Levent Kurnaz

11 Temmuz 2013

İklim değişikliğini durdurmak için birlikte çalışmamız gereken üç grup

İklim değişikliğini durdurmaya çaba harcamamızın yanında görülmekte olan ve gelecekte de artacak zararlarına karşı önlem almak da öncelik listemizin tepelerinde yer almalıdır

 

İklim değişikliğini daha fazla zarar vermeden durdurabilmek için çok az vaktimiz kaldı. Geçtiğimiz her gün, atmosfere yaydığımız sera gazları, problemi daha da çözülemez bir hale sokuyor. Sera gazı salımlarımızı azaltmak için acilen harekete geçmemiz gerekiyor. Bu çabamızda temelde hedef almamız gereken üç grup insan var.

İlk grup doğal olarak politikacılardan oluşuyor. Politikacılar yolu açmadan toplumda ciddi değişimlerin kendiliğinden oluşmasının imkanı çok zor görünüyor. Basit bir örnek vermek gerekirse, aldığımız her ürünün paketinin üzerine o ürün üretilirken ve bize sunulurken atmosfere ne kadar karbondioksit salındığının, yani o ürünün karbon ayak izinin yazılması çok önemlidir. Bir politikacı için bu konuda bir kararname çıkartmak çok zor bir karar değildir. Mutlaka ki üreticilerden tersi bir baskı gelecektir, ama oy verenler verdikleri oyla politikacıların arkasında durabildikleri ölçüde politikacıların bu baskıya karşı durmaları kolaylaşacaktır. Bize düşen, verdiğimiz oylarla politikacılara eğer iklimi ve çevreyi koruyacak kararlar alınmasına destek olmazlarsa bir dahaki sefer onlara oy vermeyeceğimizi söylemektir. Elimizi vicdanımıza koyalım, hangimiz oy verirken oy verdiğimiz politikacıdan bunu talep ediyoruz? Neredeyse hiçbirimiz. Ama bizler talep etmediğimiz müddetçe değişim gelmeyecek ve zaman çok daha sıcak ve kurak bir geleceğe doğru hızla akıyor.

Hedef alacağımız ikinci grup üretici ve satıcılardır. Bizler satın alma tercihlerimizi daha az karbondioksit salınmasına neden olan ürünlerden yana kullanmadıkça üreticiler de ürünlerini bildikleri gibi üretmeye, satıcılar da ürünün ne kadar salıma neden olduğuyla ilgilenmeden satmaya devam edecekler. Bunu düzeltebilmenin bir hayal olduğunu söylediğinizi duyar gibiyim, ancak durum kesinlikle öyle değil. Devletimiz her ne kadar bu konuda ısrarla kılını kıpırdatmama politikası uygulasa da iş çevreleri bunun tam tersi yönde ilerliyorlar. Unutmayalım ki, hükümetlerin politika hedeflerinin temelinde bir sonraki seçimde de iktidar olmak vardır, yani zaman ufukları bir dahaki seçimle sınırlıdır. Ancak; özellikle büyük şirketler karlarının devamı için bir sonraki seçimden çok daha uzağı görmek zorundalar. Gördükleri ufuk da kaynakların çok daha kısıtlandığı ve rekabetin çevresel faktörleri de ciddi anlamda hesaba katmaları gereken bir geleceği gösteriyor onlara. Dolayısıyla da gelecekteki rekabet için çoğu şirket bugünden pozisyon almış durumda, bunun için de iki kulvarda yardım bekliyorlar. İlki politikacıların özellikle sürdürülebilirlik alanında kurallar hazırlamaları, ikincisi de daha bilinçli bir tüketici grubunun oluşarak piyasalardaki dengeyi çevresel sürdürülebilirliğe daha fazla önem veren üreticiler lehine çevirmesi. Burada bize düşen hem politikacılara hem de üreticilere istemediğimiz bir gelecekten korunabilmek için yeterli baskıyı yapmaktır.

Çoğunuza şaşırtıcı gelebilir, ama üçüncü hedef grubumuz da din adamları olmak durumunda. Özellikle ülkemizde bilimciler ne derse desin, söylenenler camilerde hocalar tarafından da tekrarlanmazsa yeterli etkinin sağlanması son derece zor olacaktır. Her ne kadar bu dünya insanlar için yaratılmış olsa da yaratılan kaynakları akıllıca kullanmak da her dinde kabul edilmiş olan temel bir kuraldır. Bu sebepten de din adamlarını iklim değişikliğine karşı birlikte bir duruşa yöneltmek çok zor olmamalıdır. Sonunda hepimizin amacı bu dünyada kendi felaketlerimizi yaratmadan yaşayabilmek. Halk, iklim değişikliği ile ilgili sel veya kuraklık gibi ciddi problemler yaşadığında, onların yanında olacak kişiler bilim insanlarından çok din adamları olacaktır. Bu nedenle din adamlarının iklim değişikliği konusunda desteğini sağlamak son derece önemlidir.

İklim değişikliğini durdurmaya çaba harcamamızın yanında görülmekte olan ve gelecekte de artacak zararlarına karşı önlem almak da öncelik listemizin tepelerinde yer almalıdır. Gelecek kuraklık nedeniyle tarımsal üretim sekteye uğradığında ve şehirlerde su sıkıntısı çekilmeye başladığında oluşacak problemler karşısında ne politikacılar, ne iş çevreleri, ne de din adamları kendi başlarına yeterli olabilirler. Bu duruma karşı ancak hep birlikte önlemler alabilirsek dayanabiliriz, bunun için de durumun önemini acilen kavramamız atılabilecek adımların en önemlisidir.