Hasan Göğüş

18 Ocak 2025

Açılım demezken

Türkiye’de komplo teorileri meraklıları, hâlâ hop deyince hemen BOP’u sorumlu tutuyorlar. Kimse endişe etmesin ne YPG/PYD’nin ne de “Kürtler doğal müttefikimizdir” diyen İsrail’in Türkiye’yi parçalamaya gücü yeter

Açılım, herhangi bir konuyla veya sorunla ilgili olarak düşünce ve uygulamalarda yeni koşulların gerektirdiği değişiklikleri veya yenilikleri yapmak veya yeni bir bakış açısı getirmek anlamına geliyor. Yakın geçmişte dış politikada çok sayıda açılım yaptık. Afrika açılımı, Latin Amerika açılımı, Yeniden Asya açılımı vs. Bu açılımlar, dış politikamıza olduk olmadık yerlere büyükelçilik açmak haricinde bir değişiklik, yeni bir bakış açısı getirdi mi? Hiç sanmıyorum.

İç politikada da Ermeni açılımını, Alevi açılımını gördük. Ama tabii ki en önemli açılımı ise, 2013-2015 yılları arasındaki Kürt açılımı ile yaşadık. Başarısızlıkla neticelenen o tarihteki Kürt açılımından bugün akıllarda kalan, Cumhurbaşkanı Erdoğan, İbrahim Tatlıses ve şarkıcı Şivan Perwer’in el ele tutuşup kollarını havaya kaldırdıkları fotoğraf ve “Megri Megri” şarkısı oldu.

Şivan Perwer, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve İbrahim Tatlıses

Bahçeli’nin başlattığı yeni Kürt inisiyatifi

Bu kere TBMM’nin yeni yasama döneminin açılış oturumunda Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Halkların Eşitlik Ve Demokrasi Partisi (DEM) milletvekillerinin oturdukları sıralara giderek ellerini sıkmasıyla başlayan yeni bir Kürt açılımına tanık oluyoruz. Ancak bu kere açılım veya süreç sözcüklerinin kullanılmasından özenle kaçınıldığı dikkat çekiyor. Oysa Suriye devriminden sonra ortaya çıkan yeni koşulların gerektirdiği değişiklikler ve ağırlaştırılmış müebbet cezasıyla hükümlü Öcalan’ın doğrudan muhatap alınması, hatta TBMM’ye davet edilmesi yeni bir bakış açısı anlamına geldiğinden, Bahçeli’nin önerisi tam da sözlüklerdeki açılım tanımına uyuyor.

İmralı ve Edirne ziyaretleriyle devam eden son inisiyatife tam bir isim verilebilmiş değil. En fazla yakıştırılan ve Cumhur İttifakı’nın tercihi “Terörsüz Türkiye.” DEM tarafı ise ısrarla barış temasını öne çıkarıyor. Selahattin Demirtaş Edirne’deki DEM heyetiyle görüşmesinden sonra yaptığı ve sekiz kez barış kelimesini kullandığı sosyal medya paylaşımında süreci, “Demokratikleşme, Barış ve Kardeşlik” olarak tanımlamış.

Adı ne olursa olsun, gelişmeleri tarihi bir fırsat olarak niteleyen de var, ucu görünmeyen karanlık ve tehlikeli tünel benzetmesi yapanlar da. Sürecin terör örgütünün silahları bırakması karşılığında Öcalan’ın bir şekilde İmralı’dan çıkarılmasıyla sınırlı kalacağına inanmak biraz zor. Kapalı kapılar arkasında neler konuşuluyor? Zaman içerisinde torbadan neler çıkacak? Pek az kimse biliyor. Bilenler de konuşmuyor.

Fransa’da azınlıklar

Yılbaşı tatilinde birkaç emekli büyükelçi arkadaşımla birlikte Paris’teydik. Fransa’da farklı kaynaklardan gelen azınlık sayılabilecek çok sayıda topluluk var. Bunlardan birincisi özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra Fas, Cezayir, Tunus gibi Magrip ülkelerinden Fransa’ya göç edenler. İkinci grup Kongo, Senegal, Çad, Fildişi Sahili ve diğer deniz aşırı ülkelerdeki eski Fransız sömürgelerinden gelenler. Bir diğer grup 1960’lı yıllardan itibaren Fransa’da çalışmaya gelen başta Türkler olmak üzere göçmen işçiler. Sonuncusu ise Breton’lar, Korsikalılar, Normandiyalılar, Oksidanlar gibi Fransız kökenli olmayan ve Fransa’nın farklı bölgelerinde yaşayan yadsınamayacak bir kesim. Görüldüğü üzere, Fransa’nın toplum yapısı, Türkiye’den çok daha fazla mozaik. Ancak bu toplulukların hiçbiri Fransa tarafından azınlık olarak tanınmayıp Fransız toplumunun bir parçası sayılıyor.

Fransız olma bilinci

Fransa’da hizmet sektörünün neredeyse tamamında azınlık topluluklarına mensup insanlar istihdam ediliyor. Paris’te bulunduğumuz bir hafta içerisinde karşılaştığım oteldeki resepsiyonistlerle, restoranlardaki garsonlarla, bindiğim taksilerin şoförleri ile yaptığım kısa sohbetlerde “Nerelisiniz?” diye sorduğumda, istisnasız hepsi yüzlerinden aslen Fransız olmadıkları aşikâr olmasına rağmen, önce “Fransızım” diye cevap verdiler. Biraz ısrar edince koyu tenli olanlar Afrikalı olduklarını söylediler. En sonunda ailelerinin geldikleri ülkeyi itiraf ettiler.

