Birbiri ardı sıra yaşanan, aile içi çocuk cinayeti, törensel baş kesme, cinsel istismar sonucu hayatını kaybeden bebekle ilgili travmalar, şiddet toplumuna döndüğümüze dair tartışmaları alevlendirdi.
Şiddete ilişkin yüksek kaygı, genç kızların yaşam tarzlarını ve ikametlerini değiştirmeye kadar uzanan tedbirleri getiriyor.
Sosyal şiddet, geçmişte şu andaki kadar güçlü endişe kaynağı değildi.
Popüler yaklaşımlar, çeyrek yüz yıl önceki topluluğun yerini uyuşturucu savaşları, çocuklara ve genç kızlara yönelik cinsel saldırılar, mahallelerde soygun bıçaklama ve cinayetler, okullarda zorbalık içeren bir topluma bırakan (çok değişmiş) bir dünyayı anlatıyor.
Bu görüşe göre; yoksulluktan uzak bir topluma katılan uyumlu, sevgi dolu ailelerin efsanesi, kamusal imajları kontrol eden küçük bir elit grup tarafından sürdürülüyordu. Yaşamları efsaneye uymayan insanlar, "yolların diğer tarafında" yaşıyorlardı ve aile içi dayakların, halka açık yerlerde saldırıların, açlığın ve cinsel istismarın yaygın olduğu sosyal deneyimleri daha geniş toplumla paylaşılmıyordu. Modern iletişimin, toplumsal engelleri ortadan kaldırarak şiddeti görünür hale getirmesiyle bu efsane de yaygınlaştı.
Oysa, geçmişte toplumların sosyal şiddete meşruiyet kazandıran sosyal anlayışı birçok şiddet olayının görmezden gelinmesini sağlıyordu.
Kimi şiddet eylemleri, psikopatolojiye bağlanarak topluma entegre ediliyordu. Aile içi şiddet uygulayan erkeğin, eş ve çocuklarını yönlendirmesi gerekliliği, çocuğunu şiddetle cezalandıran annenin terbiye vermesi gibi doğal kuralların uygulandığı kabul ediliyordu.
Siyasi bağlamda şiddet ise (savaş ve devrim), muhaliflerin kaynaklar konusunda mücadele ettiği veya ezilen bir halkın kendilerini özgürleştirmeye çalıştığı haklı ve kaçınılmaz bir sonuç olarak görülüyordu.
Bir bireyin veya bir ideolojik grubun eylemlerini haklı çıkarmak çok zor olduğunda toplumlar, suçluyu/failleri diğer insanlardan farklı olarak yargılayarak kendilerini korudular.
Uzun zamanlar boyunca, bireysel suçluların akıl hastası; siyasi şiddet suçlularının da halk kahramanı olduğuna inanıldı.
Aileler, topluluklar ve uluslar sıklıkla bazı üyelerinin yararına, diğerlerinin ise zararına olacak şekilde gelişirler. Toplumlar değişimi kolaylaştırmak ve adaletsizliği ortadan kaldırmak amacıyla seçimler, hukuk ve fırsat eşitliği sağlayan pozitif ayrımcılık gibi çeşitli mekanizmalar oluşturmuştur. Ancak bu tür mekanizmaların sınırları vardır. Ve bu sınırlar dezavantajlı bir durumdan kurtulmanın başka bir yolunu görmeyenler için şiddeti tek alternatif olarak ‘meşru’ kılar.
Sosyal bilimciler sosyal stres düzeyleri ile şiddet düzeyleri arasında kesin bir bağlantı olduğunu kanıtladılar. Stresten arınmış bir toplum olamayacağına göre her toplumsal grubun stresi yönetmesi gerekiyor.
Etnik heterojenlik, düşük sosyoekonomik statü, ikamet hareketliliği ve suç arasında yüksek bir korelasyon tespit etmiştir. İstikrarlı, uyumlu, sosyal kontrol ağlarına sahip mahallelerin, gençlik çeteleri ve şiddetle karşılaşmama oranı çok yüksek.
Şiddet cinsiyetle güçlü bir şekilde ilişkili; erkekler yalnızca daha fazla şiddet içeren eylemlerde bulunmakla kalmıyor, aynı zamanda şiddet temalı eğlencelerin birincil tüketicileri oluyorlar.
Çağdaş toplumda gençler video oyunlarıyla katil olmak üzere eğitiliyor. Ancak öte yandan şiddetin giderek daha fazla cezalandırıldığı bir dünyada büyüyorlar. Ama ideal aynı kalıyor; Dayanıklılığa değer veriliyor ve gençler paralel toplumda neyin önemli olduğunu biliyor.
Sosyal ağlar ve akran grupları genel olarak şiddete doğru radikalleşme süreçlerini kolaylaştırmakta belirleyici bir rol oynamakta.
Kültür ve inancın bir kanalı olarak aile, şiddet içermeyen tutumların şekillendirilmesinde hayati öneme sahip. Birçok araştırma, gençleri şiddetten uzak tutan bakışı şekillendirmede ailenin, diğer sosyal ağ türlerinden çok daha önemli olduğunu kanıtlıyor.
Aile taahhütleri şiddet içeren radikalleşmeyi önlemek için tek başına yeterli olmasa da çalışmalar; sıcak aile bağlarının gençlerin şiddete olan düşkünlüklerinde caydırıcı olabildiğini gösteriyor.
Babalar ve erkek aile üyeleri, erkek çocukları manipüle etme ve ‘askerileştirme’ konusunda ustadırlar ve erkeklik kavramlarının şekillenmesinde merkezi rol oynuyorlar.
Anneler ailenin kalbinde yer alır ve genellikle aileye yönelik potansiyel güvenlik açıklarını tahmin etmek ve tedbir almak için en iyi konumdadırlar.
Anneler ortaya çıkan bir riski tespit edebilir, ancak çocuğunun suç işlemesini engelleyecek araç veya desteğe sahip olmayabilir.
Bu durumda babalar ve evin erkek üyeleri, aileyi koruma ve sağlama konusunda kültürel olarak anlamlı, şiddet içermeyen değerleri vurgulayarak çocukları kontrol edebilirler.
Yine araştırmalara göre, eve ekmek getirenlerin şiddete yönelme olasılığı çok daha düşük. Genç çocukları ev merkezli ve gelir getirici faaliyetlere dahil etmek en güçlü tedbirlerin başında geliyor.
Eşe, çocuklara veya yaşlı ebeveynlere/diğer aile üyelerine karşı saygı ve yükümlülükler, gençleri şiddetten hayli uzak tutuyor.
Kuşkusuz, ebeveynlerin şiddete yönelik erken belirtileri bildirebilecekleri güvenli kanallara ve potansiyel tehdit içeren gençler, güvenlik riski haline gelmeden önce ilgilenebilecek uzmanlardan oluşan bir altyapıya da kesinlikle ihtiyaç var.
Sosyal uyum ve toplumsal huzur, yalnızca bir tür sosyal deneyimdir: Modern toplulukların şiddetten arınmış bir toplum idealine doğru ilerlemesine nasıl yardım edileceğini öğrenmenin sürecinden geçiyoruz. Ve kuşkusuz öğrenmek çok acı bedellere mâl olacak ve çok uzun zamanlar alacak.
Mehmet Önal Kimdir? Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı. Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı. Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor. |