Hasan Göğüş

05 Mart 2022

Dün "tu kaka" edilen Montrö bugünün can simidi

Geçen yıl Kanal İstanbul'u destekleyenlerce "tu kaka" edilen Sözleşme, bu defa ABD-Ukrayna-Rusya üçgeninde sıkışan Türkiye için adeta can simidi olmuş gibi görünüyor

Leman gölü, (İsviçrelilere göre Cenevre gölü) İsviçre ile Fransa arasında 580 kilometrekarelik hilal şeklinde şirin bir göl. Sahillerinin yüzde 60'ı Fransa, yüzde 40'ı İsviçre sınırları içerisinde kalıyor. Her ne hikmetse, yakın tarihimizde önemli yer tutan Uşi Barışı, Lozan Antlaşması, Montrö Boğazlar Sözleşmesi hep bu göl kıyısındaki birbirlerine yakın yerleşim merkezlerinde imzalanmış.

Lozan Barış Antlaşmasıyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti'nin temel taşlarından olan Montrö Sözleşmesi, geçen yıl Kanal İstanbul tartışmalarının odağı olmuştu. Şimdi de Ukrayna savaşı vesilesiyle yeniden gündemde. Geçen yıl Kanal İstanbul'u destekleyenlerce "tu kaka" edilen Sözleşme, bu defa ABD-Ukrayna-Rusya üçgeninde sıkışan Türkiye için adeta can simidi olmuş gibi görünüyor.

Montrö'nün tarihçesi

Boğazlarımızı uluslararası vesayetten kurtararak, Mehmetçiğin 13 yıllık bir aradan sonra Çanakkale'ye dönmesini sağlayan Montrö Boğazlar Sözleşmesi, 20 Temmuz 1936 tarihinde İsviçre'nin Vaud kantonundaki 25 bin nüfuslu Montrö sahil kasabasında imzalandı. İmzacıları Türkiye'nin yanı sıra, Bulgaristan, Fransa, Avustralya, Birleşik Krallık, Yunanistan, Japonya, Romanya, Yugoslavya ve SSCB. Montrö'ye temsilci göndermeyen İtalya, Sözleşme'ye daha sonra taraf olmuş, Japonya ise ikinci Dünya Savaşı ertesinde Sözleşme'den ihraç edilmiş.1923 tarihli Lozan Boğazlar Sözleşmesi'nin müzakerelerine de iştirak eden bu ülkelere, Konferans davetiyeleri Türkiye tarafından gönderilmiş.

Aslında Türkiye'nin, hiçbir zaman içine sindiremediği Lozan Boğazlar Sözleşmesi rejiminin yeniden düzenlenmesi talebi, ilk kez 1933 yılında "Silahların Azaltılması Ve Sınırlandırılması" konferansında dillendiriliyor. Daha sonra çeşitli uluslararası toplantılarda tekrarlanan bu talep, 23 Haziran 1936 tarihinde açılış oturumu yapılan Montrö Konferansı'yla kuvveden fiile geçmiş oldu. Montrö'de iki ay süren çetin müzakereler, Türkiye'nin sunduğu taslak esas alınarak yürütüldü. Montrö'ye katılan Türk heyeti başkanı ve Sözleşmeyi Türkiye adına imzalayan ise daha sonra Ege adalarının silahlandırılmasını kabul etmekle suçlanacak Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras. Heyette, Numan Menemencioğlu, Suad Davaz, Necmettin Sadak gibi zamanının en parlak büyükelçileri de yer alıyor. Emeği geçen hepsinin ruhları şad olsun. 

Montrö'nün boğazlardan geçişi düzenleyen maddeleri

29 maddeden oluşan sözleşmenin savaş durumunda boğazlardan geçişleri düzenleyen 19, 20 ve 21. maddeleri.Türkiye için Montrö'nün can alıcı hükümlerini teşkil eden her üç madde de, hukuki açıdan herhangi bir yoruma mahal bırakmayacak kadar açık.19. maddeye göre, savaş halinde, Türkiye savaşan taraf olmadığı takdirde, savaş gemileri belirli koşullara uymak kaydıyla boğazlardan geçiş özgürlüğüne sahip. Bununla birlikte, savaşan herhangi bir devletin savaş gemilerinin boğazlardan geçmesi yasak. Tek istisnası Karadeniz'e kıyıdaş olan veya olmayan savaşan devletlere ait olup da, bağlama limanlarından ayrılmış bulanan savaş gemileri, bir defaya mahsus, boğazlardan geçerek bu limanlara dönebiliyorlar. Türkiye savaşa girmişse veya kendisini yakın bir savaş tehdidinde görüyorsa, Sözleşme'nin 20. ve 21. maddeleri uyarınca, savaş gemilerinin geçişleri tümüyle Türk hükümetinin takdirinde. Bu işin hukuki veçhesi. Siyasi açıdan bakıldığında, Karadeniz'i bir oda olarak değerlendirirsek, odada kavga çıktığında kavganın daha da büyümesini önlemek için kapıyı tutan Türkiye'nin, "İçeride kavga var, lütfen içeri girmeyin" diye uyarıda bulunması gayet doğal. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun hafta başında çok tartışılan açıklamalarını bu doğrultuda anlamak lazım.

Savaş haline kim karar verecek?

Montrö'de açıkta kaldığı ileri sürülebilecek tek nokta, savaş haline kimin karar vermeye yetkili olduğu. Savaş hukuku üzerinde çalışmalar yapan TOBB Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Haldun Yalçınkaya, silahlı çatışma hukukunun "jus ad bellum" kuralları gereği devletlerin savaşabilmesi için ilan edilmesi gerektiğini, ancak, Birleşmiş Milletler Şartı'nın devletlerin elinden bu yetkiyi alarak Güvenlik Konseyine verdiğini, bu durumun istisnasının ise 51. maddedeki meşru müdafaa hakkı olduğunu söylüyor. Ayrıca BM bu iki durum için savaş ilan etmek terminolojisi yerine kuvvet kullanma ifadesini tercih etmiş. Bugün gelinen noktada Rusya Güvenlik Konseyi kararı olmadan kuvvet kullanan, Ukrayna ise meşru müdafaa hakkından yararlanan taraf konumundalar. 21. maddede 20. maddeye atıf yapılmış olması, savaş haline de Türkiye'nin karar verebileceği anlamında yorumlanabilir.

Yabancı ülkelerin tepkileri

Türkiye'nin savaş ortaya çıktığını değerlendirip Montrö'yü uygulayacağını ilan etmesine karşı çıkan olmadı. Aksine, ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, 28 Şubat'taki basın brifinginde boğazların kapatılması ile ilgili bir soruya, Montrö'nün uygulamasının Türkiye'nin sorumluluğunda olduğunu belirtirken, Alman Dışişleri, özellikle bu gibi kritik dönemlerde Türkiye'nin Montrö Konvansiyonu'nun koruyucusu olarak oynadığı rolü takdirle karşıladıklarını açıkladı. Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Yerhov da, bir televizyon kanalına verdiği mülakatta, Montrö'nün ülkesi için büyük önem taşıdığını, Türk meslektaşlarıyla sürekli temas içerisinde olduklarını ifadeyle, bugüne kadar Türkiye'nin Montrö'nün uygulanmasına ilişkin tutumundan memnun olduklarını dile getirdi.

Montrö'nün uygulayıcısı Dışişleri Bakanlığı

Montrö Sözleşmesi'nin uygulanması, öteden beri Dışişleri Bakanlığının uhdesinde. Boğazlardan savaş gemilerini geçirmek isteyen ülkeler, Ankara'daki büyükelçilikleri aracılığıyla bir notayla Dışişlerine başvurur. Türk Dışişleri bugüne kadar Montrö'nün uygulanmasını, savaş dönemleri dahil, büyük bir titizlikle ve başarıyla yürüttü. Gerek bakanlığa giriş, gerek başkatipliğe yükselme sınavlarında Montrö'ye ilişkin sorular sıkça yer alır. Diplomatlarımız, Lozan ve Montrö'yü iyi bilirler. Bu gibi zor durumlarda, Hariciye'nin sesine kulak verilmesinin önemi daha da artıyor.