Günümüzde, Öbür Orta Doğu'nun en önemli ülkelerinin başında İran geliyor.
Doğal kaynaklar açısından en az Katar kadar zengin olan İran müreffeh ülkeler ligine hiç katılamadı. Katar gazının çıktığı Körfez Kuzey Sahası'nın bir ucu da İran'a ulaşıyor.
İran'ın; o dönemin gelişmiş ve zengin devleti olarak Katar'dan çok daha önce gaz geliştirmesi gerekiyordu.
Çok daha büyük bir petrol ve gaz sektörleri, otomotiv ve tarım gibi birçok başarılı ekonomik sektörleri vardı.
Ancak İran, molla rejimiyle dünyadan izole olduğu için teknoloji geliştiremediği ve yatırım getiremediği için hızla gerilemeye başladı.
Kendi topraklarındaki petrole odaklanmaktan başka çaresi yoktu. Katar ise coğrafi avantajı sonuna kadar kullanıp, bölgedeki sahipsiz servetin üstüne kondu. Ve getirdiği zenginlik hepimizin gözünün önünde bulunmakta.
İran'ın Orta Doğu'daki "Persler mi Osmanlılar mı bölgeye yön veriyor," ikilemine göre sahip olduğu güçlü rolü sona ereli yüz yıllar oldu…
Molla rejiminin Batı nefreti nedeniyle tehlikeli bir ülke olarak tanımlanıyor.
Küresel olarak faydalı bir rolü olmadığı gibi, bölgenin kilit noktalarında ancak yok edici güç kullanarak varlığını hissettirebiliyor.
Hizbullah, Hamas ve Husileri besleyen ve eğiten güç olarak, yok edici aktörler ile bölgenin kilit ticari noktalarını kapsayan bir ağ kurdu.
Bölgeye olan faydasından çok, verebileceği zarardan dolayı borusu ötüyor.
Ancak kimse gidip İran'a yerleşmiyor.
Teknoloji, inovasyon veya yatırım gücü yok.
Ciddi bir nüfus krizleri var. Yüzyılın sonunda nüfusunun yarıya düşeceği öngörüsü yapılıyor.
Muhtemelen tarihten gelen milli egosuyla bölgedeki diğer ülkelerden farklı olarak küresel dünyaya kendisini "yıkıcı ülke" olarak konumlandırdı.
Elbette İran'ın konumlanmasında bölgesel dinamikler tarafından Amerikan politikası da belirleyici.
ABD Başkanı Biden 2022'de İran ile 2015'de yapılan nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmak üzere gibi görünüyordu.
Bu teşebbüs çökünce, 2023 yılında İran nükleer programını tekrar hızlandırdı ve Batı güçlerine nükleer bir silaha erişiminin oldukça yakın olduğunu gösterdi.
Nükleer silaha sahip olma kırmızı hattını geçmemek adına 2023 yılının yaz aylarında Amerika ile anlaşma yaparak ellerinde bulunan 5 Amerikan tutukluyu salıverdiler. Karşılığında Amerika 6 milyar dolarlık dondurulmuş bir İran fonunun İran'ın Katar'daki hesabına aktarılmasına izin verdi.
Aynı dönemde ikinci gizli bir anlaşma ile uranyum zenginleştirme faaliyetlerini sınırlayarak, daha geniş bir barış anlaşmasına doğru yol alıyorlardı.
Bu süreçte İran'ın "vekil milisleri" Irak ve Suriye'de Amerikan askerlerine saldırmadı.
Kızıl Deniz'de gemiler özgürce hareket edebiliyordu.
Müfettişler nükleer zenginleştirmenin yavaşladığını raporluyorlardı.
7 Ekimle bütün hesaplamalar değişti.
Daha önce İran ile gerginliklerin arttığı dönemler ile bu seferki fark ise Çin ve Rusya'nın İran'ın tarafında olmaları.
Orta Doğu'daki gelişmeler, Rusya'nın temel hedefi olan Ukrayna savaşı hedeflerine de destek olmakta. İran'ın yarattığı kaostan en fazla faydalanan ülke Rusya olabilir.
Bölgedeki Çin etkisi de artmakta. Nitekim Suudlarla İran barış görüşmeleri Çin arabuluculuğunda yürümüştü.
İran her ay Çin'e milyonlarca varil indirimli petrol satmakta.
Rusya ile derin bir savunma ittifakı kurdu. İran Ukrayna'da kullanılmak üzere sayısız İHA ve başka silah yardımı yapmakta. Rusya ise İran'a hava savunma sistemleri, savaş uçak ve helikopterleri satma sözü verdi. Doğal gaz yatakları ve lojistik hatlarını geliştirmek için yatırım planları da yapmakta.
Öbür yandan Körfezin zengin Arap ülkeleri, petrol ve gaz sonrası ekonomik gelecekleri için hazırlanmaktalar.
Önümüzdeki birkaç yıl onlar için belirleyici temel değişikliklerin milat taşını oluşturacak.
Buna oluşabilecek tehditleri engellemek için bölgede istikrar ve barış en büyük arzuları.
Bu da İran'ın elini daha da kuvvetlendiriyor. İran'ın yok edici etkisi, Körfez'deki tedirginlik sayesinde çok daha arttı.
Önümüzdeki süreci tamamen öngörmek kolay değil.
84 yaşındaki Ayetullah Hameney vefat ettiğinde, arkasından gelecek olan veraset krizi, ülke içi farklı güç dengelerinin mücadelesine sebep olup büyük belirsizlik ve kaos getirebilir.
İsrail-Gazze savaşının gidişatına göre İran'ın milis güçlerinin hareketlerini tayin etme kapasitesi azalabilir. Kendisini istemediği sıcak bir çatışmanın ortasında bulabilir.
Amerikan seçimlerinin sonucuna göre çok sert bir Trump/Cumhuriyetçi rejim ile karşı karşıya gelebilir.
Bu tehlikelere karşılık verme kapasitesi ise Çin ve Rusya'nın İran'a destek olma arzusu ile birebir bağlantılı olacaktır.
İran bu dengeleri ölçmek isterken, dünyanın kalanı ise gergin bir şekilde İran'ın bölgeyi karıştırmak için bir sonraki adımının ne olabileceğini öngörmeye çalışmakta.
Mehmet Önal Kimdir? Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı. Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı. Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor. |