Mehmet Ali Çiçekdağ

12 Ocak 2025

Dadı Devlet

Toplum yararına müdahale mi? Kılık değiştirmiş faşizm mi? Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir. Memlekete komünizm gelecekse onu da biz getiririz, size ne oluyor?

Dadı ya da Bakıcı Devlet kavramı bireylerin yaşam tarzına, davranışlarına ve seçimlerine aşırı müdahalede bulunan devletleri tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Bu kavram devletin vatandaşlarını koruma amacıyla aşırı düzenlemeler yaparak bireysel özgürlükleri kısıtladığına inanan kişiler tarafından eleştirel bir şekilde kullanılır. İlk olarak 20. yüzyılın ortalarında İngiltere’de siyasi bir söylem olarak ortaya çıkan bu terim günümüzde küresel düzeyde tartışılan bir kavram haline gelmiştir.

Dadı devlet genellikle vatandaşlarının sağlığını, güvenliğini ve genel refahını koruma bahanesiyle hareket eden, ancak bu süreçte bireylerin kendi hayatlarını yönetme özgürlüğüne müdahale eden ve sosyal mühendislik yapan hükümetleri ifade eder. Bu tür bir yönetim anlayışı sigara yasaklarından şeker tüketimi düzenlemelerine, zorunlu bisiklet kaskı kullanımından enerji tasarrufu politikalarına kadar geniş bir alanı kapsayabilir.

Dadı devlet geniş sosyal sorumlulukları olan devleti sembol eder. Bu kavram aynı zamanda refah programlarının haklı görülemeyeceğini ve bireyi alçaltıcı olduğunu ima eder. Bu modelde bağımlılık kültürünün kaynağı ve piyasa ortamındaki tercih özgürlüğü olarak anlaşılan özgürlüğün tahripçisi olarak görülür onun yerine bireysel sorumluluk ve girişimciliğe duyulan inanç konulur. Bu sistem Margaret Thatcher'ın "toplum diye bir şey yoktur sadece bireyler ve aileleri vardır" sözünü destekler niteliktedir.

Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir

Dadı devlet anlayışı genellikle iyi niyetli bir başlangıç noktasına sahiptir. Devletler halk sağlığını artırmak, kazaları önlemek, çevreyi korumak ve toplumsal refahı artırmak gibi amaçlarla müdahalelerde bulunabilir. Örneğin, sigara içme yasağı, obeziteyle mücadele için şekerli içecek vergisi veya trafik kazalarını azaltmak için hız sınırları gibi politikalar toplumun genel iyiliğini hedefler.

Ancak bu sosyal mühendislik aşırı kullanıldığı takdirde kişisel hak ve özgürlükleri aşındırır, sosyal adalet dengesini bozar, devlete bağımlılığı artırır, kişisel motivasyonu ve girişimciliği örseler.

Bir Amerikan atasözü Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir der.

Toplum yararına müdahale

Bakıcı devlet politikalarını savunanlar ise bireylerin her zaman kendi çıkarlarını doğru bir şekilde değerlendiremeyebileceğini ve toplumun genel refahının bireysel tercihlerden daha önemli olabileceğini ileri sürer.

Örneğin halk sağlığını koruma amaçlı sigara yasakları pasif içiciliği önlemiş ve akciğer kanseri oranlarını azaltmıştır. Çocukların aşılanmasını zorunlu kılan yasalar, toplu bağışıklığı sağlamış ve salgın hastalıkları önlemiştir. Çevresel düzenlemeler bireylerin kısa vadeli tercihlerine rağmen uzun vadeli sürdürülebilirlik için gerekli adımlar olarak görülmüştür.

Bireysel özgürlüklerin ötesinde kontrol arzusu

Dadı devlet bireylerin yaşamlarının neredeyse her alanında devlete bağlı hale geldiği bir düzeni ifade eder. Bu kavram, genellikle iyi niyetli kamu politikalarının bireysel özgürlüklere zarar verdiği durumları eleştirmek için kullanılır. Toplum sağlığı, güvenlik veya refahı artırmak adına getirilen bu tür düzenlemeler, genellikle bireylerin kendi kararlarını verme hakkını hiçe sayar ve bu da çok önemli etik ve sosyal soruları beraberinde getirir.

