Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, geçen hafta cuma günü (8 Kasım) Yunan karşıtı Giorgos Gerapetritis’in davetine icabetle, Atina’ya günübirlik bir çalışma ziyaretinde bulundu. Her iki Bakan göreve geldikleri 1 yılı aşkın süre içerisinde çeşitli vesilelerle bir düzine görüşme yaptılar. Ancak, 8 Kasım’daki görüşme ayrı bir anlam taşıyordu. Türk-Yunan ilişkilerinde temel sorunların bir kenara bırakılarak, suya sabuna dokunmayan iş birliği alanlarına odaklanılmasını öngören pozitif gündemden bu yana bakanlar ilk kez Ege ve Kıbrıs’ı konuştular, ne konuştuklarını da kamuoyu önünde açıkladılar. Eskilerin deyimiyle “esasa müteallik” konulara girdiler. Fidan’ın ve Gerapetritis’in ziyaretten önce gerek “Tanea” ve “Hürriyet” gazetelerinde yayınlanan mülakatlarına, gerek görüşmelerden sonra yapılan ortak basın toplantısındaki ifadelerine bakılacak olursa, her iki ülkenin sorunlara yaklaşımlarında bir farklılık olmadı. Diplomaside buna, “mutabık olmamakta mutabık kalmak” deniliyor. Tabii baş başa görüşmelerde herhangi bir gelişme kaydedilip edilmediğini bilemiyoruz.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Yunanistan Dışişleri Bakanı Giorgos Gerapetritis (Fotoğraf: Anadolu Ajansı)
Sorunların aşılmasında karşılaşılan darboğazlar
Her şeye rağmen 8 Kasım’dan sonra fotoğrafın biraz daha berraklaştığı söylenebilir. Gelinen aşamada iki düğümlenme noktası bulunuyor. Birincisi Ege’de hangi sorunların var olduğu. Yunanistan sadece kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgenin sınırlandırılması sorunu olduğunu iddia ediyor. Türkiye ise birbirleriyle bağlantılı birden fazla ihtilaf bulunduğu görüşünde. İkinci görüş ayrılığı ise, Kıbrıs’ta nihai çözümün nasıl sağlanacağından kaynaklanıyor. Kıbrıslı Rumlar iki kesimli, iki toplumlu Federasyon’da ısrar ederken, Türk tarafı iki devletli çözümü tercih ediyor. Yukarıda kayıtlı başlangıç pozisyonlarında ortak bir zemine ulaşılması halinde, Ege ve Kıbrıs için yeniden masaların kurulması mümkün olabilecek gibi görünüyor.
Ege’de sadece tek bir sorun olmadığı apaçık ortada. Karasularının genişliği ve aidiyeti belli olmayan coğrafi formasyonlar sorunlarını çözmeden kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge üzerindeki anlaşmazlığı tartışmak bile mümkün değil. Uluslararası Adalet Divanı’na gidilmesi için de ortak bir tahkimname üzerinde mutabık kalınması gerekiyor.
Kıbrıs sorununda ise Türk tarafının işi daha zor. Egemen eşitlik ve uluslararası eşit statü gibi yeni parametrelere dayanan farklı bir müzakere pozisyonu var. Kıbrıslı Rumların yanında 30 AB ülkesine ek olarak bu kere son gelişmelerle stratejik ortağı haline gelen ABD’nin de yer alması yüksek bir ihtimal.
Her iki ülkede de hükümetler zemin kaybediyor
Geçtiğimiz yıla göre Yunanistan’ın ve Türkiye’nin muhtemel bir uzlaşma için ödün vermesi siyasi açıdan daha zor bir hale geldi. Ülkeler arasında özellikle egemenlikle ilgili ihtilafları çözümlemek, ancak siyasi riskleri göze alabilecek güçlü hükümetlerle mümkün olur. 2023 yılı ortalarında yapılan seçimlerden gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan gerek Başbakan Mitsotakis arkalarına geniş birer halk desteği alarak çıkmışlardı. Oysa bu yıl Türkiye’de, 30 Mart’taki yerel seçimlerde Adalet ve Kalkınma Partisi ikinci Parti konumuna geriledi. Yunanistan’da da Haziran Ayında gerçekleşen Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Başbakan Mitsotakis’in Partisi Yeni Demokrasinin oylarında yüzde 13’lük bir düşüş yaşandı. Üstelik Mitsotakis’in başı parti içi muhalefetle de fena halde dertte. Seleflerinden ikisi Karamanlis ve Samaris güçlerini birleştirerek Türkiye ile diyaloğa karşı çıkıyorlar. Bir yanda da gözünü başbakanlık hedefine dikmiş olan Mitsotakis’in yeni hükümette Dışişlerinden Savunma Bakanlığına kaydırdığı Dendias var. Allah’tan her iki ülke de ciddi muhalefet yapabilen partiler yok. Yunanistan’da ana muhalefet SYRİZA liderlik sorunu yaşıyor. Bir takım Bizans oyunlarıyla genel başkanlıktan uzaklaştırılan Kassselakis, geçtiğimiz hafta sonunda yeni bir parti kuracağını açıkladı. Cumhuriyet Halk Partisi ise dış politikayı tamamen unutmuş, kürt açılımı, normalizasyon, partinin cumhurbaşkanı adayı kim olacak gibi konularla uğraşıyor.
Bu seferki Türk-Yunan yakınlaşması şoklara daha dayanaklı olacak gibi görünüyor
2022 yılında yaşadığımız çifte deprem felaketi ile başlayan Türk-Yunan yakınlaşmasının şoklara daha dayanaklı bir hale gelmiş olması sevindirici. İki ülke arasındaki tüm iletişim kanalları işliyor. Yunan basınında belirtildiğine göre, son Atina toplantısında mevcut siyasi diyaloğa, pozitif gündeme ve güven artırıcı önlemlere ilaveten özellikle kriz dönemlerinde gerilimi azaltmak için devreye girecek yeni bir mekanizma üzerinde mutabık kalındığı anlaşılıyor.
İlki 2010 yılında düzenlenmeye başlayan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyinin müteakip toplantısının ocak ayının ikinci yarısı içerisinde Türkiye’de yapılması öngörülüyor. Amaç bu tarihe kadar adına ister “istikşafi” deyin, ister “istişari” deyin görüşmelerin başlatılıp başlatılamayacağını ortaya çıkarmak.
Eminim Ege sorunlarına ilişkin müzakerelerin yeniden başlatılması için ortak bir zeminin tespit edilememesi halinde gelinen aşamadan geri gidilmemesi için neler yapılacağı üzerinde de çalışılıyordur.
Hasan Göğüş kimdir?Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep'te doğdu. 1976'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. Hasan Göğüş'ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği, Doğan Kitap'tan yayımlanmış "Zor Başkentlerde Diplomasi" ve köşe yazılarını topladığı İdeal Kitap'tan yayımlanmış "Diplomasi Yazıları" isimli iki kitabı bulunmaktadır. |