Aralık ayı başında giriştiği darbe teşebbüsü nedeniyle parlamento tarafından azledilen Güney Kore Cumhurbaşkanı Yoon Suk-yeol yargı organlarıyla iş birliği yapmayı reddederek ülkede siyasî gerilimi tırmandırma yolunu tercih etti. Cumhurbaşkanı'nın ifade vermek üzere mahkemeden gelen davetleri ısrarla reddetmesi nedeniyle birkaç gün önce hakkında tutuklama kararı çıkarılmıştı. Cumhurbaşkanlığı korumalarının, patronları Yoon’u tutuklamaya gelen görevlileri zor kullanarak cumhurbaşkanlığı yerleşkesine sokmamasıyla ülkede daha önce hiç karşılaşılmamış bir durum ortaya çıktı. Yoon’u tutuklamaya gelen CIO (Yolsuzlukları Soruşturma Ofisi) adlı kuruma bağlı hâkimler ve polis memurları kişisel güvenliklerini gerekçe göstererek saatler süren gerilimli bir bekleyişten sonra resmî konuttan ayrılmak zorunda kaldıklarını açıkladılar.
Bu satırlar yazıldığında cumhurbaşkanlığı konutunun girişinde, ölümüne Yoon taraftarlarıyla, yine ölümüne Yoon karşıtları aşırı soğuğa ve kar yağışına aldırmadan gösteri yapmaya devam ediyorlardı. Kamuoyu yoklamalarına göre Yoon’un ülke çapındaki destek oranı yüzde 10'un biraz üzerinde seyrediyor. Halkın ezici bir çoğunluğu Yoon’a muhalif ve cezalandırılmasını istiyor. Seul’den gelen haberlere göre göstericiler arada sıkışan toplum polisleri (Bunlar genellikle askerlik hizmetini ordu yerine polislikte yaparak akşam evlerine giden üniversite öğrencilerinden oluşur) tarafları güç bela birbirinden ayırabiliyorlardı. Yoon’un hakkında verilen tutuklama kararının pazar gece yarısı geçerliliğini yitirmesi nedeniyle büyük bir olasılıkla yeni bir tutuklama kararı daha çıkarılacak. Bu yüzden önümüzdeki günlerde Seul’den benzer görüntüler yeniden gelebilir. Kamu görevlilerini cumhurbaşkanlığı konutunun girişinde çatışmanın eşiğine getiren mevcut krizin nasıl çözülebileceği hakkında şu anda ülkede kimsenin fikri yok. Kesin olan bir şey varsa, Güney Kore demokrasisinin ve hukuk devletinin önemli darbeler aldığı.
CIO görevlileri, Yoon'un kapısında
Yoon suçlamaları kabul etmiyor; Anayasa Mahkemesi süreci yakında başlayacak
Kendisi eski bir başsavcı olan Yoon, parlamentoda alınan azil kararı Anayasa Mahkemesi tarafından onaylanmadıkça dokunulmazlıklarının devam ettiğini, sıkıyönetim ilan etmenin suç olmadığını, bunun anayasal yetkileri arasında bulunduğunu, bu sebeple ne tutuklanabileceğini ne de yargılanabileceğini ileri sürüyor. Gerçekten de parlamentonun azil kararı ancak Anayasa Mahkemesi üyelerinin 3'te 2'si tarafından onaylandığı takdirde kesinlik kazanacak. O ana kadar ülke yönetimi geçici olarak vekâleten başbakana veya onun yokluğunda en kıdemli bakana geçiyor. Anayasa Mahkemesi parlamentonun kararını hukuka uygun bulmazsa Yoon görevine iade edilebilir. Güney Kore tarihinde böyle bir örnek mevcut. Anayasa Mahkemesi, azil davasına 14 Ocak tarihinden itibaren bakmaya başlayacak. Elinde 6 aylık bir süre olmasına rağmen, mahkemenin kararını genellikle daha önce verdiği eski örneklerden biliniyor.
Yoon’un yerine ilk olarak Başbakan Han Duck-soo geçmişti. Ancak Yoon’la ilgili anayasal süreci engellediği gerekçesiyle 27 Aralık’ta parlamento tarafından o da azledildi. Başbakan Han’ın azil gerekçesi Anayasa Mahkemesi'nde boş bulunan 3 üyeliğe atama yapmayı sürüncemede bırakmasıydı. Bu, yargının siyasallaşmasının norm haline geldiği Türkiye gibi ülkelerde zor anlaşılabilecek bir durum. Oysa parlamentoda çoğunluğu elinde tutan muhalefet partileri sadece 6 üyenin bulunduğu anayasa mahkemesinde 3'te 2 çoğunluk için gereken 6 oyla azil kararının onaylanma şansının zayıf olduğunu, boş olan 3 üyeliğe yapılacak yeni atamalarla azil kararının kesinleşme şansının yükseleceğine inanıyorlar. Zira, hakimlerin vicdanlarının sesini dinleyerek, hukuka uygun kararlar alacaklarına güveniyorlar.
