Türkçe Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin Sekizinci Zirve Toplantısı, “Dijital çağda yeşil teknolojiler ve akıllı şehirler” temasıyla dün (12 Kasım) İstanbul’da yapıldı. Zirve’ye Türkiye’nin yanı sıra, Azerbaycan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Kazakistan tam kadro devlet başkanı düzeyinde, gözlemci üye Macaristan ise başbakan seviyesinde katıldı. Bu toplantıdan önce de, 8-10 Kasım’da kıdemli memurlar, 11 Kasımda da bakanlar konseyi toplantıları düzenlendi. Tüm bu toplantılar eski adıyla Yassıada, yeni adıyla “Demokrasi ve Özgürlükler Adası”nda gerçekleştirildi. Amerika’daki demokrasi zirvesine davet edilmeyen Türkiye’nin, bu tercihi manidar olmalı.
Türk zirvelerinin tarihçesi
Türk zirvelerinin tarihçesi, 30-31 Ekim 1992’deki Ankara Zirvesi’yle başlıyor. O günden bu yana, toplam 16 zirve düzenlenmiş. Zirvelerin numaralandırılmasına Türkçe Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin, nam-ı diğer Türk Keneşinin, kurulduğu 2009 yılındaki Nahçıvan toplantısıyla başlanıldığı anlaşılıyor. 2009’a gelene kadar gerçekleştirilen diğer sekiz zirveyi yok saymak, en azından, Sovyetler kalıntısı liderlerle her türlü güçlüğe karşı bu toplantıların yapılmasına emek verenlere biraz vefasızlık oluyor.
İstanbul Zirvesi’nin önemi
“Demokrasi Ve Özgürlükler Adası”ndaki Zirve, birkaç açıdan ayrı bir önem taşıyor. 2021 yılı, Azerbaycan ve Orta Asya Cumhuriyetleri’nin bağımsızlıklarının 30. yıldönümüne denk geliyor. Bundan 30 yıl önce, 31 Ağustos’ta Özbekistan ve Kırgızistan, 18 Ekim’de Azerbaycan, 27 Ekim’de Türkmenistan ve 16 Aralık’ ta da Kazakistan bağımsızlıklarını ilan ettiler. Türkiye, tüm bu cumhuriyetleri ilk tanıyan, ilk büyükelçilik açan ülke oldu. Hem de Sovyetler Birliği henüz resmen dağılmadan önce. Bu süreçte ilk olabilmek için zaman zaman yaratıcı çözümler üretildiği de oldu. Tanımayı takiben yeni bağımsız ülkelere süratle büyükelçiler atandı. Hikmet Çetin’in dışişleri bakanı sıfatıyla, bu ülkelere yaptığı ilk ziyarette yeni büyükelçiler görev yerlerine götürülerek güzel birer jest yapıldı.
Diplomasi tarihinde bir ilk
Azerbaycan’a atanan Büyükelçi Altan Karamanoğlu, bu arada talihsiz bir şekilde bacağını kırdı. Bakü’ye gidişi uzadıkça uzadı. O tarihlerde bugünkü gibi sanal ortamda güven mektubu sunmak da mümkün olmuyordu. Azerbaycan’a İlk büyükelçi gönderen ülke unvanını ezeli rakibimiz İran’a kaptırmamak için Genel Müdürümüz Bilal Şimşir ile apar topar Bakü’ye gittik. 13 Ocak 1992 sabahı Karamanoğlu’nun gıyabında, zamanın Cumhurbaşkanı Ayaz Muttalibov’a onun adına güven mektubunu sunduk. Herhalde böyle bir uygulamanın uluslararası ilişkiler tarihinde eşi emsali yoktur.
