Yunanistan geçen hafta büyük bir müzisyenini, bestecisini, siyasetçisini, özgürlük savaşçısını, köşe yazarını kaybetti. Bu vasıflar, 96 yaşında, Atina’daki evinde hayata gözlerini kapayan Theodorakis’in uğraşılarından, ilk bakışta akla gelen bazıları. Başbakan Mitsotakis, babasının kurduğu hükûmette bir süre bakanlık yapan Theodorakis’in ölümünü, ”Mikis şimdi sonsuzluğa geçti. Sesi sustu ve onunla birlikte helenizm sustu “ sözleriyle Dünya’ya duyurdu. Hayatının büyük bir bölümünü sürgünlerde, hapishanelerde ve duruşma salonlarında geçiren zavallı Theodorakisi, mahkemeler ölümünden sonra bile rahat bırakmadı. Aile içi bir anlaşmazlık nedeniyle, cenazesi mahkemelik oldu. Ancak dün, Girit’te toprağa verilebildi.
Türkiye-Yunanistan ilişkileri
Türkiye ile Yunanistan ilişkileri tarih boyunca inişli çıkışlı ve genellikle gerilimlerle dolu bir süreç izlemiş olsa da, halklar arasında büyük benzerlikler ve yakınlık olduğu rahatlıkla söylenebilir. Yurt dışında yaşayan, diplomatlar dâhil Türklerin en yakın arkadaşları hep Yunanlılar arasından çıkar. 400 yılı aşkın bir süre iç içe yaşayınca herhalde başta dil olmak üzere, mutfakta, müzikte, zevklerde, hatta örf ve adetlerde ister istemez karşılıklı bir etkileşim yaşanıyor.
Halklar arasındaki benzerlikler
Yunanistan’ı ziyaret ettiğinizde yabancı bir lisanda iletişim zorluğu çektiğinizde, aradığınız kelimenin Türkçesinin sonuna bir “ i “ sesi eklerseniz, Yunancasını bulursunuz. Tas-tasi, limon-limoni, uğur-uğuri, liman-limani gibi. Karnınız acıktığında lokantaya giderseniz, Yunanca bilmeseniz de aç kalmazsanız. Dolmanızı, imam bayıldınızı, musakkanızı, kebabınızı yanında cacıkla beraber Türkçe sipariş edebilirsiniz. Hele canınız balık veya deniz ürünleri çekerse Türkçesinin sonuna “ i “ harfini ekleme kuralını uyguladığınızda istisnasız tüm menüyü masanızda bulursunuz. Yalnız kahve istediğinizde size yunan kahvesi dedirtmeden servis yapmazlar, onu da bilin. Akşam olunca eğlenmek istediğinizde salaş bir tavernada rebetiko müzik dinlerken, kadifeden kesesini, çakıcıyı, kasap havasını Türkçe/Yunanca karışık sözlerle duyarsanız hiç şaşırmayın. ”Bir dalda iki kiraz”, ”Katibim” şarkılarının orijinallerinin Türk mü? Yunan mı olduğunu hala çözebilmiş değilim. Bu soruyu Mülkiyeden hocam İlber Ortaylı’ya sorduğumda, ”ortak kültürün ürünleri” yanıtını almıştım.
Oldum olası şahısları ve ulusları Türk dostu veya Türk düşmanı diye sınıflandırma taraftarı olmadım. “En iyi Türk, ölü Türktür” diye tişört giyen Yunanlılar ile “Ayıdan post, Yunandan dost olmaz” diyen her iki ülkedeki fanatikleri bir kenara bırakıyorum. Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve molotof kokteyli atan Yunanlıları da gördüm, çıkan yangını gece yarısı canla başla söndürmeye koşan Yunanlıları da. 6-7 Eylül olaylarında İstanbul’da Rumların iş yerlerini tahrip eden Türkler olduğu gibi, vücutlarını siper ederek Rum komşularını ölümden kurtaran Türkler de vardı. Atina’da gittiğim müsabakalarda milli marşımız çalındığında yuhalayan da oldu, “bu yaptığınız ayıptır” diye yuhalayanları susturmaya çalışanlar da.
Aykırı insan Theodorakis
İki kez yüz yüze gelerek konuşma fırsatı bulduğum, bir defa da Akropolün eteklerinde jübile konserini izleme şansı elde ettiğim Theodorakis, farklı bir kişiliğe sahipti. Zaman zaman zikzaklar çizse de, düşüncelerini dile getirmekten, yazmaktan hiç çekinmedi. Siyasi hayatına 1960’lı yılların başında solcu EDA partisinde başladı.1981’de komünist Partisinden,1990 yılında da merkez sağ eğilimli Yeni Demokrasi Partisi listelerinden Parlamentoya girdi. Bakanlık yaptı. Ancak ölümünden 1 yıl önce Komünist Partisi Genel Sekreteri Dimitrius Koutsoumbas’a gönderdiği vasiyet niteliğindeki mektubunda, hayatının sonunda tüm detayları sildiğinde en güçlü ve olgun günlerini Komünist Partisi bayrağı altında geçirdiğini fark ettiğini ve artık bir komünist olarak ölmek istediğini dile getirdi. Yani aslına rücu etti.
Theodorakis ve Türkiye
Theodorakis’in Türkiye ile ilgili düşünceleri de farklı yorumlara neden olmuştur. Davos süreci içerisinde Yaşar Kemal, Aziz Nesin ve Zülfü Livaneli gibi arkadaşlarıyla, Türk-Yunan dostluk derneğini kurdu. Zülfü Livaneli ile birlikte verdiği konserlerle Türk-Yunan yakınlaşmasına önemli katkılar sağladı. 1999 yılında Öcalan, Kenya’da yakalandığında ”Bize güvenen bir dostumuzu, düşmana nasıl teslim edersiniz” diye Atina’da yer yerinden oynarken, basın toplantısı yapıp PKK’yı ve elebaşını yerden yere vurdu. Buna karşılık Kıbrıs konusunda tam bir şahindi. Annan Planı'na karşı kampanya yürüttü. Son dönemde zaman zaman Türkiye karşıtı yazılar kaleme aldı.
Makedonya ile isim sorununu çözen Prespa Anlaşması'na muhalifti. Anlaşma imzalandığında, hasta yatağından kalkarak elinde yunan bayrağıyla protesto mitingine katılıp “tek bir Makedonya vardır. O da yunandır” diye bağırdı. Filistin davasının hararetli bir savunucusuydu, ama aynı zamanda Sırp kasabı Miloseviç’in en yakın dostları arasındaydı. Rahmetli hep kafasına göre takılan farklı bir insandı vesselam. Sevaplarıyla, günahlarıyla toprağı bol olsun.
Theodorakis için üç günlük ulusal yas
Sık sık resmi devlet politikalarıyla uyuşmayan aykırı görüşler savunan Theodorakis'in ölüm haberi alındığında, Yunan hükûmeti hiç tereddüt etmeden üç gün süreyle ulusal yas ilan etti. Acaba, ahir ömrümüzde Türkiye’de, Dünyaca ünlü bir sanatçımız vefat ettiğinde bir gün için bile olsa ulusal yas ilan edildiğini görebilecek miyiz?