Başbakan Han’ın azledilmesinden sonra onun yerine Cumhurbaşkanlığı'na geçici olarak vekâlet etmeye başlayan Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Choi Sang-mok muhalefetin talepleri doğrultusunda Anayasa Mahkemesi'ne 2 yeni atama yaparak boş üyelikleri kısmen doldurdu. Boş kalan son üyeliğe atama yapıp yapmayacağı henüz bilinmiyor. Ancak, ilk başta muhalefetin suyuna giden Choi, Cumhurbaşkanlığı resmî konutunun önünde kamu görevlilerini karşı karşıya getiren krizin çözümü konusunda hiçbir şey yapmayarak, muhalefetin gözünde iyi bir sınav vermedi. Muhalefet Choi’dan cumhurbaşkanlığı korumalarının bağlı bulunduğu İçişleri ve Savunma bakanlıklarına gereken talimatları vererek Yoon’u tutuklamaya gelen memurların engellenmesinin önlemesini istiyordu. Krizin devam etmesi durumunda Choi’n de eski başbakan Han gibi parlamento tarafından azledilmesi söz konusu olabilir.
Yoon her ne kadar Anayasa Mahkemesi kararına kadar dokunulmazlıklarının devam ettiğini ileri sürse de bu hukuken doğru bir argüman değil. Seul Mahkemesi (Özel bir mahkeme değil, bizdeki ağır ceza mahkemesine tekabül eden yerel mahkeme) tarafından Cumhurbaşkanı hakkında 3 suçlamadan dolayı soruşturma başlatılmış bulunuyor:
a) devlete karşı isyan çıkarmak (insurraction),
b) görevi kötüye kullanmak,
c) yargının işleyişini engellemek.
Güney Kore’de Cumhurbaşkanı'nın dokunulmazlığı "vatana ihanet" ve "ayaklanma" suçlamalarında işlemiyor. Dolayısıyla mahkemenin Yoon’u ifade vermek üzere davet etmeye ve gelmediği takdirde tutuklama kararı çıkarmaya hakkı var. Aynı bizdeki zorla getirme kararı gibi.
Güney Kore'de her şeye rağmen demokratik süreçler işliyor
Güney Kore’de her ne kadar siyasî kriz derinleşmiş, demokrasi ve hukuk devleti önemli darbeler almış olsa da krizin başından bu yana yaşananlar hatırda tutulursa demokratik süreçlerin işlediğini, halkın ve kurumların görevlerini yapmaya gayret ettiğini söylemek mümkün. Yoon’un sıkıyönetim kararına ilk andan itibaren halk kararlılıkla direndi. İktidar partisi PPP dâhil olmak üzere parlamentoda temsil edilen tüm partiler sıkıyönetim ilanına muhalefet ettiler. Parlamento, askerî muhasara altında olmasına rağmen sıkıyönetim kararını o gece iptal etti. Bunun üzerine Yoon kararını geri çekerek halktan özür dilemek zorunda kaldı. İktidar partisinden bazı üyelerin katılmasıyla, parlamentoda 3'te 2 mutlak oy çoğunluğu sağlanarak, Cumhurbaşkanı Yoon görevden azledilebildi. Ülkede Yoon aleyhine ilk geceden itibaren protesto gösterileri yapan milyonlarca insana karşı kolluk kuvvetlerince şiddet kullanılmaya tevessül edilmedi. Kimsenin burnu kanamadı. Halk gösteri ve toplanma hakkını sonuna kadar kullanabildi. Medya özgürce işini yapabildi. Kimse görüşlerinden, yazdıklarından ve söylediklerinden dolayı gözaltına alınmadı, takibata uğramadı. Darbe teşebbüsüne katılan tüm bakanlar, üst düzey asker ve sivil yetkililer görevden alınarak haklarında normal mahkemelerde davalar açıldı. Başbakan, Cumhurbaşkanı hakkında Anayasa Mahkemesi'ndeki süreci aksattığı gerekçesiyle azledildi (Başbakan ve bakanlar için 3'te 2 çoğunluk gerekmiyor). Nihâyet, Seul mahkemesi Yoon hakkında soruşturma açtı. Mahkemenin görevlendirdiği CIO yetkililerinin cumhurbaşkanlığı korumaları tarafından engellenmesi yeni ve belirsiz bir durum yaratsa da Güney Kore’de demokratik süreçlerin işlemeye devam ettiğini yukarıda belirtilenler ışığında söylemek mümkün. Güney Kore mevcut krizi aşabilirse buradan demokrasisini güçlendirerek çıkabilir.
Blinken niye geldi? Kuzey Kore provokasyonu
Güney Kore, demokrasisini kurtarmak için canla başla mücadele ederken ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Joe Biden yönetiminin görevden ayrılmasına günler kala Seul’e gelmesi, beklenmedik bir durum oluşturmuş olabilir. Ancak asla sürpriz kabul edilemez. Blinken’ın Seul’de Cumhurbaşkan Vekili Choi ve Dışişleri Bakanı dışında kimlerle görüşeceği bu yazı yazılırken henüz tam belli olmamıştı ama görüşeceği kişiler arasında bir zamanlar Biden’ın Asya’daki göz bebeği olan Yoon yoktu.