Bir dadı devlet sisteminin en büyük sorunu bireylerin sorumluluk alma yetisini aşındırmasıdır. Sigara paketleri üzerindeki caydırıcı görseller, alkol satışına getirilen sert düzenlemeler veya şekerli gıdalara uygulanan ek vergiler bireylere seçim yapma hakkı bırakmayan politikalardır. Hükümetler bu tür müdahalelerle vatandaşların kendi yaşamları üzerindeki kontrolünü ellerinden alır. Ancak bireysel sorumluluk duygusu hem bir toplumun etik temeli hem de bireylerin kendilerini gerçekleştirme becerileri için çok önemlidir.

Dadı devlet uygulamaları

İsveç sosyal refah sistemiyle tanınır ve bireylerin yaşam kalitesini artırmayı hedefleyen çok sayıda düzenleme ve hizmet sunar. Alkol satışına sınırlamalar, cinsiyet eşitliği politikaları ve çevre koruma regülasyonları bireysel özgürlüklerin sınırlandığına dair eleştiriler alır.

İsveç'te alkol satın almak erişim anlamında Türkiye'den daha zordur ve alkol fiyatları Almanya ya da Çekya gibi ülkelere kıyasla bir hayli yüksektir. İsveç'te alkol satışı devlet tekelindedir ve Systembolaget denilen kamu marketleri üzerinden yürür. Bu alkol marketleri de hem az sayıdadır hem de çok kısa çalışma saatlerine ve günlerine sahiptir. İsveçliler bu uygulamadan çoğunlukla memnundurlar ve bunu özgürlüğe vurulmuş bir darbe olarak görmezler. İsveç yetkilileri geçenlerde 4. Murat'ı hatırlatırcasına 2025 yılında sigarayı yasaklamayı düşündüklerini söyledi.

Norveç'te alkol satışında devlet tekeli bulunur ve fiyatlar yüksek tutulur. Ayrıca, çevre ve sağlık politikalarında sıkı regülasyonlar vardır. Elektrikli araç teşvikleri ve karbon salınımı sınırlamaları gibi politikalar, bazı eleştirmenlerce fazla müdahaleci olarak görülür.

Norveç'te sosyal medyada photoshop (görsel filtreler) kullandığını gizlemek beden algısı sorunlarını tetiklediği nedeniyle suç sayılır. Fenomenler ve markalar ticari amaçla yayınladıkları photoshop uygulanmış görüntüleri belirtmek zorundadırlar.

Hollanda özellikle bisiklet kullanımı teşviki ve otomobil kullanımını caydırıcı önlemleriyle tanınır. Gıda ve içecek regülasyonları da sıkı denetim altındadır. İrlanda'da alkol ve sigara ürünlerine oldukça fahiş vergilendirme uygulanır.

Singapur sıkı yasaları ve düzenlemeleriyle ünlüdür. Sakız çiğnemek yasaktır, kamusal alanlarda sigara içmek kısıtlanmıştır ve kamu düzenini koruma adına yüksek cezalar uygulanır. Hükümetin vatandaşların yaşam tarzlarını düzenleme konusundaki kararlılığı dadı devlet olarak anılmasına neden olur.

Avustralya sigara, alkol ve gıda etiketleme politikaları gibi sağlıkla ilgili düzenlemelerde oldukça katıdır. Örneğin, sigara paketleri üzerinde caydırıcı görseller bulundurma zorunluluğu ve kamuya açık yerlerde sigara içme yasakları gibi politikalar dikkat çeker. Ülkede kasklı bisiklet sürmek zorunludur ve aksinin ciddi para cezası vardır.

Birleşik Krallık'ta şeker vergisi, fast food reklamlarına kısıtlamalar ve zorunlu güvenlik tedbirleri gibi uygulamalar gündeme gelmiştir. Bazı kesimler hükümetin bireylerin yaşam tarzlarını düzenlemeye çalıştığını düşünür.

Kanada'da sağlık odaklı düzenlemeler yaygındır. Sigara, elektronik sigara ve şekerli içecek reklamlarına getirilen sınırlamalar ve esrar kullanımını düzenleyen katı yasalar bu algıyı destekler.

ABD'de Tennessee'de öğrenciler düşük pantolonla gezemez, donları gözükemez. New York'ta kapalı alanların yanındaki birçok açık alanda da sigara içmek yasaktır. Kansas'ta patinaj yapıp asfaltta iz bırakmak yasaktır. Amerika'da ve pek çok diğer ülkede özgürlükler sadece devlet tarafından kısıtlanmaz. Devletin pek çok alandan çekilmesi ve sorumluluğu özel şirketlere devretmesi özgürlüklerin bu kez onlar tarafından kısıtlanmasının yolunu açar. Örneğin ABD'de sağlık sigortası olmayan ve bu yüzden borç batağında olan milyonlar özgür değildir.

Dadı devlet zenginleri kayırır

Noam Chomsky dadı devleti talep etme gücüne sahip kesimlere hediye veren bir devlet olarak tanımlar. Bu da genellikle zenginler ve güçlüler anlamına gelir. Fosil yakıt endüstrisine yılda 500 milyar dolar sübvansiyon verilir. Uluslararası Para Fonu en büyük altı Amerikan bankasının kârlarının kaynağının örtülü hükümet garantisi nedeniyle neredeyse tamamen kamu sübvansiyonu olduğunu saptamıştır. Onlar başarısız olamayacak kadar büyük olarak adlandırılır. Bu da ucuz krediye, şişirilmiş kredi notlarına, riskli, dolayısıyla genellikle karlı işlemler gerçekleştirme teşvikine erişebilecekleri anlamına gelir. Bir şeyler ters giderse, halk onları kurtarır.

Şirketler lobi harcamaları için yılda yaklaşık 2,6 milyar dolar harcarlar. Bu, 1,18 milyar olan Meclis'i ve 860 milyon olan Senato'yu finanse etmek için harcanan 2 milyardan daha fazladır.

2012 yılında New York belediye başkanı Michael Bloomberg kentte 16 sıvı onstan daha büyük gazlı içeceklerinin satışının yasaklanmasını önerdi. Bu öneri halk tarafından değişik tepkilerle karşılandı. Bazıları obezite salgınıyla ilgili endişeler nedeniyle yasağı desteklerken, diğerleri bunun siyasi gücün aşırı yayılması olduğunu düşündü. National Review ve Washington Times gibi muhafazakar haber kuruluşları önerilen yasağa ve diğer benzer halk sağlığı önlemlerine yanıt olarak Bloomberg'i "Dadı Devlet Napolyonu" ve "Anne Bloomberg" olarak adlandırdı.

Dadı devlet çocukların Happy Meals oyuncaklarını çalıyor

San Francisco Denetim Kurulu oyuncakların McDonald's Happy Meals'ten çıkarılmasını zorunlu kıldı ve New York Eyaleti, her ikisi de tepkiyle karşılanan açık kamusal alanlarda sigara içmeyi yasakladı. Happy Meal oyuncak yasağı, McDonalds'ı Happy Meal'in kalori, sodyum ve yağ içeriğini azaltmaya sevk etse de ve halka açık sigara yasakları sigara içmeyenlerde kalp krizi riskini önemli ölçüde azaltsa da bu gibi politikalar hala aşırı korumacı olarak kabul edilmektedir.

Dadı devlet terimi uzun süredir hükümet müdahalesine karşı çıkan muhafazakârlar tarafından yaratıldı. Muhafazakârlar bireysel hakların kullanılması için hükümetin katı bir şekilde sınırlandırılması çağrısında bulunurlar. Onlara göre kişisel egemenliğin önemi sözde dadı devlet politikalarından kaynaklanacak herhangi bir kolektif faydadan daha ağır basar. Paternalist gazoz yasağı örneğinde şekerli içeceklerin düzenlenmesinin potansiyel halk sağlığı yararları bireysel seçim ve özgürlüklerle bir tutulamaz.

COVID-19 zamanında maske zorunlulukları etrafındaki söylem Amerikan muhafazakarlarının dadı devletini destekleme korkusunun bir başka örneğidir. ABD'de yaklaşık bir milyon ölümün nedeni olan COVID-19 virüsünün yayılmasını durdurmak için maske takmanın etkili bir önlem olduğuna dair çok sayıda bilimsel kanıt olmasına rağmen birçok kişi maske zorunluluğunu kabul etmeyi reddetmektedir. Aşı konusunda da aynı çekinceler ve uygulamalar vardır.

Özgürlüklerin erozyonu

Dadı devlet uygulamaları bireysel özgürlükleri erozyona uğratan bir yapı ortaya koyar. Hükümetlerin neyin doğru ya da yanlış olduğuna karar verme hakkını kendinde bulması bireylerin kendi değerlerini ve tercihlerini şekillendirme özgürlüğünü baltalar. Örneğin, Singapur’da sakız satışının yasaklanması gibi politikalar bireylerin küçük ama anlamlı tercihlerini bile devlete teslim etmesine yol açar. Bu zamanla bireylerin devlete aşırı bağlı hale gelmesine neden olur.

Öte yandan devletin kişisel kararlar üzerinde bu denli etkili olmasının sınırları net değildir. “Devlet nerede durmalı?” sorusu bu tartışmanın merkezindedir. İyi niyetle başlasa da dadı devlet politikaları genellikle tehlikeli bir kaygan zemin yaratır. Hangi davranışların düzenleneceğine karar verme yetkisi zamanla suiistimal edilebilir. Bugün şekerli içecekler vergilendiriliyorsa yarın kişisel diyetler, spor alışkanlıkları veya hatta sosyal medyada geçirilen süre bile düzenleme kapsamına girebilir. Bu tür genellemeler, bireylerin kendi yaşamları üzerindeki kontrolünün tamamen kaybolmasına neden olabilir.

Bireysel sorumluluğun erozyonu vatandaşları birer kul yapar. Aşırı düzenlemeler bireylerin kendi seçimlerinden sorumlu olmalarını engeller. Devletin vatandaşları koruma çabası bireyleri pasif ve bağımlı hale getirebilir.

Etkisizlik

Bazı düzenlemeler, hedefledikleri sonuçları sağlamayabilir. Örneğin şeker vergileri gibi uygulamaların tüketim alışkanlıklarını ne ölçüde değiştirdiği konusunda farklı görüşler bulunmaktadır.

Aşırı müptelalar tütünü kaç para olursa olsun tüketmekten kaçınmazlar.

Ekonomik sonuçlar

Düzenlemeler sadece bireysel özgürlükleri değil, aynı zamanda ekonomik faaliyetleri de etkiler. Sigara ve alkol ürünleri üzerindeki ağır vergiler veya şekerli gıdalara getirilen yasaklar en başta ürünleri ekip üreten çiftçileri ve bu endüstrilerde çalışan binlerce kişinin gelirini tehdit eder. Ayrıca yasa dışı piyasalara yani karaborsacılığa yol açarak ekonominin karanlık tarafını besler.

Aşağıdaki verileri Çağın Eroğlu'dan aldım.

Avrupa'da tüketim özgürlüğü olmayan ülkeler

Snowdon “Nanny State Index 2023” Institute of Economic Affairs (2023)

Dadı Devlet endeksi bize ne söylüyor? 

Dadı Devlet Endeksi 2016’dan beri her yıl European Policy Information Center (EPICENTER) tarafından Avrupa devletlerinin yaşam tarzı düzenlemelerine ilişkin tespitlerde bulunan bir endekstir. 30 ülkeden oluşan endeks ülkeleri alkol, tütün, e-sigara ve fast-food/meşrubat alanlarında sırasıyla puanlar. Puanlamalar ülkelerin tüm bu alanlarda uyguladıkları yasaklara, düzenlemelere ve vergi oranlarına ilişkindir. Neticede ortaya çıkan tabloda 100 üzerinden en yüksek puanı alan ülke tüketim için en az özgür, en düşük puanı alan ülke ise tüketim için en özgür ülke olmaktadır. Endeksin ilk 10 ülkesi özgür olmayan, ikinci 10 ülkesi daha az özgür, son 10 ülkesi ise özgür ülkeler olarak tanımlanmaktadır. 

Özgürlük Araştırmaları Derneği’nin katkısıyla endekse bu sene yeni bir ülke, Türkiye eklendi. Ülkemiz endekse gelir gelmez birinciliğe yükseldi. Yani Türkiye Avrupa’da tüketim için en az özgür ülke olarak saptandı. 

Türkiye yalnızca endeksin genel toplamında değil, ayrıca dört temel kalemin üçünde birinciliğini korudu. 100 üzerinden genel skoru 54.2 olan Türkiye’yi takip eden en yakın rakibi geçen seneki endeksin birincisi 43.3’lük skorla Norveç'ti. Alkol, e-sigara ve fast-food/meşrubat oranları bakımından yine birinci olan Türkiye tütün politikaları bakımından üçüncü olarak zirvedeki yerini korudu. 

Türkiye’nin Dadı Devlet özellikleri

Türkiye’yi zirveye taşıyan önemli bir kalem alkollü içkilerdir. Özellikle yüzde 300’e varan vergi yükü ve kısıtlamalar Türkiye’yi tüketim bakımından en az özgür ülkelerden biri haline getirmiştir. Türkiye’yi izleyen en yakın ülke Norveç Avrupa’da en yüksek kişi başı saf alkol tüketim ortalamasına sahiptir. Bu nedenle yıllardır alkolizmle savaşmakta ve alkollü içkilerden yüksek vergi almaktadır.

Buna karşın Türkiye Avrupa’da en düşük ortalama alkol tüketimine sahip ülkedir. Buna rağmen Türkiye Norveç'ten daha fahiş alkol vergisi almaktadır. Bu politikanın gelir dağılımının son derece adaletsiz olduğu ülkemizde kaçak içki üretimine ve ölümlere yol açtığı tartışılmaz bir gerçektir.

Alkol satışına yönelik saat kısıtlamaları, reklam yasakları ve yüksek vergilendirme uygulamaları dikkat çekicidir. Bu politikalar, vatandaşların sağlığını koruma amacını taşısa da bireysel özgürlükleri sınırlandırdığı yönünde eleştiriler alır.

Sigara ile mücadele bağlamında kamuya açık alanlarda sigara içme yasağı ve sigara paketlerindeki caydırıcı görseller bireylerin kararlarına müdahale olarak görülmektedir.

Zorunlu din dersleri ve tutucu müfredat düzenlemeleri bireylerin farklı tercihlerine yeterince esneklik tanımadığı yönünde eleştirilir.

Türkiye'de aile kurumunu güçlendirmek için verilen teşvikler ve bazı sosyal politikalar bireylerin özel yaşamlarına müdahale olarak algılanmaktadır. Kadınların giyiminden gençlerin yaşam tarzına kadar toplumsal normlarla ilgili bazı söylemler ve politikalar da bireysel tercihleri kontrol altına alma çabasının bir parçasıdır.

İnternet düzenlemeleri ve sosyal medyaya erişim engelleri gittikçe sıklaşmakta ve yaygınlaşmaktadır. Belirli içeriklerin engellenmesi veya sosyal medyaya getirilen sınırlamalar bireylerin bilgiye ve ifade özgürlüğüne erişimini sınırladığı için bir dadı devlet politikasıdır.

Dadı Devlet hayırlı mı zararlı mı?

Ülkemizde ve diğer devletlerde uygulanan dadı devlet politikalarının işe yarayıp yaramadığı hakkında büyük şüpheler var. Alkol regüle ediliyor ama ne pahasına? ABD'deki 1930'larda masa başında alınan alkol yasağı kararının uygulamada suç oranında patlama yaptığını, kaçak alkol üretimini ve zehirlenmeyi katladığını averaj sinema seyircisi bile bilir. Ülkemizde düzinelerce dar gelirli keyif ehlini daha yeni kaybettik ve kaybetmeye devam ediyoruz.

Ülkemizde e-sigara tamamen yasaklanmıştır. Oysa bir süre önce İngiltere hükümeti e-sigarayı tütünden çok daha az zararlı bir ürün olarak lanse ediyordu. Sonradan e-sigaranın da zararı ortaya çıktı ama yüksek ücretli avukatlar hala bunun oranını tartışılıyor.

