Levent Kurnaz

13 Kasım 2013

İklim görüşmeleri ve dünyanın geleceği

11-22 Kasım tarihleri arasında Polonya\'nın başkenti Varşova\'da, Birleşmiş Milletler\'in senelik, büyük katılımlı İklim Değişikliği Konferansı düzenleniyor. Bu konferans çerçevesinde dünya ülkeleri bizi her gün daha da kötü iklim koşulları ile karşı karşıya bırakan iklim değişikliğine çare bulmak için politik çözümler üretmeye çalışacaklar.

 

11-22 Kasım tarihleri arasında Polonya'nın başkenti Varşova'da, Birleşmiş Milletler'in senelik, büyük katılımlı İklim Değişikliği Konferansı düzenleniyor. Bu konferans çerçevesinde dünya ülkeleri bizi her gün daha da kötü iklim koşulları ile karşı karşıya bırakan iklim değişikliğine çare bulmak için politik çözümler üretmeye çalışacaklar.

 

Dünyada iklim değişikliği alanında çalışmalar yapan iki ana çalışma grubu var. UNFCCC (Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi) Sekreteryası ve IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli). Bunların ilkinin çalışma alanı iklim değişikliğine politik bir çare üretmek, ikincisinin ana çalışma alanı da üretilecek bu politikaların üzerine inşa edileceği bilimsel verileri derlemek. UNFCCC, 1992 yılında BM'in Rio de Janeiro'da düzenlediği Dünya Zirvesi sonucunda imzalanmış bir anlaşmadır. Bu anlaşmaya BM'e üye ülkelerin neredeyse tamamı (Güney Sudan hariç) taraf olmuşlardır. Türkiye bu anlaşmayı 24 Şubat 2004 yılında kabul etmiştir. UNFCCC Sekreteryası da bu anlaşmanın işlerliğini denetlemek için görev yapar.

 

UNFCCC temel olarak iklim değişikliğinin var olduğunu ve durdurulması için çaba gösterilmesi gerektiğini kabul eder. Buna göre, dünyadaki ülkeler üç ana gruba ayrılır. İklim değişikliği konusunda tarihi sorumlulukları bulunan, sera gazı salımında kısıntıya gitmesi gereken ve iklim değişikliğinin durdurulması için maddi kaynak sağlaması gerek ülkeler ilk grubu oluştururlar (örneğin; Batı Avrupa ülkeleri, ABD ve Japonya). İkinci grupta iklim değişikliği konusunda sorumlulukları olan ve sera gazı salımında kısıntıya gitmesi gereken ülkeler bulunur (örneğin; Türkiye). Son grupta ise iklim değişikliği konusunda sorumlulukları olmayan gelişmekte olan ülkeler bulunur (örneğin; Afrika ülkeleri).

 

IPCC ise 1988 yılında Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı' nın ortaklaşa kurduğu ve BM'ye bağlı olarak çalışan bir paneldir. IPCC genelde iklim bilimi uzmanlarından oluşur ve her 6-7 senede bir hükümet yetkililerinin de katılımıyla iklim değişikliği biliminin geldiği noktayı açıklayan bir rapor açıklar. IPCC'nin Beşinci Raporu bildiğiniz gibi 27 Eylül'de Stockholm'de açıklanmaya başlandı.

 

UNFCCC'ye taraf olan ülkeler ise iklim değişikliğini durdurma alanında yapılan ilerlemeleri ve gelecekte yapılacakları görüşmek için her sene sonunda toplanırlar. Bu toplantılara COP (Conference of Parties - Taraflar Konferansı) adı verilir. Bu sene bu toplantıların on dokuzuncusu Varşova'da düzenleniyor. Mesela, geçmişte çok sözü edilen Kyoto Protokolü bu toplantıların Kyoto'da düzenlenen üçüncüsü sonunda alınmış kararlar dizisidir.

 

Kyoto Protokolü sera gazı azaltım yükümlülüğü olan devletlerin 2008-2012 yılları arasında toplam sera gazı salımlarını %6-8 arasında azaltmasını öngören bir antlaşmadır. 2013 sonrasında neler yapılması gerektiğine dair çalışmalar çok önceden başlamış olmakla birlikte 2009 yılında Kopenhag'da yapılan COP-15 bir anlamda iklim değişikliği görüşmelerinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Kopenhag'taki toplantıda 2012 yılından sonraki iklim değişikliği rejimine dair bir karar çıkmaması, hatta gelişmiş ülkelerin bir karara yaklaşamamaları daha sonraki iklim görüşmeleri açısından belirleyicidir. Kopenhag ve sonrasındaki toplantılarda üzerinde anlaşılabilen tek konu küresel iklim değişikliğini engelleyebilmek için küresel ortalama sıcaklık artışını iki derecenin altında tutabilme gereğidir. Bilimsel açıdan bakıldığında küresel ortalama sıcaklık artışını iki derecenin altında tutabilmek için yapılması gerekli olan şeyler bellidir. Bunların başında da özellikle gelişmiş ülkelerin sera gazı salımlarını ciddi anlamda azaltmaları gelmektedir. Burada ciddi anlamda azaltmaktan kasıt ise bu ülkelerin, sera gazı salımlarını 2050 yılına gelmeden 1990 salım miktarlarının beşte birine düşürmeleridir. Gelişmiş ülkeler de konforlarından ve teknolojik üstünlüklerinden vazgeçmek istemediğinden iki dereceden fazla bir artışın dünya üzerindeki yaşamı ciddi şekilde değiştireceğini bilseler de eyleme geçmekte isteksiz davranmaktadırlar.

 

2013 Varşova COP-19 toplantısı da benzer bir anlayış içerisinde 11 Kasım'da başladı. Filipinler'deki tayfun felaketi ardından umudumuz, bu felaketlerin iklim değişikliği ile olan ilgilerinin ortaya konarak iklim değişikliğini durdurmak yolunda adımların atılması. Bu adımları atabilmek için gerekli olan teknolojiye sahibiz, maddi açıdan da kazançlı çıkabileceğimiz pek çok çözüm mevcut. Gerekli olan tek şey, içinde yaşadığımız sistemi gelecekte sürdürebileceğimiz bir sistem haline dönüştürme arzusu.