Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 1992 yılında imzalandı. 1995 yılından bu yana taraf ülkeler neredeyse her sene sonunda toplanıp iklim krizini durdurmak için neler yapıldığını ve neler yapılması gerektiğini tartışıyorlar. Bu toplantıların bir kısmı önemli sayılabilecek anlaşmalarla sonuçlanıyor, Kyoto Sözleşmesi ve Paris Anlaşması gibi. Bazıları ciddi konuların masaya getirilip tartışıldığı toplantılar oluyor geçtiğimiz sene olduğu gibi.
Geçtiğimiz sene COP27'de daha önce konuşulmaya fazla cesaret edilmeyen kayıp ve zararlar konusu ilk defa masaya getirildi. Bildiğiniz gibi, iklim krizine neden olan ve olmaya da devam eden gelişmiş ülkeler genelde bu krizin olumsuz sonuçlarından en çok zarar gören ülkeler arasında bulunmuyor. En fazla zarar gören ülkeler, genelde Afrika ve Güney Asya ülkeleri gibi, iklim krizinin oluşmasına da en az katkıda bulunan ülkeler. Bundan dolayı da en fazla zarar gören ülkeler en fazla zarara neden olan ülkelerden bu zarar ve kayıpların en azından maddi kısmının giderilmesine destek olmalarını istiyorlar. COP27'de gelişmiş ülkeler özellikle Avrupa Birliği'nin baskısıyla bu kayıp ve zararlar konusunda bir fon kurulmasına karar verdiler, ancak bu fonun çalışma detaylarını belirlemeyi bu seneki toplantıya bıraktılar.
Bu seneki toplantıdaki ana beklenti, kayıp ve zarar fonunun işleyişi, kimlerin ne kadar katkı verecekleri, kimlerin ve ne kadar yardımı nasıl temin edecekleri gibi hususların belirlenmesi olacak. Özellikle birilerinin para vermesi gerektiği için o para verecek kişilerin de bu toplantıda olup ne kadar destek vereceklerini belirlemeleri gerekiyor. O nedenle de hangi devlet başkanlarının katılacağı aslında toplantıdan hangi çıktıların elde edileceği konusuna COP28 öncesinde ışık tutabiliyor.
COP28'e ABD Başkanı Biden, Çin Devlet Başkanı Xi ve Rusya Devlet Başkanı Putin katılmayacak. Biden ve Xi iki hafta önceki toplantılarında zaten görüşeceklerini görüştüler ve kayıp- zarar fonuna ne derece destek verecekleri masada bile değildi. Dünyanın bu iki büyük finansörü masaya gelmediği müddetçe de ciddi bir sonuca ulaşılmasını beklemek hayal olur.
Ülkemiz de COP26'ya cumhurbaşkanı, COP27'ye bakan düzeyinde katılım sağladıktan sonra COP28'e sadece başkanlık seviyesinde katılım yapmayı planlıyor duyduğumuz kadarıyla. Bunlardan çıkan hava da aslında bu toplantıdan kimsenin ciddi bir beklentisi olmadığı yönünde.
İklim krizinin en büyük sebebi insanların kömür, petrol ve doğal gaz yakmasıdır. Bu krizi durdurabilmenin tek yolu da kömür, petrol ve doğal gaz yakmayı bırakmaktır. COP28 toplantısının en büyük petrol ve doğal gaz ihracatçılarından biri olan Birleşik Arap Emirlikleri'nde yapılıyor olması da aslında bize bir sonuç çıkmayacağını gösteriyor. COP toplantılarının yapılacağı ülke bir sene önceki toplantının sonundan itibaren tüm dünyadaki iklim krizini durdurmaya yönelik çalışmaların liderliğini ve yön belirleyiciliğini yapar. Birleşik Arap Emirlikleri'ne bu toplantı sorumluluğunun verilmiş olması iklim krizini durdurma yönünde yapılan tüm çalışmalarla dalga geçmek anlamına gelir. Bunun arkasındaki en önemli sebep de aslında gelişmiş ülkelerle petrol üreticisi ülkelerin ortaklaşa bir başka yola sapmaya karar vermiş olmalarıdır.
Politik açıdan bakıldığında insanları alışkın oldukları bir şeyden vazgeçirmek oldukça risklidir. Oysa ellerindekinden vazgeçmeden yeni bir teknolojiye geçmek ve değişimi o yolla sağlamak çok daha kolaydır. Bu bağlamda gelişmiş ülkelerin amacı insanlarını fazla tedirgin etmeden fosil yakıtları biraz azaltmak, ama bunun ötesinde ciddi teknolojik yatırımlarla yenilenebilir enerjiye ve elektrifikasyona ağırlık vermektir. Bu istenilen hızda iklim krizini durdurur mu? Asla. Ama hem ülkeler bir şeyler yapıyormuş gibi görünür hem de ekonomik ve teknolojik üstünlüklerini elden bırakmazlar. COP28, Dubai'de oynanacak oyun da budur.
