Mehmet Önal

17 Kasım 2024

İklim değişikliğinin paralel dünyaları

Türkiye’nin ‘Sıfır Atık’ projesi, dünyada örnek gösterilen bir inisiyatif haline geldi. Ama görünen o ki, ekonomik realiteler ve küresel dengeler ile iklim değişikliğiyle mücadele gayreti çelişkili olmaya devam edecek

Her yıl olduğu gibi, bu yıl da Birleşmiş Milletler’in iklim zirvesi olan Taraflar Toplantısı (COP) şemsiyesi altında hükümetler, sivil toplum kuruluşları, özel sektör ve diğer ilgili organizasyonlar dünyanın en acil krizini çözmek için bir araya geldi.

Türkiye delegasyonu dahil tüm katılımcılar Paris Anlaşmasının küresel ısınmayı mümkünse 1.5 derecelik bir artış ile sınırlama hedefini hayata geçirmek için gayret göstermekte.

İklim değişikliği ile küresel mücadele için müzakereler sürerken, kötümser olmak için şimdiden nedenimiz var.

Avrupa Birliği’nin İklim Değişikliği Servisi Copernicus, geçen hafta 2024 yılının kayıtlar başladığından beri en sıcak yıl olacağını ve 1.5 derecenin üstüne çıkılan da ilk yıl olacağının neredeyse kesin olduğunu raporlardı.

Yani geçtiğimiz yıllarda vaktimiz azalıyor derken, bu yıldan itibaren artık vaktimizin neredeyse kalmadığını söyleyeceğimiz bir dönem başlıyor.

Artık kimse sorunun önemini veya aciliyetini sorgulamıyor.

Fakat atılması gereken adımlar konusunda fikir birliği gittikçe uzaklaşmakta.

Bu yıl Bakü’de gerçekleşen toplantının ev sahipliğini yapan Cumhurbaşkanı Aliyev petrol ve gaz gibi doğal kaynakları ‘Allah’ın lütfu’ olarak nitelendirdi.

İklim değişikliğinin nüanslarını yok sayan paydaşlar için, bu ifade ‘günah işlemekten beter’ bir tanımdı.

Oysa dünyanın büyük bir kısmı için yeteri kadar dile getirilmeyen bir realite.  

Bu tartışmalar yakın zamana kadar ağırlıklı olarak uzmanlar arasında geçen konulardı.

Bir düşünce akımı, iklim değişikliği ile mücadele aciliyetinin diğer her husustan daha önemli olduğunu savunurken; diğer dominant akım 2050 yılına kadar Net Sıfır Emisyon hedefine ulaşmanın teknik, ekonomik ve siyaseten realisttik olmadığını, daha gerçekçi bir hedef gerektiğini öne sürüyordu.

Şimdilik ikinci grup haklı çıkıyor gibi görünüyor.

Gelişen ülkeler için bu aynı zamanda adalet konusu.

Ne de olsa enerjiye erişim bir ülkenin ekonomik gelişimi, kamu sağlığı, eğitim standartları gibi her toplumsal ölçeğin en belirleyici etkenini oluşturuyor.

Gelişen ülkelerin fosil yakıtları kullanmamaları gerektiği uyarısı bu ülkelerde toplumsal gelişimin yavaşlayacağı, hatta engelleneceği endişesini arttırmakta.

COP29 başlamadan bir gün önce Afrika Enerji Haftası’nda konuşan Nijerya Petrol Bakanı Heineken Lokpobiri; zengin ülkelerin Afrika ülkelerine ‘enerji yoksulu’ kalmaları gerektiğini talep etme haklarının olmadığının altını çizdi.

Benzer uyarılar Malezya’dan Guyana’ya kadar doğal kaynak sahibi her ülkede tekrarlanmakta.

Ama bilimsel gerçek de şu ki, iklim değişikliğinin etkileri bizim ekonomik takvimimizi beklemiyor!

Uzun vadede fosil yakıtlarının kullanımının azalması gerektiği konusunda genel bir uzlaşma var.

Çözümün basit olmayacağında da çoğu uzman hemfikir.

Kazanılması için, tek bir büyük çözüm değil, onbinlerce küçük çözüm gerekmekte.

Fakat ne kadar hızlı gidilmesi ve maliyetleri kimim üstlenmesi gerektiği tartışma konusu.

Dünya Net Sıfır hedefine doğru bir yol alırken (yavaş da olsa), bu dönüşümün ne kadar maliyetli olduğu fark edildikçe iklim değişikliği ile ilgili en hızlı adımları atan ülkelerde bile muhalefet sesleri yükselmekte.

Söz konusu muhalefetin bu yılki en belirgin örneği Fransa, İtalya, Almanya, Belçika ve Hollanda’da binlerce çiftçinin protestoları sonucunda hem ülke politikalarında hem de Avrupa Birliği’nin tarım sektöründe 2040’a kadarki emisyon azaltma hedefininde değişiklikler yapıldı.

Kısacası iklim politikalarının bedeli belirginleştikçe, direniş de o kadar artıyor.

Bu kadar kötümser bir tablo arasında ise bu hafta COP29’da Türkiye delegasyonun açıklamaları gurur vericiydi.

Türkiye 150. yılında Net Sıfır sisteme erişmek için hedef belirlemiş durumda.

Yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve nükleer enerji ülkemiz için öncelik olacak.

Yakında Türkiye’de bir emisyon ticaret sistemi kurulacak.

Türkiye’nin ‘Sıfır Atık’ projesi, dünyada örnek gösterilen bir inisiyatif haline geldi.

Ama görünen o ki, ekonomik realiteler ve küresel dengeler ile iklim değişikliğiyle mücadele gayreti çelişkili olmaya devam edecek.

Ülkemizin iklim değişikliği ile mücadelede üstüne düşeni yapması kesinlikle gerekli.

Fakat küresel ekonomik dönüşümdeki konumumuzun hızını doğru belirlememiz ve artık muhtemel olan, iklim değişikliğinin yeteri kadar yavaşlamadığı senaryoya da hazırlanmak eşit seviyede bir öncelik haline gelmeli.

Mehmet Önal Kimdir?

Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı.

Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı.

Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor.