Afet hallerinde en önemli adım merkezi koordinasyonun sağlanması, ihtiyaç listelerinin hazırlanması ve ihtiyaçların tek elden dağıtımının yapılmasıdır.
Ülkemizin bir deprem ülkesi olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Bu gerçeğe rağmen, yaşanan her afette mutlaka bir koordinasyon kaosu yaşanır. Bu ise yardımların gerekli yerlere, zamanında ve gereken miktarda gitmesini zorlaştırır.
Bizler millet olarak yardımsever bir milletimiz. Bu tür afet durumlarında elimizden gelen yardımı yapmak için seferber oluruz. İmkanı olanlar maddi yardım yapar, olmayanlar ise ihtiyaç duyulacağına inandığı eşya ve malları hızla afet bölgesine ulaştırmaya çalışır. Bu tür afet dönemlerinde dayanışma bizim mayamızda vardır.
Ancak bu tür dayanışmaların devletin kontrolünde ve tek elden yapılmasında yarar vardır. Öncelikle devletin belirlediği ihtiyaç listesi dışında kalan ayni yardımlardan kaçınmalıyız. Bu tür yardımlar, koordinasyon merkezlerinde çalışanların işini zorlaştırmaktan başka bir işe yaramazlar.
1976’da Van’da yaşanan büyük afette öğrenciydim. Depremin ertesi günü, bir grup öğrenci arkadaşımla, okulumuzda kampanya başlattık ve iki kamyona yakın giyecek, ayakkabı, battaniye vs. topladık ve trenle Van’a gittik.
Van’a ulaştığımızda, varlığımızın sahada çalışan gruplara yarardan çok zarar getirdiğini fark ettik. Önce bize kalacak yer bulma telaşına düştüler. Belki de ihtiyaç sahiplerine ayrılmış olan iki çadırı bize tahsis ettiler. Üstüne bir de bize soba, odun ve yiyecek vermek zorunda kaldılar.
Çuvallara doldurduğumuz eşyaları açıp, tasnif etmek, eski ve kullanılmaz durumda olanları ayıklamak önemli bir zamanımızı aldı. Daha sonra, ihtiyaç sahiplerini ve ihtiyaçlarının ne olduğunu tespit edip, onlara ulaştırmak ise ayrı bir sorun olarak karşımıza dikildi.
Bir yandan enkaz kaldırma ve kurtarma işi sürerken bir yandan yardım dağıtmaya kalkışmak zaten emek ve çaba israfına yol açıyordu. O yıllarda devlet kurumları da yeterince tecrübeli olmadıklarından Van’a gelen tüm gönüller kendi başına hareket ediyordu, büyük bir kaos yaşanıyordu.
Benzer şeyleri 1999 Gölcük depreminde yaşadım. Pek çok sivil toplum kuruluşu depremin hemen ertesinde afet bölgesine koşmuş ve kendi imkanları ile arama, kurtarma faaliyetlerine başlamışlardı. Ancak bu konuda hiçbir tecrübesi olmayan bu kuruluşların, kendi kafalarına göre iş yapmaya çalışması bazen yarardan çok zarar da neden olabiliyordu.
Bu afet döneminde, kurtarma, enkaz kaldırma, yardım toplama ve dağıtımı işini devlet ve devletin belirleyeceği kurumların öncülüğü ve koordinasyonunda yapılması gerekliliğine inanıyorum.
Toplanacak yardımların ise ayni yardımdan çok maddi yardım olmasının daha yararlı olacağını düşünüyorum. Zira ihtiyaç duyulan malzemeyi devlet kurumlarının daha hızlı temin edip, daha organize ve hızlı bir şekilde ihtiyaç sahiplerine ulaştırması mümkündür.
Şahsen devlet kurumlarının ve valiliklerin açıklayacağı kuruluşlar dışındakilere yardım etmenin, onların talebi olmadan sahada kendi başına kurtarma faaliyetlerine girişmenin yarardan çok zarar getireceğine inanıyorum.
Devletimizin de bir an önce yardım edeceğimiz kurumları ve ihtiyaç listelerini paylaşmasını bekliyorum.
Hayri Cem kimdir? Hayri Cem 14 Şubat 1959 yılında İstanbul’da doğdu. Eğitimini sırasıyla aşağıdaki okullarda sürdü: Namık Kemal İlkokulu, Darüşşafaka Lisesi, Şişli Lisesi, Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler fakültesi (lisans), İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi (Yüksek Lisans). 1984 yılında Türkiye’nin ilk piyasa araştırma şirketlerinden olan Bileşim International Araştırma Şirketini kurdu. 1989 yılında Türkiye’nin ilk elektronik TV İzleyici Ölçüm Araştırmalarını yapan AGB Anadolu’yu kurdu. 2000 yılında Bileşim Medya şirketini kurdu. Zaman içerisinde hisselerini AGB, Nielsen ve GfK şirketlerine sattı. 2007-2015 yılları arasında uluslararası Nielsen araştırma şirketinin Gelişmekte Olan Ülkeler CEO’su oldu. Emekli olduktan sonra Anadolu Üniversitesi ve Maltepe Üniversitesinde Medya Planlama, Araştırma Yöntemleri ve Dijital Dönüşüm dersleri vermektedir. |