Tüketim politikalarının ve yaşam tarzı ekonomisinin en önemli özelliği tüketim özgürlüğü ile sosyal fayda arasında bir denge kurmaktır. Özellikle sosyal fayda adı altında aşırı tüketim vergileriyle bu dengenin bozulması başta dar gelirliye ve ülke ekonomisine büyük zarar vermektedir. 

Varlık değil harcama üzerinden alınan dolaylı “günah vergilerinin” dar gelirlinin belini büktüğü ve tüketim yasaklarının zorunlu olarak karaborsayı doğurduğu bir gerçektir. Öte yandan regülasyon ve yasak oranları üzerinden hesaplanan Dadı Devlet Skoru ile ortalama yaşam skoru arasında hiçbir ilişki görülmemiştir. Buradan çıkarmamız gereken sonuç dadı devlet politikalarının ülkenin daha sağlıklı bir nüfusa sahip olması amacına hizmet etmediğidir.

Türkiye niçin en önde gelen dadı devlettir?

Dadı Devlet kavramı bireylerin günlük hayatlarını düzenleyen, onları kontrol eden ve ihtiyaçlarını karşılamak adına geniş kapsamlı politikalar uygulayan devlet anlayışını ifade eder. Türkiye bu anlamda “Dadı Devlet” yaklaşımının en belirgin örneklerinden biri olarak gösterilebilir.

Devlet geleneğinin güçlü olması: Türkiye’nin yönetim anlayışı tarih boyunca güçlü bir merkezi otoriteye dayanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’ndan devralınan bu gelenek modern Türkiye’de de devam etmiş ve devletin bireylerin hayatına yoğun şekilde müdahil olduğu bir yapı oluşturmuştur. Eğitimden sağlığa, ekonomiden sosyal politikalara kadar pek çok alanda devlet bireylerin hayatlarını yönlendiren ana aktör konumundadır.

Refah devleti politikaları: Türkiye özellikle son yıllarda sosyal devlet anlayışını güçlendiren adımlar atmıştır. Sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması, ücretsiz eğitim olanakları, sosyal yardımlar ve emeklilik sistemi gibi uygulamalar ve doğrudan yardımlar bireylerin ihtiyaçlarının devlet tarafından karşılandığı bir düzen oluşturmuştur. Bu durum devletin bireyler üzerindeki etkisini ve bağımlılığını artırmış ve bir koruyucu gibi algılanmasına yol açmıştır.

Denetim ve düzenleme kültürü: Türkiye’de bireylerin ve kurumların faaliyetleri üzerinde sıkı bir denetim mekanizması bulunur. İş dünyasından sosyal yaşama kadar geniş bir yelpazede, devletin koyduğu kurallar ve düzenlemeler hayatın her alanında hissedilir. Bu durum bireylerin sorumluluk almasını sınırlayarak onları daha fazla devletin rehberliğine bağımlı hale getirir.

Toplumun devlete güvenme eğilimi: Son zamanlarda oldukça azalsa da Türkiye’deki tarihsel ve kültürel faktörler, toplumun devleti bir “baba” figürü olarak görmesine yol açmıştır. Bu algı bireylerin sorunlarının çözümünü devletten beklemesiyle sonuçlanmıştır. Ekonomik krizlerde devletin müdahalesi, doğal afetlerde hızlı devlet yardımları gibi uygulamalar bu güveni pekiştirmiştir.

Eğitim ve farkındalık seviyesi: Toplumda bireylerin kendi haklarını ve sorumluluklarını bilmesi, “Dadı Devlet” anlayışına karşı bir denge oluşturabilir. Ancak Türkiye’de eğitim ve farkındalık seviyesindeki eksiklikler bireylerin kendi başlarına hareket etme becerilerini sınırlayarak devletin rehberliğine olan ihtiyacı artırmaktadır.

Özgürlük ve yaratıcılık arasındaki ilişki

Bir toplumu geliştirmenin yolu bireylerin özgür iradesine saygı duyan politikalar uygulamaktır.

