Mehmet Önal

02 Nisan 2023

Oy neye göre veriliyor?

Tehdit altında hissetme ve siyasi inanç ilişkisi; tehdidin ve siyasi inancın türüne ve ülkeye göre şekilleniyor. Ülke kurumlarının kalitesi, eşitsizlik seviyeleri, ekonomilerinin temel güçleri, bireycilik/toplumculuk seviyeleri ve daha fazlasına bağlı olarak bir dizi farklı farklılık gösteriyorlar

Çobanın oyu ile seçkinin oyu tartışmaları sonuç vermedi ama siyaset psikologları politik inançlar ve oy verme bağlantısı üzerine geniş araştırmalar yaptılar.

İnsanlar görüşlerinin rasyonel olduğunu düşünmeyi sevseler de toplum olarak, doğruyu ve yanlışı adaletle değil siyasi inançlarıyla belirliyorlar.

Politik inançlar zamansız ve vatansız değildir. Farklı tarihlerde, farklı kurum ve kültürlerde şekilleniyorlar.

Nobel ödüllü psikolog Daniel Kahneman; "Çünkü politikada adalet yoktur ve hayatımızı belirleyen seçimler yaparken sezgisel olarak kimliğimizin, inancımızın, tarihimizin ve kültürümüzün yönlendirmesi altında ilerleriz. Siyasi tercihlerimizin kökleri, çok büyük ölçüde duygusaldır" diyor.

Araştırmacılar; en modern toplumlardan, oylamayla henüz tanışmış toplumlara kadar ana eksenin 'duygusal oy' olduğunda ısrar ediyorlar.

Savaşlar, salgın hastalıklar, kötü niyetli hükümetler, organize suç örgütleri, iş kayıpları, eğitim mücadeleleri, gıda güvensizlikleri, doğal afetler ve asayiş suçları potansiyel tehditler dizisini oluşturuyor ve insanlar bunun yönetilmesini aidiyet hissettikleri siyasetten bekliyorlar.

Politik seçim ve tehdit duygusu arasındaki bağlantı, politik psikolojinin can damarını oluşturmakta.

Yaşanılan ortamın güvenli ya da tehlikeli olduğu hissi, oy tercihinde belirleyici.

Politikacı korkuyu azalttığında değil güçlendirdiğinde durum lehine değişiyor.

Bunun farkında olan politik karşıtlar; en güçlü duygusal tetikleyicileri kullanıp, sosyal korkularla konuşur ve öfkeyi öbürüne yönlendirirler. Tehdit doğrudan siyasetle ilgili olmasa bile, mevcut duyguları yönetebilme gücü onları seçmenleri gözünde ideal aday yapar:

"Kişi öngörülemez bir tehlikeyle karşılaştığında, teselliyi bildiğine güvenmekte bulur, kaderini saygın güçlü bir figüre emanet etmeyi seçer."

Araştırmalar, tehlikeli bir dünyaya olan inanç ile politik muhafazakârlık arasında bir ilişki olduğunu gösteriyor. Keza şiddetle ilgili tehditler de daha çok kültürel sağcı politikalara oy sağlıyor.

Kültürel sağcı inançlar, toplumsal değişime karşı direnişi, toplumsal geleneklerin sürdürülmesini ve eşitsizliğin kabullenilmesini temsil eder.

Solcu politik tercihlerde, tehdit duygusuyla oy verme yönelimi ekonomik korkularda baskın görülüyor. (Örneğin, işsizlik kaygısı ve çözüm olarak işsizlik yardımı desteği gibi).

İklim değişikliği, sağlık hizmetlerine erişimin kısıtlanması, çevre kirliliği, kurumsal suistimal ve aşırı nüfustan kaygılanmak da sol seçmenin tehdit algıları arasında..

Dünyanın hiyerarşik veya adil olduğu inançları da siyasi tercihlerle güçlü şekilde bağlantılı.

ABD'de sağcılar silah kontrolü, göç ve yolsuzluğunu tehdit olarak görüyorlar, solcular müttefikleri olmayan ulusları ya da grupları…

Avrupalılar arasında güvenlik kaygısı sağ kimlikte belirleyici görülüyor. (Bu sonuç Avrupa dışında pek çok ülkede de doğrulandı.)

Tehdit altında hissetme ve siyasi inanç ilişkisi; tehdidin ve siyasi inancın türüne ve ülkeye göre şekilleniyor. Ülke kurumlarının kalitesi, eşitsizlik seviyeleri, ekonomilerinin temel güçleri, bireycilik/toplumculuk seviyeleri ve daha fazlasına bağlı olarak bir dizi farklı farklılık gösteriyorlar.

Ülkeler arası bu farklılıkları açıklayabilecek birkaç özellik öne çıkıyor.

Batı dünyasında sağ seçmenle ilişkili olan düzen ve güvenlik değerleri Doğu Avrupa ülkelerinde solcu seçmenle ilişkili görülmekte.

Siyasette çok yüksek oy karşılığı olan göç meselesi, refah seviyesi yüksek ülkelerde sol siyasetin "isteyen gelsin," politikasıyken, refah seviyesi az olan ülkelerde, "Yabancı göçünün yasaklanması," sol siyasetin tezidir.

Politik taraftarlıkta kazanmak değil, kaybetmemek duygusu daha öncelikli… Tercihi belirleyen en güçlü duygu ise beklendiği gibi hayranlık duyulan birini seçmek değil aksine sosyal öfke hissedilen birinin kaybetmesi için oy vermek.

İnsanların siyasi (ya da dini vb.) inançlarının yanlış olabileceği gerçeği yüzleşmekte en zorlanacağı duygu durumlarının başında geliyor. Siyasi inanç ve dini inanç tahmin edilenden çok daha fazla bağlantılı ve insanı suda yürüyebileceğine inandırıyor.

Bir başka Nobelli Vernon Smith'e göre, "kendi başarısızlıklarınızla yüzleşmek, en büyük öğrenme deneyimidir. Yine de hiçbirimiz doğal olarak asla kendi hatalarımızı göstermek için yola çıkmayız. Bir süre sonra mutlak haklı olduğumuzun kanıtlanacağına inanırız."

Politikada en ilginç olan, kendisi ile yüzleşmeyi reddeden siyasetçinin taraftarını, karşıtlarının hatalarıyla etkileme gücü..

Sosyal bilimci Hebert Simon, "İnsan, etrafındakilerden etkilenmekten büyük bir avantaj elde ediyor," demiş. "Büyümek ve hayatta kalmak için gereken tüm becerileri öğrenmenin yolu bu. Talimat almayan insanlar herhangi bir toplumda çok uzun yaşamazlar. (Aidiyetsiz kalırlar.)"

Sonuçlar politikacıları suçlamanın o kadar da haklı olmadığını gösteriyor. Politikacı gücünü oy aldıklarının eğilimlerine göre davrandığında elde ediyor. Kazandıkça o eğilimleri güçlendiriyor. Seçmenin mi politikacıdan politikacının mı seçmenden etkilendiği kargaşası anlaşılamadan iktidar sahibini buluyor.

Mehmet Önal Kimdir?

Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı.

Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı.

Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor.