Hasan Göğüş

23 Mayıs 2021

Beşiktaşlı olmak

Beşiktaşlı olmak demek, iki kupadan elendikten sonra, arka arkaya puan kayıplarıyla başlanılan bir sezonu, sınırlı bir kadroyla iki kupayla kapatacak kadar inançlı olmak demektir

21 takımla oynanan, pandemi nedeniyle sık sık hastalıklarla karşılaşılan, muhteşem seyircisinin desteğinden yoksun kaldığı zorlu bir sezon sonunda, şampiyonluğu bu sene benim de taraftarı olduğum Beşiktaş kazandı. Beşiktaş futboldaki bu başarısını, Türkiye kupasıyla ve kadınlar futbol ligi şampiyonluğuyla da taçlandırmasını bildi. Bu başarılar, hem de kulübün büyük maddi imkansızlıklarla boğuştuğu krizli bir dönemde geldi.

Sene 1992 olmalı. Süleyman Seba'nın başkan olduğu, Gordon Milne yönetiminde, Metin-Ali-Feyyaz'lı Beşiktaş'ın fırtına gibi estiği yıllardan biriydi. Mekan Maltepe'deki Etap Altınel Oteli. Camianın önde gelen isimlerinden o zamanki Bakanımız Hikmet Çetin, bir deplasman maçı için Ankara'ya gelen Beşiktaş onuruna akşam yemeği veriyor. Kimler yoktu ki bu yemekte? Zamanın Maliye Bakanı Sümer Oral, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, İstanbul Emniyet Müdürü Ünal Erkan, TRT'nin başarılı spor spikerlerinden Orhan Ayhan, Hikmet Çetin'in kulübe üye kaydettirdiği dışişlerinin üst düzey bürokratları, Beşiktaşlı yöneticiler, eşofmanlarıyla salona gelen futbolcular yemeğe katılanlardan aklımda kalanların bazıları. Hikmet Çetin nasıl Beşiktaşlı olduğunu anlatırken, Lice'den ilkokul dördüncü sınıfta Ankara'ya ağabeyinin yanına geldiğinde, futbol nedir bilmediğini, hayatında maça gitmemiş olduğunu, hatta yanında oturan sıra arkadaşı hangi takımı tuttuğunu sorduğunda cevap dahi veremediğini, ileriki günlerde sıra arkadaşı dahil çevresindeki tüm garibanların Beşiktaşlı olduğunu görünce, kendisinin de Beşiktaşlı olmaya karar verdiğini söylediğini hiç unutmuyorum. İşte böyle bir garibanlar takımıdır Beşiktaş.

Nedir Beşiktaşlı olmak?

Beşiktaşlı olmak demek, kazandığı bir maçtan sonra İstanbul'a dönerken, uçaktaki rakip futbolcular alınmasın diye tezahürat yaptırmayacak kadar centilmen olmak demektir;

Yardımseverliktir Beşiktaşlı olmak. Karlı bir kış gününde, Van depreminde evsiz kalanlar üşümesin diye boynundaki atkıyı, sırtındaki kazağı sahaya atabilmektir;

Sevinmek için 90 dakikanın sonunu beklemeyi bilmektir. Son beş dakikada yenilen üç golle kupadan elendiği, 3-0 öndeyken 3-3 berabere kaldığı maçlarla, acıyı alışkanlık edinmektir Beşiktaşlı olmak;

Beşiktaşlı olmak demek, 8-0 yenildiği bir maçtan sonra, "Aldırma gönül aldırma, haydi kalk ayağa yürü güneşe" diye bağırabilmektir;

Beşiktaşlı olmak demek, 20 bin taraftarın katıldığı imza töreninde boş mukaveleye imza atabilmektir;

Eğlenmesini bilmektir Beşiktaşlı olmak. Beşiktaş çarşısında çakır keyif olduktan sonra, ağaçlıklı yoldan şarkılar söyleyerek İnönü'ye yürümektir;

Yaratıcı olmaktır Beşiktaşlı olmak. "En büyük Beşiktaşlı Michael Jackson'dı. Hayatının yarısını siyah, diğer yarısını beyaz yaşadı" benzetmesini yapacak kadar da zeki ve nüktedan.

Beşiktaşlı olmak asi ruhlu olmak demektir. İsyan etmektir her türlü haksızlığa, duyarsızlığa;

Alçak gönüllülük ister Beşiktaşlıyım demek, "Türkiye'nin en büyük kulübü biziz" ."En çok taraftar bizde", "Bir gün herkes Beşiktaşlı olacak" gibi iddialı söylemlerden uzak durmaktır. Haddini bilmektir Beşiktaşlılık.

Gücüne güç katmaya, formada ter olmaya, birlikte ölmeye gelebilmektir, Beşiktaşlı olmak.

Zordur Beşiktaşlı olmak. Dünyada Türk olmak gibidir, Türkiye'de Beşiktaşlı olmak;

Beşiktaşlı olmak demek, iki kupadan elendikten sonra, arka arkaya puan kayıplarıyla başlanılan bir sezonu, sınırlı bir kadroyla iki kupayla kapatacak kadar inançlı olmak demektir;

Beşiktaşlı olmak bir ayrıcalıktır. Şerefiyle oynayıp hakkıyla kazanmaktır.

Bu yılki şampiyonluk analarının ak sütü gibi tüm Beşiktaşlılara helal olsun.