Fransa ve Türkiye’nin azınlık anlayışları

Fransa ile Türkiye’nin azınlıklara yaklaşımları büyük benzerlikler gösterir. Her iki ülke de ulus-devlet temeline dayanan üniter sisteme sahipler. Kolektif azınlık hakları yerine, azınlıklara mensup kişilerin bireysel haklarından söz ederler. Tek bir resmi dil tanırlar, eğitim resmi dilde verilir. Kamusal alanda resmi dil kullanılır. Atatürk’ün “Türkiye, Türklerindir” sözünün benzerini eski Fransa cumhurbaşkanlarından sosyalist Mitterand, “Fransa Fransızlarındır” diyerek tekrarlamış.” Türkiye de Fransa da Avrupa Konseyi çerçevesinde hazırlanan 1995 tarihli “Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşme”yi bugüne kadar imzalamadılar. Ama Fransa azınlık olarak tanımadığı tüm farklı toplulukları tek bir kimlik altında birleştirebilmiş.

 Gelelim Türkiye’ye. Acaba kaç Kürt, Çerkez veya Boşnak kökenli vatandaşımız kimlikleri sorulduğunda önce, “Türküm” diye cevap verir? Fransa’nın başarıp da, Türkiye’nin yapamadığı nedir? Bu sorununun yanıtının temelinde galiba demokratik haklar ve özgürlükler meselesi yatıyor. Fransa, ihtilalin ünlü “özgürlük, eşitlik ve kardeşlik” sloganının ışık tuttuğu 250 yıllık bir demokrasi geleneğine sahip. Türkiye’nin ise kör topal ilerleyen 80 yıllık bir demokrasi tecrübesi var. Fransa siyasi çok kültürlülüğe müsaade etmemekle birlikte  özellikle bireysel bağlamda çok kültürlülüğe saygı duyan bir ülke. İnsanların özel yaşamlarında özgürlüklerine müdahale edilmesi söz konusu olmuyor. Cumhuriyetçi geleneğe sahip Fransız ulusal devleti etnik ve inanç farklılıklarına dayalı kültürel çeşitliliğin özel yaşamda sürdürülmesini hoş karşılıyor. Türkiye’de ise uzun yıllar insanların kendi dillerinde şarkı dinlemelerine izni verilmedi. Kürt sözcüğünden öcü gibi korkuldu.

Baş suçlu Büyük Orta-Doğu Projesi mi?

Terörsüz Türkiye inisiyatifiyle birlikte meşhur Büyük Orta-Doğu Projesi (BOP) yeniden gündeme gelmeye başladı. Yok efendim, Suriye üçe bölünüp ayrı bir Kürt devleti kurulacakmış, Orta Doğu’da 22 devletle birlikte Türkiye’nin de sınırları değişecekmiş, bu nedenle elimizi çabuk tutup Kürt meselesini bir an önce çözmek gerekiyormuş.

BOP’un temeli Bush döneminin ulusal güvenlik danışmanı Condoleezza Rice’ın, 7 Ağustos 2003 tarihinde Vaşington Post gazetesinde “Orta-Doğu’yu Dönüştürmek” başlıklı bir makalesine dayanıyor. Makalenin hiçbir yerinde sınırların değişmesinden söz edilmemiş. Prof. Dr. İlhan Üzgel, yıllar önce kaleme aldığı makalelerinde BOP’un Türkiye’de iyi analiz edilmediğinden yanlış algılandığını, özü itibarıyla Orta Doğu’da güçlenen İslamcı hareketleri küresel sisteme entegre etmek amacı taşıyan BOP’un, Mısır örneğinde olduğu gibi otoriter rejimlerin iş başına gelmesini önlemede  başarısız kalması üzerine esasen 2013 yılında tamamen rafa kaldırıldığını dile getiriyor.

Türkiye’de komplo teorileri meraklıları hala hop deyince hemen BOP’u sorumlu tutuyorlar. Kimse endişe etmesin ne YPG/PYD’nin ne de “Kürtler doğal müttefikimizdir” diyen İsrail’in Türkiye’yi parçalamaya gücü yeter.

Bahçeli’nin “Öcalan PKK’ya silah bırakma çağrısı yapsın” önerisinin üzerinden yaklaşık iki ay geçti. Ortada henüz somut bir netice yok. Şimdilik 2013 yılındaki süreçten tek farkın Şivan Perwer’in fotoğraftan çıkması ve “Megri Megri”nin yerini “Urfalıyım ezelden” şarkısının almış olması gibi görünüyor.

Hasan Göğüş kimdir?

Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep'te doğdu. 1976'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.

Diplomatik kariyerine 28 Nisan 1977'de başladı. Yurtdışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği'nde ikinci kâtip, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği'nde başkâtip, Londra Büyükelçiliği'nde müsteşar, AGİT'te Daimi Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.

Dışişleri Bakanlığı merkezde; Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci kâtiplik, müsteşar özel kalem müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğü'nde Orta Asya Daire Başkanlığı, AGİT Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından "Oranje- Nassau" nişanı ile ödüllendirildi.

Büyükelçi olarak Türkiye'yi sırasıyla Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon'da temsil etti. 23 Ekim 2018'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Kurulu ve Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliklerini sürdürüyor, T24'te dış politika konusunda yazılar yazıyor.

Hasan Göğüş'ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği, Doğan Kitap'tan yayımlanmış "Zor Başkentlerde Diplomasi" ve köşe yazılarını topladığı İdeal Kitap'tan yayımlanmış "Diplomasi Yazıları" isimli iki kitabı bulunmaktadır.