Hayır, şiir ölmez, hatta iyi şeyler olabilir.
Ta 1950’de Alan Turing adlı bilgisayar bilimcisi “Ben ona zeka demem, Shakespeare gibi bir sone yazmadıkça!” gibilerden bir şeyler söylemiş. Olmayacağından pek eminmiş.
Ama bugün yapay zeka makineleri çatır çatır şiir yazıyor, vezin ve kafiye tutturuyor.
Öyleyse ne oluyor? İnsanı insan yapan ayrıcalıklardan biri olan şiir yazma becerisi iptal edilmiş mi oluyor?
Ve hatta: Şiirin sonu mu geldi?
İşte yapay zeka şiiri
İlk bakışta öyle. Google’la bakın, bir sürü şiir yazma programı var. Kendilerine şiir makinesi ya da dinamosu (poem generator) diyorlar. Nasıl bir şiir istediğini (Haiku, sone, serbest vezin, aşk şiiri, akrostiş, taşlama, rubai, mani vb.) yazıyorsun, dakikaya varmadan şiir ekranınıza geliveriyor.
Ben denedim. Chat GPT’ye şu komutu yazdım: “Bana kısa bir şiir yaz. Ege’de kışın küçük bir adada yaşayan kadın uzaktaki sevgilisini özlüyor.”
“Kısa yaz!” dedim, çünkü hemen kafiyeli mafiyeli iki sayfa döktürüyor. Şu geldi:
“Ege’de küçük bir adada
Kışın hasretle yanıp tutuşan yürek
Uzaklardaki sevgilisini özlüyor
Denizden esen rüzgarlarla birlikte
Dalgaların dansı eşlik ediyor
Gözlerinde hüzün, yüreğinde aşk
Uzakta bir başına, sevgilisini bekler
Kışın soğuğunda, umutla dolu bak
Ama sabır dolu geceler geçse de,
Aşkın ateşi sönmüyor içinde.
Bir gün kavuşacaklar, olacaklar birlikte
Ege’de, küçük adada, sonsuza dek sevgiyle”
Şiiri nasıl buldunuz? Bizde şair geçinen kimilerinin yazdıklarından geri kalmıyor değil mi?
Hani, adada tek başına yaşayan bir kadın şiirden pek anlamayan sevgilisine gönderse, adam ilk vapura atlayıp adanın yolunu tutabilir.
Şiiri ne şiir yapar?
Ama “Aslında şiir ne işe yarar? İnsan şiire niçin ihtiyaç duyar?” diye sorduğunuzda “Olmamış!” diyorsunuz! Adı üstünde “yapay”. Sahici değil. Klişelerle dolu! Özgün değil. İnsanın evrendeki çok renkli ve umutsuz serüveni açısından yeni bir pencere açmıyor!
Bunu yapay şiirin algoritmik yönlendirmelerle yazılmış olmasına bağlasak da, ancak kısmen haklı oluruz. İnsan-şairler de şiirlerini zihinsel algoritmalar üzerinden yazmıyorlar mı? Yazarken çok sayıda dil kurallarına, sözcük elektriklenmelerine, alışkanlıklarına uymuyorlar mı? Basmakalıba düşüp, kolaya kaçmıyorlar mı?
Kuşkusuz öyle. Ancak gene de burada bir şey eksik!
Ona “ruh” diyebilir miyiz? Ya da “sahicilik”! Ya da “özgünlük!” Ya da “yenilik”.
Şiirin hayattan kopuşu
Ülkeleri çay ve kahve ülkeleri diye ayırıyorlar ya. Şiir ve roman ülkeleri olarak da ayırabiliriz. Bir şiir ülkesi olan Türkiye’de şiir son onyıllarda hakiki hayattan uzaklaştı, teknik deneylere boğuldu, imge ve sözcük salatalarına dönüştü. Şairler hayatla değil birbirleriyle yarışmaya başladılar. “Modern” Batı şiirinin algoritmalarına teslim oldular, kişiliksizleştiler. Sahiciliklerini kaybettiler. Sesleri boğuklaştı.
Adeta şiir makinesi gibi aynı şiiri yeniden yeniden yazıyorlar.
Büyük kalabalıkların onlardan haberi yok! Niçin olsun? Oysa bizim edebiyat kültürümüzün temelinde büyük şairlerden ezbere okunan dizeler vardır. Ben öyle bir evde büyüdüm: Sofrada, Ahmet Haşim’in, Yahya Kemal’in, Fuzuli’nin dizeleri uçuşurdu. Daha sonra, arkadaş sohbetlerinde Orhan Veli’nin, Attila İlhan’ın, Cemal Süreya’nın…
Üçü de hayatın içindendi ve özgündü! Kendine özgü bir nefes ve ses yakalamıştı!
İyi şiirin formülü basittir: Özgün, düzgün, süzgün!
Yani, sorun, yapay zekanın yazdığı şiirlerde değil, bizim yazamadığımız sahici şiirlerde!