Özellikle Birleşik Arap Emirlikleri yenilenebilir enerjinin liderliğine soyunmak istemektedir. Elbette bu geçen seneden bu seneye uzanan bir yolculuk değildir. BAE son on yıl içinde teknolojiye büyük yatırımlar yaparak kendisini teknoloji alanında aranan bir ülke konumuna getirmek istiyor. Oldukça büyük bir yatırım yaparak Mars'ın yörüngesine bir uzay aracı göndermeleri bu gösterinin önemli bir bölümünü oluşturuyor. Devamında da COP28'de dünyayı iklim krizinden kurtaracak yenilenebilir enerjinin de merkezinde olmak istiyorlar. Özellikle ciddi güneş enerjisi potansiyeli olan bir bölgede kurulacak enerji üssü ile bir yandan gelişmekte olan ülkelere yenilenebilir enerji açısından teknoloji transferi ve ihracat yaparken gelişmiş ülkelere de sadece fosil yakıtlar değil tüm enerji sistemlerinde var olduklarını göstermek amacındalar. Bunun yanında son yıllarda yaptıkları emlak yatırımlarıyla da kendilerini diğer petrol üreticisi ülkelerden ayırarak petrol sonrası dünyada kendilerine ayrıcalıklı bir yer bulmaya çalışıyorlar.
Almanya ve Fransa bu toplantıdan iklim krizini durdurma açısından anlamlı bir karar çıkmayacağını biliyorlar. Fosil yakıtların azaltılması açısından şimdiye kadar alınabilecek en anlamlı karar "şiddeti azaltılmamış - unabated" fosil yakıt enerji sistemlerinin yasaklanması şeklinde tanımlanıyor. Bunu günlük dile tercüme edersek, havaya karbondioksit saçmayan kömürlü termik santraller kurmanız yasak değil. Ancak buradaki sorun henüz elimizde kömürlü termik santralden çıkan karbondioksidi yakalayıp çok uzun süre saklayacak bir teknoloji olmamasıdır. Yani gelişmiş ülkeler bu jargonu kullanarak hem kendilerini hem de bizi kandırdıklarını düşünüyorlar. Çoğu yerde de şu anda var olmayan ve gelecekte var olabileceğini umdukları teknolojilere dayanarak fosil yakıt salmaya devam edilmesine destek oluyorlar. Bu nedenle en azından devletleri sorumlu kılabilmek için devlet yatırımları hariç kömürlü termik santrallere izin verilmemesi gibi bir karar çıkartmayı umuyorlar. Bu tür bir karar çoğu ülkenin de destekleyebileceği, hatta Hindistan'ı bile ikna edebilecekleri bir karar olabilir, ama kömürden elektrik üretecek yeni santral açılmasına karar verebilmek bile yeterli olmayacak.
Kısacası, ülkeler ve şirketler önümüzdeki on beş gün Dubai'deki panayırda bir araya gelecekler ve iklim konusunda neler yapılması gerektiğini konuşup ayrılacaklar ve bir sene daha ciddi bir şey yapılmadan geçecek.
Levent Kurnaz kimdir?Levent Kurnaz İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi'nden 1988 yılında Elektrik ve Elektronik Mühendisi olarak mezun oldu. Aynı üniversitede 1990 yılında Fizik lisans ve Elektronik Mühendisliği yüksek lisans programlarını tamamladı. ABD'deki Pittsburgh Üniversitesi'nden 1991 yılında fizik yüksek lisans, 1994 yılında doktora derecelerini aldı. 1992 yılında FCC lisansı alarak WPTS radyo istasyonunda program yapımcısı olarak çalışmaya da devam etti. 1995 - 1997 yılları arasında New Orleans'daki Tulane Üniversitesi Kimya Bölümü'nde petrol sızıntılarının temizlenmesi üzerine doktora sonrası araştırmalar yaptıktan sonra Türkiye'ye döndü. 1997 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü'nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. 2014 yılında kurucusu olduğu İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin de halen müdürlüğü görevini yürütüyor. Temel bilimlerin değişik alanlarında yayınları olan Levent Kurnaz'ın diğer kitaplarının yanı sıra iklim değişikliği alanında yazdığı "Son Buzul Erimeden" ve sürdürülebilirlik alanında Gülin Yücel ile birlikte kaleme aldığı "Yeni Gerçeğimiz Sürdürülebilirlik" kitaplarını raflarda bulmak mümkün. |