Keneş garabeti bitiyor
8. Zirvenin bir diğer özelliği isminin, Türkçe Konuşan Devletler İşbirliği Konseyinden Türk Devletleri Teşkilatına dönüştürülmesi oldu. Aslında Ankara’daki ilk Zirve’de Turgut Özal, açılış konuşmasında bu yönde bir çağrı yapmıştı. Ancak, bu öneriye Özbekistan Devlet Başkanı Kerimov, devletler üstü yapılanmaların egemenliklerine zarar vereceği, Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev de ülkesinin çok etnikli dokusuna uymayacağı gerekçesiyle karşı çıkmışlardı. Demek ki Türk devletlerinin daimi bir örgüt çatısı altında bir araya gelebilmeleri için 30 yıl bir neslin geçmesini beklemek gerekiyormuş. Umarım bu şekilde, sekretaryasında çalışanlar haricinde, Türkiye’de kimsenin ne anlama geldiğini bilmediği Keneş garabetinden de kurtulmuş oluruz.
Türkmenistan Gözlemci Üye oldu
Dış politikasında takip ettiği tarafsızlık politikası nedeniyle, Türk Konseyine üye olmayan Türkmenistan, dünkü zirveye ilk kez gözlemci statüsüyle Devlet Başkanı düzeyinde katıldı. Bu arada Macaristan’ın Türkmenistan gibi gözlemci statüsüyle zirvelere katılıyor olmasını hâlâ anlayabilmiş değilim. Çocukluğumuzda okuduğumuz tarih kitaplarında Orta Asya’dan çıkan Türklerin Dünyanın dört bir yanına nasıl dağıldıkları anlatılırdı. Bu teoriye göre, neredeyse tüm Dünya nüfusu bir şekilde ataları itibariyle Türklerden oluşuyordu. Yarın bir gün Finliler de gözlemci olmak isterlerse şaşmamalı. Dünkü Zirvede Teşkilata gözlemci olabilmek için belirli kriterler getirilmiş olması bu açıdan yararlı oldu.
Türk Dünyası 2040 Vizyonu
Dün İstanbul’da kabul edilen zirve sonuçlarını içeren İstanbul Deklarasyonu ve çeşitli kararlar arasında,” Türk Dünyası 2040 Vizyon Belgesi “ ayrı bir öneme sahip olacak. Teşkilatın orta ve uzun vadeli hedeflerini ve programını içeren belgede,” iyi yönetim”, ”yolsuzlukla mücadele”, “şeffaflık” gibi her eve lazım kavramlara yer verilmiş olması dikkatlerden kaçmamalı.
Nereden nereye gelindi?
30 yıl, devletlerin hayatında uzun bir süre sayılmaz. Ancak Türk devletlerinin bu kısa sürede aldıkları mesafe göz kamaştırıyor. Hikmet Çetin ile yaptığımız Orta Asya gezisinde, fotokopi makinesini ilk kez gezimizin üçüncü ayağı olan Alma Ata’daki dışişleri binasında bulabilmiştik. Aşkabat’ta 150 kişilik Türk heyetine konaklayacak yer bulmakta çok zorlanmıştık. Bugün Aşkabat, çoğu Türk müteahhitlerince inşa edilen süslü binaları, adeta cetvelle çizilmiş bulvarlarıyla küçük bir Manhattan’ı andırıyor. Kazakistan’ın başkenti Nursultan’ı görenler, şehrin ihtişamını anlata anlata bitiremiyorlar. Bakü’nün 30 yılda kaydettiği gelişmeden bahsetmeye gerek yok.
İstanbul Zirvesi, Türk Dünyası için kurumsallaşma sürecinde tarihi bir dönüm noktası olmuştur. Teşkilatın dönem başkanlığının bu zirveyle iki yıl için Türkiye’ye geçmiş olması, alınan kararların uygulanmasının izlenmesi açısından iyi bir fırsat yaratacaktır. Bu arada Türkiye de, Orta Asya için orta ve uzun vadeli kendi vizyonunu geliştirmelidir. 1990’lı yıllarda yapılan hatalar tekrarlandığı takdirde, çekik gözlü gidip çakır gözlü geldiğimiz; atla ayrılıp uçakla döndüğümüz ata yurdundan ayrılmak için bu kere at da bulamayabiliriz.