Mehmet Önal

18 Aralık 2022

'Siyasi adalet'in toplumsal etkileri

Görünüşe göre tutuklama kararları birçok anlamda siyasi figürlerin yıldızlaşmalarında oldukça etkili bir faktör olabiliyor

En adaletten uzak yargı sistemleri bile mahkemelerinin ana işlevini, adalet yönetimi olarak tanımlarlar.

Ülkemizde bunun önemi o denli yüksek ki, eskiden adliye olarak adlandırdığımız binalar artık 'Adalet Sarayı' olarak biliniyor.

Oysa adliyeler birçok zaman siyasi araç olarak kullanılabiliniyor.

Bu hafta rüşvet alma sebebiyle tutuklanan Avrupa Parlamentosu Milletvekili Eva Kaili gibi kanıtları kuşku taşımayan yasa dışı durumlar dışında, siyasi tutuklamalar genellikle iki şekilde gelişir.

Ya kariyerlerinin ileri (belki son) aşamasında güçten düşüp, yeni sistemin mahkemelerinin adalet anlayışına teslim olanlar...

Ya da sistemi yönetenlerin lehine bir hesaplamadan dolayı hedef alınanlar…

İki türlü de nadiren plansız ve kasıtsızdır.

İlk kategori neredeyse her zaman tarihi bir ana rast gelir ya da bizatihi tarihi anı yaratır. İntikam amaçlı 'adalet' gerçekleşirken, hedef alınanlar kendi yarattıkları tarihin bedeli ile karşı karşıya kalınınca, gerçek bir yargı sisteminin işlemesi neredeyse imkânsızdır.

İngiliz sivil savaşından sonra yargılanıp idam edilen 1. Charles'ın veya Fransız Devrimi'nden sonra benzer bir süreçle idam edilen 16. Louis gibi kralların siyasi mahkemeleri, ülkelerini köklü dönüşümlerden geçirmiştir.

Stalin'in ölümünden sonra bir yandan sistemi korumak isteyen, bir yandan da yeni bir rejime geçen Sovyetler Birliği, Stalin'in güvenlik şefinin yargılanması ve idamı ile eski yönetim ile arasındaki bağı koparmaya başlamıştı.

Sovyet diktatörler arasında Stalin'den sonra belki en kötü anılan Çavuşesku karısı ile birlikte yargılanıp, 120 kurşunla infaz edildiğinde, yargı süreci kayıt altına alınmıştı. Mahkeme, bayram tatili niteliğindeki Noel dönemi boyunca Batı kamuoyunun gözleri önünde yapıldığı için gördüğü ilgi maksimize edilmiş, sistemin değişmesinin ilk adımı olmuştu.

Şimdilerde yargılanan bir başka Romen lider Iliescu'nun iddianamesinden öğreniyoruz ki 30 yıl önceki Noel devrimi ordu tarafından önceden yazılmamış bir devrim organizasyonuydu.

Saddam Hüseyin ise rejimi yıkıldıktan sonra kurulan yeni bir hükümet altında yargılandığında; medya devrilene kadarki süreçte büyütülmesinin aksine medya önünde küçültülerek yeni sistemin meşrulaşması sağlanmıştı.

Tarihin benzer tüm örneklerinde sonucu hukuktan çok siyasi realiteler belirlemiştir.

İkinci kategori ise, farklı şekillerde modern tarihte adı çok duyulan birçok siyasi lideri yaratmış ya da var olanların geleceğini belirlemiştir.

Çek tiyatro yazarı Vaclav Havel 4.5 yıl boyunca hapse mahkum edilince, Kadife Devrim'in liderlerinden biri olarak iktidarı ve tarihteki yeri garantilendi.

Aung San Suu Kyi Myanmar askeri rejimi tarafından 15 yıllık ev hapsine konmasına rağmen (belki de o sayede) Nobel Barış Ödülünü aldı ve muhalefet liderliği ve devlet başkanlığı yaptı.

Apartheid sistemine karşı direnenlerin belki de en ünlüsü olan Nelson Mandela, 27 yıl boyunca hapse atılmasının muazzam yankısıyla, siyasi önderler arasında en fazla tanınan ve Güney Afrika'yı simgeleyen bir politikacı haline gelmişti.

Bu çok farklı sistemler ve coğrafyalardan örnek insanların ortak noktası ise, farklı şartlara rağmen hepsinin seçimle ülkelerinin en yüksek siyasi konumuna gelmeleriydi.

İlginç olan, bu politik aktörlerin daha sonra siyasi roller edinebilmeleri için gereken şartların; yurt içi veya yurt dışından güçlü kurum etkileri veya askeri ve devlet baskısı ile sağlanıyor olmasıdır.

Görünüşe göre tutuklama kararları birçok anlamda siyasi figürlerin yıldızlaşmalarında oldukça etkili bir faktör olabiliyor.

Türkiye bu tarihi gerçeğin oldukça farkında olan memurlar ve siyasetçiler tarafından yönetilmekte.

Nitekim Türkiye'nin darbe tarihini ve geçmişteki siyasi tutuklamaları düzenli olarak dile getirmemiş bir siyasi isim bulmak zordur.

Modern Türkiye tarihinde siyasi düzene en büyük etki sahibi olan siyasetçi olarak nitelendirilebilinecek olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'a da Başbakanlığa giden yolu açan hapis cezası popülerliğini arttıran tarihi anlardan biriydi.

Bu geçmişi bilen bir düzende, hala siyasi yasak ve tutuklamaların gündemde olması mantıklı görünmüyorsa, doğal olarak sorulması gereken soru; neden hala bu kararların verildiği olmalı.

Latin yazarların sıkça kullandığı bir deyim vardır – 'Cui Bono?' 'Kime fayda sağlıyor' anlamına gelen bu deyim, bir suç işlenince, kimin işlediğini anlamak için kime yaradığını soruşturmak gerektiği prensibini oluşturur.

Dolayısıyla sormadan edemiyorum, Cui Bono?

Mehmet Önal Kimdir?

Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı.

Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı.

Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor.