Mehmet Önal

15 Eylül 2024

Coğrafya kadar aile de kaderdir

Klanın değerleri ve gelenekleri çocuk hakları başta olmak üzere her türlü birey hakkının, vicdan oluşmasının üstündedir. Klan ve aşiretler kadar, kapalı camia kültürü olan her toplum bu ağır travmaya sahiptir

 Fotoğraf: Serra Akcan / csgorselarsiv.org

Günlerdir ülkeyi ağır bir vicdan muhasebesi ile yüzleştiren Narin cinayeti ve ardından iki yaşında Malkaralı bebeğin dehşetengiz cinsel istismarı, ülkelerin kaderi coğrafya ise, çocukların kaderinin de aileler olduğunu yeterince gösterdi.

Bu muhasebenin aslında Mart 2016'da ilişkilerini gördüğü için, bizzat annesi ve sevgilisi tarafından vahşice boğularak öldürülen on yaşındaki Beratcan Karakütük cinayetinde yaşanmasını beklerdim.

Arşivi taradığımda, zamanında vicdanımı oldukça hırpalamış bu olayın üçüncü sayfa haberi olarak kapandığını gördüm.

Bunun birçok nedeni var ama en belirleyici olan erkek çocuk cinayetlerinin küresel olarak aynı ilgiyi görmemesi...

Çocuk istismarı endeksi Out of the Shadows (Gölgelerin Dışında), 2019 yılında erkek çocukların kurban olarak göz ardı edildiğini raporlamıştı.

Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Bürosu'nun (UNDCP) 41 ülkeden topladığı verilere bakıldığında 0-9 yaş arası erkek ve kız çocuklar arasındaki küresel cinayet oranları hemen hemen eşit (100.000'de 0,80'e karşı 0,76).

Ancak erkek çocukların bu yaştan sonra cinayete kurban gitme olasılıkları çok daha yükseliyor.

Sadece çocuklar açısından bakıldığında, cinayetlerden dünya çapında en çok etkilenenler 15-17 yaş arası erkek çocuklar!

Bu yaşlardaki erkek kurbanların cinayet oranı, aynı yaş aralığındaki kadın cinayet oranından yaklaşık beş kat daha yüksek.

Çocukların aile üyeleri tarafından öldürülmesi, filicide (filisid), yeni doğmuş bebeklerin öldürülmesi ise neonatisit olarak adlandırılıyor. (Bu tanımların literatürde yer alması bile hazin ve düşündürücü.)

Babalar, yeni doğan bebeklere anneleri kadar kolay erişemedikleri için bu cinayetler genelde kadınlar tarafından işleniyor.

Büyücü Medea'nın sadakatsiz kocası Jason'dan çocuklarını öldürerek intikam aldığı Antik Yunan efsanesine gönderme yapılarak katil anneler, "Medea kompleksinden" mustarip kabul ediliyor.

Araştırmalara göre babalar ise eşlerine misilleme amacıyla çok daha yaygın olarak bebeklik sonrası çocuk cinayeti işliyorlar.

Çok haklı olarak aile içi çocuk cinayetleri, diğer çocuk cinayetleri verileri içinde oranı düşük olmasına rağmen çok daha güçlü bir kamusal travma yaratıyor.

Kuşkusuz tüm çocuklar güvenli ve duygusal olarak besleyici evlerde büyümeyi hak ediyor.

Bunun sadece romantik bir iyi dilek olduğunu biliyoruz.

Verilerini yazmanın bile vicdanlarımızı sızlattığı bu konunun modern geçmişini daha önce yazmıştım.

Küçük de olsa tek teselli, konunun nihayet küresel gündemde güçlü şekilde yer alıyor olması.

Aile içi çocuk cinayeti hukukla önlenemez.

Kültürel belirleme karşısında hukukun en küçük bir şansı yoktur.

Ancak suçluları cezalandırabilir.

Romanya'da çocuk dilenciliği yasalarla suç kabul edilmiştir ancak Romanya sokaklarını çocuk dilenciler (özellikle ailesi tarafından sakat bırakılmış olanlar) karakterize etmektedir.

Afganistan ve Pakistan'da çocuğunu satmak yasaktır ama kız çocuklarının cinsel amaçlı, erkek çocuklarının da asker olarak satılması son derece doğaldır.

Latin Amerika ülkelerinde, çok katı kanunlarla yasaklanmasına rağmen uyuşturucu kartellerine ailece (çocuklar dahil) çalışmak belli bölgelerde rutinleşmiştir.

Afrika, çocukların başına neler geldiğiyle ilgi neredeyse hiç veri alınamayan koca bir kıta.

Afrika'yı dikkate almadan çocuklara karşı şiddet oranları açısından dünyaya baktığımızda ilk sırada Latin Amerika ülkelerini görüyoruz.

INTERPOL'ün organize ve yeni suçlar direktörü Paul Stanfield Out of the Shadows raporunda; "En fazla riskin olduğu ülkeler, bu konuda en az bilgiye sahip olduğumuz ülkelerdir" diyor.

Narin cinayetinin sosyolojik verilerine bakarak bu analizi klanlara ve aşiretlere indirgemek yanlış olmaz.

Çünkü kapalı topluluklarda bireysel vicdan oluşmaz.

Klanın değerleri ve gelenekleri çocuk hakları başta olmak üzere her türlü birey hakkının, vicdan oluşmasının üstündedir.

Klan ve aşiretler kadar, kapalı camia kültürü olan her toplum bu ağır travmaya sahiptir.

Kapalı topluluklarda çocuklara karşı tehdidi daha iyi anlamanın yollarını bulmalıyız.

Anlayabilmek içinse, tek bir grup yeterli olamaz.

Bu sorumluluğun altından sadece devlet yetkilileri veya STK'lar veya aileler kalkamaz.

Ancak tek bir koalisyon olarak toplumun her köşesi destekler ve bir araya gelirse, çocuk dostu bir adaletle çocuk dostu bir kültürü harmanlayarak bu sorun ile baş edilebilir.

Mehmet Önal Kimdir?

Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı.

Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı.

Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor.