Ülkemizde olmayacağına emin olduğumuz bir durumu düşünelim, sadece bir zihin antrenmanı olarak: Diyelim bir ilçemizin ortasından fay hattı geçiyor ve o fay hattının çevresindeki 2 kilometrelik alanda yapılaşma yasak. Belediye Meclisi de bu konuda anlaşamıyor ve konuyu halka sormaya karar veriyorlar. İlk seçimde halka "İlçemizin ortasından geçen fay hattı 20 kilometre güneye kaydırılsın mı?" diye soruluyor. Halkın önemli çoğunluğu da bu soruya demokratik hakları çerçevesinde "evet" diyor ve fay hattı bu kararla 20 kilometre güneye kaydırılıyor. Elbette ülkemizde böyle bir şey olmaz, biz bilime son derece saygılıyız, ama zihin antrenmanı olarak "mesela" dedim.
Sonra o ilçede yaşayan bir grup vatandaş mahkemeye başvuruyorlar ve diyorlar ki "belediye bu fay hattının 20 kilometre güneye kaydırılmasına izin vererek bizim yaşam hakkımıza saldırıda bulundu". Mahkeme de bu konuyu inceleyerek vatandaşların haklı olduğuna karar verdi. Bu tamamen hayal ürünüdür, elbette ülkemizde öyle bir şey olmaz. Olduğunu varsayarsak şimdi mahkemenin bu kararı demokrasiye aykırı mıdır değil midir? Yerel mahkemenin ya da herhangi bir mahkemenin halkın iradesinin ötesinde bir karar alması mümkün müdür? Bu hayal ürünü hikâyede usule uygun olmayan çok nokta olduğuna eminim ama konunun esasına bakacak olursak, bilime aykırı bir tercihte bulunan halkın iradesine hukuk sınırlama getirebilir mi? Yoksa halkın iradesi her şeyin önünde mi gelmelidir?
İşte İsviçre'de bugünlerde bu konu konuşuluyor. Önce İsviçre Hükümeti 2030 yılına kadar sera gazı salımlarını yüzde 50 azaltmaya karar verdi, sonra da bu uygulamayı gerçekleştirmek üzere alınması gereken önlemleri halk oyuna sundu. Halk oylamasından "bu konuyu o kadar da abartmanıza gerek yok" sonucu çıktı. Bu kararın sonrasında da hükümet gerekli adımları atmadı.
Bu durum sonrasında 65 yaş üzeri "yaşlı" kadınlar mahkemeye giderek yaşam haklarının ellerinden alındığını savundular. Yerel mahkeme kadınların lehinde karar vermedi. Bu grup İsviçre'deki tüm hukuki yolları denedikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdu. AİHM ise kadınları haklı buldu. Peki şimdi ne olacak? İsviçre AİHM'si kararlarının kendi hukukundan üstün olduğunu kabul eden ülkelerden biri. Ama burada alınan karar halkın doğrudan aldığı bir kararın hiçe sayılmasını gerektirecek. O zaman takip etmemiz gereken demokrasi mi hukuk mu olmalı?
Bir kez daha, ben hukukçu değilim. Eminim verdiğim örnekte de usul açısından oldukça büyük hatalar vardır. Ama tüm bu usul hatalarını bir kenara bırakarak şu soruyu düşünelim: Halk demokratik yollarla bilime aykırı bir karar alacak olsa hukuk bu kararı tersine çevirebilme yetkisine sahip midir?
Şu sıra pek çok ülkede benzer kararlar mahkemeye taşınıyor ve özellikle gençler ve çocuklar mahkemelerden yürütme aleyhine kararlar alıyorlar. Olumsuz çıkan kararların da temelinde usulün takip edilmesindeki problemler yatıyor. Mesela Portekizli 6 genç tüm AB ülkelerini iklim değişikliğini durdurmak için yeterince çaba göstermemekle suçlayarak AİHM'ne başvurmuştu. Buradan çıkan olumsuz kararın gerekçesinin esasla bir ilgisi yok, AİHM çocukların önce tüm ülke mahkemelerine tek tek başvurma yolunu denedikten sonra kendilerine başvurmaları gerektiğini söyledi.
Benzer davaların uzantısı olarak iklim felaketlerinde hayatını kaybedenler için büyük petrol şirketlerini cinayetle suçlama yaklaşımı da bulunuyor. Her ne kadar bu tür davalar bizlere oldukça uzak ve hayal ürünü gibi görünüyor olsa da bir süre sonra çoğu devlet ve şirket neredeyse günlük olarak bu tür davalarla karşı karşıya kalacak. O nedenle bugün ortaya konan çoğu davranışa "yeşil badana" diyerek parmak sallıyoruz ama gelecekte gençler sadece parmak sallamakla kalmayabilirler. Bu nedenle de özellikle iş dünyasının bu bağlamda atacağı adımları dikkatle değerlendirmesinde fayda bulunuyor. Ayrıca burada şirketlerin üst yöneticilerinin hukuki sorumlulukları da görev süreleri bittiğinde sona ermiyor olabilir.
İklim değişikliği savaşında hukuk yavaş yavaş bir kırılma noktasına doğru gidiyor. Kişilerin iklim değişikliğinden dolayı gördükleri zarar devletlerin ve şirketlerin sorumluluğu olarak kabul edilme noktasına yaklaştığında tarafların "benim sorumluluğum değil" deme lüksleri de kayboluyor. AİHM'nin aldığı karar bir anlamda tüm İsviçre vatandaşlarını bile iklim zararlarından dolayı sorumluluk altına sokuyor. Ayrıca unutmayın, AİHM kararları kesindir ve itiraz yolu kapalıdır. Elbette bir de vatandaşların nasıl olup da bilime aykırı kararlar alabildiğini konuşmamız gerekiyor ama o çok daha çetin bir konu.
Levent Kurnaz kimdir?Levent Kurnaz İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi'nden 1988 yılında Elektrik ve Elektronik Mühendisi olarak mezun oldu. Aynı üniversitede 1990 yılında Fizik lisans ve Elektronik Mühendisliği yüksek lisans programlarını tamamladı. ABD'deki Pittsburgh Üniversitesi'nden 1991 yılında fizik yüksek lisans, 1994 yılında doktora derecelerini aldı. 1992 yılında FCC lisansı alarak WPTS radyo istasyonunda program yapımcısı olarak çalışmaya da devam etti. 1995 - 1997 yılları arasında New Orleans'daki Tulane Üniversitesi Kimya Bölümü'nde petrol sızıntılarının temizlenmesi üzerine doktora sonrası araştırmalar yaptıktan sonra Türkiye'ye döndü. 1997 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü'nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. 2014 yılında kurucusu olduğu İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin de halen müdürlüğü görevini yürütüyor. Temel bilimlerin değişik alanlarında yayınları olan Levent Kurnaz'ın diğer kitaplarının yanı sıra iklim değişikliği alanında yazdığı "Son Buzul Erimeden" ve sürdürülebilirlik alanında Gülin Yücel ile birlikte kaleme aldığı "Yeni Gerçeğimiz Sürdürülebilirlik" kitaplarını raflarda bulmak mümkün. |