Bireylerin kendi yaşamları üzerindeki kontrolü elinden almak uzun vadede toplumların bireysel potansiyellerini ve yaratıcılığını sınırlar.

Özgürlük ile yaratıcılık arasında kesin bir sebep sonuç ilişkisi ve korelasyon vardır. Bilişim endüstrisinin California'da doğup gelişmesi bir tesadüf değildir.

İdeal denge

Dadı Devlet tartışması bireysel özgürlük ile toplumsal fayda arasında bir denge kurmanın zorluğunu gözler önüne serer. İdeal bir çözüm devletin vatandaşlarına rehberlik ettiği, ancak onların bireysel özgürlüklerine gereksiz yere müdahale etmediği bir denge kurmayı gerektirir.

Eğitim alanında devlet bireylerin bilinçli kararlar alabilmesi için düzenlemeler yerine bilgilendirme kampanyalarına ve eğitim olanaklarına ağırlık verebilir.

Minimal müdahale kullanılmalı, devlet yalnızca toplumun genel çıkarlarını ciddi şekilde tehdit eden durumlarda müdahale etmelidir.

Katılımcı politika her zaman işe yarar. Vatandaşların karar alma süreçlerine dahil edilmesi politikaların daha geniş bir kabul görmesini sağlar.

Bu nedenle bakıcı devlet politikaları ne tamamen reddedilmeli ne de sınırsızca benimsenmelidir. Asıl mesele, özgürlük ve müdahalecilik arasındaki çizgiyi dikkatle çizmek ve her iki tarafın da haklarını ve sorumluluklarını dengelemektir.

Bunu yapmayacaksın, çünkü zararlı ve ben senden daha iyi biliyorum

Dadı devlet uygulamaları iyi niyetli görülse de bireysel özgürlüklerin ve sorumluluk duygusunun önüne geçer. Bir toplum bireylerinin kendi kararlarıyla şekillenmelidir. Aksi takdirde yaratıcılıktan uzak, homojen bir topluluk haline gelir. Devletler, bireylere dadılık yapmak yerine, onları desteklemeli ve bireysel kararların değerini anlamalarına yardımcı olmalıdır.

Bir devletin dadı olması, vatandaşına sadece “Bunu yapmayacaksın, çünkü zararlı” demesi değildir. “Bunu yapmayacaksın, çünkü zararlı ve ben senden daha iyi biliyorum!” demesidir. 

Bu coğrafya zamanın Ankara valisi Nevzat Tandoğan'ın gençlere "memlekete komünizm gelecekse onu da biz getiririz, size ne oluyor?" dediği yerdir.

Halk için en iyisini jakoben yüce devletlüler bilir. Bize ne oluyor?

Chris Rea sizin için söylüyor, the Road to Hell, Cehenneme Giden Yol

Mehmet Ali Çiçekdağ kimdir?

Prof. Dr. Mehmet Ali Çiçekdağ İstanbul'da doğdu. Sankt Georg Avusturya Lisesini ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. İki yıl Ege Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesinde asistanlık yaptıktan sonra burslu olarak ABD'ye gitti. California Üniversitesi'nin Santa Barbara kampüsünde siyaset bilimi dalında yüksek lisans ve doktora yaptı. 40 yıldan fazla ABD'de kalan Çiçekdağ çeşitli üniversitelerde Amerikan politikası, uluslararası ilişkiler ve mukayeseli devletler dersleri verdi.

Çiçekdağ'ın ikinci uzmanlık alanı Yabancı Dil Eğitimi ve Dilbilimidir. Monterey Institute of International Studies'ten eğitim dalında ikinci bir M.A. aldı. Defense Language Institute'te Akademik Eğitim ve Geliştirme bölümünün başkanlığını ve Türkçe Bölümünün başkanlığını yaptı.

1980'lerde Boğaziçi Üniversitesinde Siyaset ve Uluslararası İlişkiler bölümünde tam zamanlı öğretim üyeliği yapmış olan Çiçekdağ, bugünlerde aynı bölümde yarı zamanlı olarak Amerikan Politikası dersleri veriyor. T24'te siyaset ve müzik yazıları yazmayı seviyor.