Blinken’in getirdiği mesaj belli: Güney Kore’deki iç durum ABD ile ittifak ilişkilerini etkilemesin; Güney Kore’nin istikrarı bozulmadan krize bir an önce çözüm bulunsun. Blinken’ın mesajları en iyi Koreliler tarafından yorumlanacaktır.
Blinken Seul’deki temaslarında ayrıca ABD-Japonya-Güney Kore üçlü ittifakının sürdürülmesinin Asya Pasifik bölgesinde barış ve istikrarın korunması için taşıdığını önemi vurgulayacak. Bu husus Güney Kore’de yaşanan iç krizden ziyade Trump yönetiminin üçlü ittifak üzerinde yaratması beklenen olumsuz etkilere karşı ABD devlet aklının Biden’ın son günlerinde ilgili ülkelere aktarmak istediği bir telkin olarak algılanmalı. Birinci Trump döneminde hem Güney Kore hem Japonya, Washington tarafından örselenmiş; ittifak ilişkileri hayli zarar görmüştü. Bundan en çok Kuzey Kore ve Çin yararlanmıştı. Trump’ın yeniden, dayanaksız gerekçelerle Güney Kore ve Japonya’dan kendi savunma sorumluluklarını kendilerinin üstlenmelerini isteyeceği, savunma çabalarına gereği kadar destek vermeyeceği yolunda endişeler mevcut.
Blinken Seul’deyken Kuzey Kore’den yeni bir balistik füze atışı gerçekleştirildi. Kuzey Kore bu tür ziyaretlerde benzeri provokasyonları hep yapar. Bu kez hem Güney Kore’nin içine düştüğü siyasî krizden hem de ABD-Güney Kore ittifakının zaafa uğramasından yararlanmak istediği kuşkusuz.
Antony Blinken'ın Güney Kore ziyareti sırasında Kuzey Kore'den füze ateşlendi
Buna karşılık Trump, kuzeyden gelen provokasyon ve tehditlere aldırmadan yeniden Kuzey Kore lideri Kim Jong Un’la doğrudan temasta bulunmak istiyor. Kuzey Kore ile uzlaşmak için bir kez daha Güney Kore ve Japonya’nın sırtından tavizler vermeye teşebbüs etmesi her iki ülkenin de ABD ile ittifakını olumsuz etkileyecektir. Ama Blinken’ın bu olasılıklara karşı sihirli çözümler sunması mümkün değil. Trump aklındakini hayata geçirmeye çalışacaktır. Tayvan dâhil, ABD’nin Asya-Pasifik’teki müttefikleri en kötüye karşı kendilerini hazırlamak durumundalar.
Arslan Hakan Okçal kimdir? Emekli Büyükelçi. 1954 yılında İstanbul’da doğdu. İlkokula Almanya’da başladı. Darüşşafaka Lisesi’ni (1973) ve AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü (1977) bitirdi. 1978 yılında Dışişleri Bakanlığına girdi. 1981-2001 yılları arasında Bingazi ve Münster Başkonsoloslukları, NATO Daimi Temsilciliği, Bonn ve Berlin Büyükelçiliklerinde sırasıyla Muavin Konsolos, Konsolos, Müsteşar, 1. Müsteşar ve Elçi Müsteşar olarak bulundu. NATO’daki görevinden önce 1989 yılında Roma’da NATO Savunma Koleji’nde eğitim aldı. 1992-95 yıllarında Gümülcine’de Başkonsolosluk yaptı. 2005-2008 yılları arasında (ECOWAS ve aralarında Gana ve Kamerun’un da bulunduğu 9 Batı ve Orta Afrika ülkesine nezdinde de akredite olarak) Nijerya Federal Cumhuriyeti; 2008-2010 yılları arasında, o günkü ismiyle Makedonya Cumhuriyeti nezdinde Büyükelçi olarak bulundu. Merkezde Amerika Dairesi Başkanı (1995-1997), Araştırma Genel Müdür Yardımcısı (2001-2003), NATO İstanbul Zirvesi Proje Koordinatörü (2004) ve Orta Avrupa ve Balkanlar Genel Müdürü (2010-2013) olarak görev yaptı. Yurtdışında en son 2014-2017 yılları arasında Güney Kore nezdinde Büyükelçi olarak görev yaptı. Seul’de bulunduğu süre boyunca Kuzey Kore’de nezdinde de akredite Büyükelçi olarak görevliydi. 2018 yılında kendi isteğiyle emekli oldu. Emekli olduktan sonra bir yıl Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Dört yıl Marmara Üniversitesi’nde ve bir yıl Fenerbahçe Üniversitesi’nde diplomasi dersleri verdi. Dış politika alanında araştırma, yayın ve eğitim çalışmaları yapan düşünce kuruluşu Ankara Politikalar Merkezi üyesidir. 2021-2023 yılları arasında Gazete Duvar’da konuk yazar olarak makaleleri yayınlandı. 2024 yılının başından bu yana T24’te yazıyor. |