Mebuse Tekay

03 Şubat 2020

İmamoğlu kayağa gitmekle ne yapmış oldu?

Bu yazıyı İmamoğlu’na oy vermiş, güvenmiş ama şimdi kayağa gittiği için hayal kırıklığına uğrayan, ona kızan, küsen insanlar ve elbette oy vermese de "yapmamalıydı" diye düşünen mütedeyyin ya da milliyetçi, görüşü ne olursa olsun duruşlarında samimi oldukları için saygı duyduğum insanlar okusun istiyorum

Günlerdir konuşmaya doyamadık Ekrem İmamoğlu’nun deprem bölgesinden kayak merkezindeki çocuklarının yanına gidişini. Yandaş medyanın konuya yaklaşım gerekçelerine girmeyeceğim. Siz hiç en yaşamsal, en vahim olaylarda bile AKP, hatta AKP’lilerin yakınları söz konusu ise yandaş medyanın konuya eğildiğini, peşini bırakmadığını, cevap istediğini gördünüz, duydunuz, okudunuz mu? Ne bu ülkeye çalışmak için gelmiş Nadira Kadirova’nın ne bu ülkeye okumak için gelmiş Yeldana Kaharman’ın ne minicik Rabia Naz’ın şüpheli ölümleri karşısında tek bir soru sordular mı? Ya da kutulara yüklenen dövizlerin görüntüsü hepimizin gözleri önüne serildiğinde yalanlar karşısında hakikati aradılar mı? AİHM kararına rağmen tahliye edilmeyen Osman Kavala’nın, Ahmet Altan’ın, Selahattin Demirtaş’ın, adalete güvenimizi yerle bir eden hukuksuz yargı kararlarıyla içeride tutulmaları karşısında bir eleştiride bulundular mı? Hayır. Onlar ne olursa olsun bu devran dönsün istiyorlar. O halde onları, ellerine geçirdikleri kozlarıyla baş başa bırakıyorum, istedikleri gibi oynasınlar.

Beni okumalarını istediklerim İmamoğlu’na oy vermiş, güvenmiş ama şimdi kayağa gittiği için hayal kırıklığına uğrayan, ona kızan, küsen insanlar ve elbette oy vermese de "yapmamalıydı" diye düşünen mütedeyyin ya da milliyetçi, görüşü ne olursa olsun duruşlarında samimi oldukları için saygı duyduğum insanlar.

İmamoğlu ne yaptı? Önce deprem bölgesini ziyaret etti sonra da çocuklarına verdiği sözü tutarak onların yanına kayağa gitti. Eleştirileri iki başlıkta toplamak mümkün: Bir kesim "Çocukların enkazdan çıkartıldığı bir yerden kendi çocuklarıyla tatil yapmaya gitmeyi nasıl içine sindirir" diyor. Daha kalabalık bir grup ise "Karşı tarafa koz verdi, ellerine malzeme verdi, yapmamalıydı" diye eleştiriyor. Bana göre doğru olan herkesin kendi doğrusuna uyması. Ben böyle bir durumda gidemem diyen gitmemeli, gidebilen gitmeli. İnsanın doğal olması, kendisi gibi davranabilmesi, iyi imaj bırakmaya çalışmasından daha değerli diye düşünüyorum. Her insanın duygusal boyutu farklı. Bazı insan gördüklerinin etkisini hayatına taşır kendini helak eder ama iş üretemez, bazısı bu etkiyle motive olup daha çok çalışır, bazısı da bu etkiyle yapması gerekeni yaptıktan sonra kendi hayatına döner.

Kayağa gitmesi onu vicdansız kılıyorsa dönüp önce kendi vicdanımıza bakalım. Eğer insanların depremzedeler nedeniyle normal hayatına devam edememesi gerekiyorsa, bizlerin de orada olması gerekirdi. Nasıl içine sindirir diyenler evlerinde o görüntüleri izleyip sonra hayatlarına devam etmiyor mu? Hatta o görüntülerin karşısında yemek yiyen yok mu? İşimize gücümüze devam etmiyor muyuz? Hangimiz yıllık iznimizi alıp gidip bir el tutayım dedik? Gönderdiğimiz birkaç battaniye, üç beş kuruşla vicdanımızı rahatlatmış mı olduk? Neden kendi vicdanımıza sormadığımız soruları belediye başkanı olduğu için İmamoğlu’na soruyoruz? İmamoğlu’nun belediye başkanı olması sorumluluğunu arttırıyordur ama bunu yerine getirip getirmediğini bilmiyoruz ki ve işin o yanını merak da etmiyoruz ki?

Bir belediye başkanından beklememiz ona sormamız gerekenler belediye ile ilgili hizmetleridir, verdiği sözleri tutup tutmadığıdır. Kreşler açılıyor mu? Okullarda kaynaştırma saatleri, süt dağıtımı, burslar, geri dönüşüm eğitimleri, gayrimüslim kesimle ilişki yenileme başladı mı? Buradan devam edersek karşı tarafa koz verdi diye üzülenlere sormak istiyorum: Dürüst, içtenlikli, kendisi gibi olmaya çalışan birini mi tercih edersiniz yoksa mahalle baskısıyla davranışını değiştiren, karşı mahalleye malzeme vermemek için yaptığını gizleyen birini mi? İnsanın kendisi gibi olmak yerine iyi bir imaj bırakmak için istemediği şeyleri yapması sahtekarlık değil midir? İstediğimiz bu olabilir mi? Biz değil miyiz politikacıların riyakarlığından şikayet eden? Biz değil miyiz açıklık, şeffaflık, dürüstlük isteyen? Biz değil miyiz toplumun, devletin bize dayattığı yanlış hassasiyetler karşısında meydan okuyan, onlara uymama hakkını kendinde gören? Hepimiz içtenlik aramıyor muyuz, güvenmek istemiyor muyuz, kendisi gibi olsun ki onun ne zaman ne yapacağını bileyim demiyor muyuz?

Son söz, insanın çocuklarına verdiği sözü tutması iyi bir niteliktir. Topluma hizmeti, politik çalışmayı çok önemseyen bizim gibi insanlar genellikle çocuklarına verdikleri sözleri tutamamışlardır. Toplantılar, yapılacak işler her zaman birincil olmuştur. Kendisine verilen sözlerin tutulmadığı çocuklar büyüdüler ve onlar İmamoğlu’nun çocuklarına verdiği sözü tutmuş olmasını önemli buluyorlar.