bir yabancı tarafından kaçırılıyor.
Kaçırılan çocukların yüzde 99'u sağ olarak geri alınıyor.
Kaçırılan çocukların yüzde 99'u, ebeveynler arasındaki velayet savaşlarının kurbanı...
Özellikle uluslararası çocuk kaçırma olaylarında eğer eşler aynı milliyetten değilse velayet suçun ana nedeni oluyor. Çünkü çoğu kültürde çocuklar evlilik çatışmalarının en kullanışlı silahı oluyorlar.
New Hampshire Üniversitesi sosyoloji profesörü David Finkelhor'un çalışmalarına göre; çocuklarda, kaçırma da dahil olmak üzere her türlü suçta saldırganın psikopat bir yabancıdan ziyade bir aile üyesi veya yakını olması kuvvetle muhtemel.
Çocuk kaçırmalara karşı ilk yasa; 1932 yılında, ABD'yi aylarca ayağa kaldıran, pilot Charles Lindbergh'in 20 aylık oğlunun kaçırıldıktan iki buçuk ay sonra ölü olarak bulunduğu olayla yapıldı. Lindbergh'in kaçırılmasıyla, ABD'deki federal kanunlar değişti. Ardından birçok başka ülke çocuk kaçırma suçuna karşı yasaları yürürlüğe koydu. Bu başlangıç, dünyanın kalanına çocuk kaçırma karşıtı çalışmaların oluşturulmasında ilham verdi
Bugün 101 devlet; 1988 yılında, Uluslararası Çocuk Kaçırmaya Karşı Yasa'nın (ICARA) kabul edildiği Lahey Sözleşmesi'nin tarafı.
Kaçırma olaylarının farklı yorumları, ebeveynlik ve çocuk haklarına yönelik farklı inançlar, normlar, kültürler ve tutumlar ve hukuk sistemleriyle olası çatışmalardan ötürü kimi ülkeler halen sözleşmeye katılmadı.
Kuşkusuz güllük gülistanlık bir dünyadan söz etmiyorum. Çocuk sömürüsü, zorla evlendirmeler, fabrikalarda, şantiyelerde veya tarım sektöründe ücretsiz veya yetersiz maaşla, şiddet korkusuyla ve çoğu zaman insanlık dışı koşullarda çocuk çalıştırılması, çocuk askerler, çocuk dilenciler, uyuşturucu satıcısı çocuklar içinde yaşadığımız dünyanın gerçekliği.
Ve bunlarla mücadele büyük bir sorumluluk...
Ancak her şeye rağmen sonuçlar, bugünün çocuklarının dünkü kuşaktan daha güvenli bir dünyada yaşadığını gösteriyor.
Mehmet Önal Kimdir? Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı. Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı. Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor. |