Atmosferdeki sera gazlarının miktarı her geçen gün biraz daha artıyor. Kısa süre içerisinde bir şeyler yapmaya başlamadığımız takdirde insanlığın bu gezegen üzerindeki geleceği ciddi anlamda tehlikeye girecektir. Her ne kadar devletlerarası anlaşmaların yapılabileceği konusunda umudumuzu kaybetmiş olsak da bu anlaşmalar bağlamında sera gazlarının artışına karşı geliştirilmesi gereken bir plan dört ana maddeyi göz önüne almalıdır (Garvey, 2008):
-Tarihsel sorumluluklar
-Günümüzdeki imkanlar
-Sürdürülebilirlik
-İşlevsel adalet
Günümüzde sera gazı salımının büyük çoğunluğu gelişmiş ülkeler tarafından yapılmaktadır. Ancak bugün yaşanmakta olan iklim değişikliği sadece bugün yayılmakta olan sera gazlarına bağlı değildir; geçmişten bugüne değin yayılmış olan tüm gazların bunda etkisi bulunmaktadır. Gelişmiş ülkeler bugünkü gelişmişlik seviyelerini bir yerde tarihsel olarak yaymış oldukları sera gazlarına da borçlu oldukları için temelde gelişmişlikleri az gelişmiş ülkelerin hakkından kullandıkları sera gazlarına bağlıdır. Yani devletlerarası anlaşmalarla sağlanacak sera gazı azaltımları sadece ülkelerin bugün ne yaydıklarıyla değil aynı zamanda geçmişte ne yaymış oldukları ile orantılı olmalıdır. Çünkü geçmişte fazla yayarak gelişmişlik seviyesinde öne geçmiş olan ülkeler bunu bir yerde az gelişmiş ülkelerin hakkından alarak sağlamışlardır.
Salımların azaltılmasında bir diğer önemli konu bu azaltımın miktarıdır. Eğer bu azaltım belirli bir oranın altında kalacak olursa sera gazlarının şu andaki artışını durdurmak mümkün olmayacaktır, bu da insanlığın varlığını sürdürmesini neredeyse imkansız hale getirecektir. Bu sebepten sonucu insanlığın varlığını sürdürmesini teminat altına almayan herhangi bir anlaşma insanlığı her gün yaşam hedeflerinden biraz daha uzaklaştıracaktır.
Son olarak göz önüne alınması gereken konu devletler arasında yapılan bu anlaşmada herkes hem tarihsel ve hem de günümüzdeki şartlar çerçevesinde güncel sorumluluklar yüklenirken bu sorumlulukların çalıştırılma mekanizmaları yukarıdaki şartların dışına düşmemelidir. Ayrıca devletler bu katılımda kendi paylarını hesaplarken tüm diğer devletlerin sorumlulukları ve bilimsel gerçeklikler konusunda aydınlanmış olmalıdırlar. Bu gerçeklikler, sorumluluklar, imkanlar ve sürdürülebilirlik çerçevesinde devletlerin ancak özgür iradeleri ile verdikleri kararlar bağlayıcı olabilir.