Siyasi veya toplumsal dönüşümler yavaş evrimlerden geçince, ne kadar büyük değişimlere gebe olduklarını kolayca göstermezler.
Ta ki bir infilak noktasına kadar.
6 Ocak Amerikan Kongre Baskını, Amerikalılar için toplumlarının ne kadar bölündüğünü gösteren şok edici bir infilak noktası idi.
Brexit hem Avrupa Birliği hem de İngiltere için siyasi bir deprem yarattı.
Fakat geçtiğimiz yıllarda dünyadaki jeopolitik dengelerdeki değişimi en fazla gösteren gösteren Ukrayna Savaşı oldu.
Rusya’yı izole etmek isteyen Batı ülkeleri birçok Latin Amerika, Afrika, Orta Doğu ve Asya ülkesinin üzerinde ne kadar az yaptırım gücü olduğunu fark ettiler.
Hindistan başta olmak üzere, Rus enerjisi müşteri bulmaya devam etti. Rus oligarklar yatlarını Dubai’ye transfer etti. Çin, Rusya ile teknoloji ihracatını arttırdı. Putin, Moğolistan’da tutuklanmadı. İran ve Kuzey Kore’ye direkt silah ve teçhizat desteğinde bulundu.
Batı bu gelişmelere hayal kırıklığı ile tanıklık etti.
Batı ülkelerinin nüfuzunun zayıfladığı jeopolitik bir dünyada olduğumuz kanıtlandı.
Bir yıl önce, İsrail’de gerçekleşen Hamas saldırısı ile Orta Doğu bir infilak noktası oldu.
7 Ekim 2023’e kadar Orta Doğu’da geniş bir savaş çok uzak bir ihtimal gibi görünürken, İsrail’in sürdürmekte olduğu savaş, Orta Doğu’daki bazı hatları yeniden belirlemeye başladı.
Ortada bir savaş deklarasyonu yok.
Fakat İran, Yemen ve İsrail arası füzeler uçuyor.
Gazze, Suriye ve Lübnan bombardıman altında.
Bölgedeki diğer ülkeler gergin bir şekilde savaşı takip ediyor.
Amerika ve ittifak güçleri gerilimin daha da artma ihtimaline karşı bölgedeki askeri güçlerini arttırdıkça arttırıyor.
İngilizce ‘Ağaca bakarken ormanı kaçırıyorsun’ diye bir deyim vardır.
Savaşın trajedisi ve mevcut etkilerine bakarken, bölgedeki büyük değişimi gözden kaçırmak mümkün.
Bundan yirmi yıl önce, İsrail ve Suudi Arabistan ortak bir düşmana saldıracak dense muhtemelen kimse dinlemezdi.
Yemen’de Husilere karşı hem Suudi Arabistan hem de İsrail savaşıyor.
Sünni aktörleri, bölgenin Şii gücü yönetecek dense muhtemelen kimse dinlemezdi.
Şii İran’in etkisi altındaki Hamas, Sünnilerden oluşuyor.
Müslüman bir devlet ve İsrail arasında yakın ve kalıcı askeri bir ortaklık kurulacak dense, muhtemelen kimse dinlemezdi.
Azerbaycan ve İsrail arasındaki ittifakın sadece ismi eksik.
Avrupalıların emperyalist etkisinin hep hissedildiği Körfez ülkelerinde güç dengeleri, Körfez lehine değişecek denilse, muhtemelen kimse dinlemezdi.
İngiltere’den Fransa’ya, büyük Avrupa ülkelerinin hepsi Katar, Suudi Arabistan, BAE ve Umman’ın parasının kuyruğunda…
Orta Doğu dışardan bakıldığında mantıkla asla algılanamayan, alışılmadık ittifaklara ev sahipliği yapar.
Bu oynak ittifaklara analistler ‘sıvı ittifak’ adını veriyorlar.
Sıvı ittifaklarda, katı bloklar yoktur.
Tek seferlik olaylar, kimin tehdit oluşturduğuna dair anlayışı değiştirir.
Rekabetler de sıvı hale gelir.
Geleneksel anlaşmazlık yaşayan aktörler, müttefik olmadan belirli tehditlerle yüzleşmek için birleşirler.
Kaygan risklerinden ötürü ülkeler hem kundakçı hem de itfaiyeci olmak zorundadırlar.
Dünün düşmanları birlikte çalışır ve sözde müttefikler çeşitli çatışma cephelerinde karşı karşıya gelir.
Geçici anlaşmazlıkların ve geçici uzlaşmaların olduğu bir bölgedir Orta Doğu.
En tuhaf ittifak Suriye ve İran arasındaki ortaklıktır.
Suriye, kendisini laik Arap milliyetçiliğinin tek temsilcisi olarak kabul ederdi.
Buna karşılık İran, yayılmacı Şii bayrağı altında hareket eder.
Bundan ötürü İran’ın, Şam'a sağladığı meşruiyet gariplik taşıyor.
Ancak jeopolitik realite bu keskin farklılığa rağmen İran ve Suriye'yi bir araya getirdi.
Ülkeler arasında yakınlaşma ya da uzaklaşma, İslam dünyası liderliği rekabeti kadar (Türkiye, İran, Mısır, Suudi Arabistan) kimin varoluşsal bir tehdit olduğu (İŞİD, Hamas, Hizbullah, YPD, Husiler) ve bununla başa çıkmanın en iyi yolunun ne olduğu konusunda her zaman aynı algıyı paylaşmamalarına bağlıdır.
Sürekli değişen tempo; üç farklı sahnede devletler, bölgesel örgütler, ulusötesi siyasi gruplar ve milisler arasında gerçekleşen ittifakların yerel, bölgesel ve küresel temposunu da değiştiriyor.
Büyük bir Şii azınlığın yaşadığı Suudi Arabistan için, İran sadece bölgesel hegemonya için bir rakip değil, aynı zamanda rejim için varoluşsal bir risk.
Bu nedenle Yemen'deki çatışmayı tanımlamak için sıklıkla vekalet savaşı kavramı kullanılıyor.
Orta Doğu'da bölge dışı aktörler her analizde anılmayı hak ederler ama eski belirleyici güçleri yok.
Karşılarına çıkan sıvı ittifaklara göre yer belirlemeye çalışıyorlar.
İran, halihazırda dört Arap başkentini (Beyrut, Şam, Bağdat ve San’a) kontrol etmekle övünüyordu ama şu anda işler beklediği şekilde ilerlemiyor.
İsrail ve Hamas arasındaki yerel çatışma, önce bölgesel ve kısa süre sonra küresel boyutlar kazandı.
Bu çok tehlikeli gidişat bize öngörmesi kolay olmayacak yeni sıvı ittifak ya da rekabetlerin başlangıcını da haber veriyor.
Mehmet Önal Kimdir? Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı. Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı. Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor. |