Hakan Okçal

06 Aralık 2024

Güney Kore’de bir garip darbe teşebbüsü

Anayasa Mahkemesi’nin kararı onaylaması halinde ise, Yoon sade vatandaş haline gelecek ve dokunulmazlığı kalkacak. O takdirde hakkında ülke çıkarlarına aykırı hareket etmek ve yetkilerini kötüye kullanmak suçuyla yasal süreç başlatılabilecek. Bir zamanların başsavcısı olarak Park Guen-hye’nin tutuklanarak cezaevine konulmasında önemli roller üstlenen Yoon bu süreci çok iyi biliyor

Güney Kore bir zamanlar askeri darbeler ülkesiydi

Güney Kore’de Cumhurbaşkanı Yoon Suk-yeol tarafından gece yarısı ilan edilen sıkıyönetim, demokrasi güçlerinin direnişine çarparak altı saat sonra geri çekildi. Ülkenin cumhurbaşkanının sonuçlarını iyi düşünmeden aldığı bu karar aslında askeri darbeden başka bir anlam taşımıyordu.

Güney Kore’nin 1960-1987 arası tarihi askeri darbelerle doludur. Ülkede en son sıkıyönetim 1979 yılında, sivil maske takan askeri diktatör Park Chung-hee’nin ülkenin istihbarat şefi tarafından suikast sonucu ortadan kaldırılmasından sonra ilan edilmişti. Ama Park Chung-hee’yi öldüren darbeciler iktidarı ele geçirmemişlerdi. Aynı bizde 15 Temmuz’da olduğu gibi, o gece darbeciler ordu tarafından yenilgiye uğratılmıştı. Ama ülke düze çıkmak yerine, bir süre sonra bu kez Chun Doo-hwan adlı generalin yönetiminde daha kanlı bir diktatörlüğün altına girmişti.

Güney Kore halkı Park Chung-hee’ye direndiği gibi, bu kez de ağır bedeller ödeyerek Chung Doo-hwan diktatörlüğüne direnerek 1987’de görevi bırakmak zorunda kalmasını sağlamıştı. Güney Kore tarihinin en karanlık dönemi sayılan o günlerde binlerce aydın, emekçi, üniversite öğrencisi ağır işkenceler görmüş, hapislerde çürümüştü. Faşist Chun diktatörlüğü 1980 yılı mayıs ayında ülkenin güneyinde yer alan Gwangju’da muhalif güçlere karşı tam bir katliam gerçekleştirerek 2 binden fazla insanı acımasızca katletmişti. Gwangju katliamı, bu yıl Nobel edebiyat ödülünü alan Han Kang tarafından, Türkçeye “Çocuk Geliyor” adıyla çevrilen kitapta çok çarpıcı şekilde anlatılır.

Halkın kararlı direnişi sayesinde ülkeye 1980’lerin sonunda demokrasi geldi. 1950’lerde dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Güney Kore 1960-80 arası sanayileşmesini tamamladı. 1990’lardan sonra ise ileri teknoloji yolunda büyük hamleler yaparken demokrasisini inşa edebildi. Parmakla gösterilen müstesna bir ülke oldu.

Cumhurbaşkanı Yoon ülkenin kazanımlarını tehlikeye attı

Böyle bir ülkede 3 Aralık gece yarısı Cumhurbaşkanı Yoon Suk-yeol tarafından ilan edilen sıkıyönetim ülkenin tüm kazanımlarını tehlikeye attı. Cumhurbaşkanı Yoon’un gerekçesi Kuzey Kore tehdidi ve Kuzey Kore’yle beraber hareket eden devlet düşmanı güçlerin yıkıcı faaliyetleriydi. Ülkenin Kuzey Kore tehdidine maruz kalması yeni değil. Kuzey Kore’nin nükleer silahlara sahip olduğu 1990’lardan beri, durum giderek daha tehlikeli hale geliyor. Buna rağmen cumhurbaşkanının Kuzey Kore gerekçesi inandırıcı olmaktan çok uzak. Özellikle ülkede Kuzey Kore ile iş birliği yapan devlet düşmanı güçlerin yıkıcı faaliyetleri gerekçesi tam bir komedi. Malum, benzer suçlamalar bizde de sık yapılır.

Cumhurbaşkanının devlet düşmanlığından kastının muhalefetin tavrı olduğu aşikâr. Muhalefet parlamentoda çoğunluğu kazandığı nisan ayından bu yana iktidarın yasa tekliflerini engelliyordu. En son hükümetin bütçe teklifini ilk haliyle kabul etmemiş, bütçede yaklaşık 3 milyar dolarlık bir indirim yapmıştı. Bazı bakanlar hakkında başlatılan görevden alma süreçleri ve cumhurbaşkanının eşi hakkında 50 bin dolarlık bir hediye çanta nedeniyle yolsuzluk soruşturması açılması da rahatsızlık konusuydu. Yoon bu yüzden kamuoyundan özür dilemek zorunda kalmıştı. Ama bunların hiçbiri ülkede sıkıyönetim ilanını haklı çıkarmaz. Benzer durumlarla başka ülkelerde de karşılaşılabiliyor. ABD’de Kongre’nin bir kanadının muhalefet tarafından kontrol edilmesi alışılmadık bir durum değil. Böylesi hallerde demokratik mekanizmalar işler. İktidarın diyalog yoluyla muhalefetle uzlaşmaya çalışması en uygun çözüm yoludur. Bu yapılamadığı takdirde erken seçime gitmek yegâne seçenek teşkil eder. Ama Güney Kore anayasasına göre cumhurbaşkanları beş yıllık tek dönem için seçilebildiği için Yoon’un tekrar seçilme şansı anayasa gereği bulunmuyordu. Yüzde 17’ye düşen destek oranıyla seçilme imkânı olsaydı da seçilemezdi. O da ahmakça davranarak, kendine göre en kolay yolu seçti, askeri darbe ile muhalefeti susturabileceğini sandı.

Güney Kore halkı demokratik hakları için direndi

Yoon’un hesap etmediği şey Güney Kore halkının demokratik kazanımlarını kolay kolay teslim etmeyeceği, zorbalığa karşı direneceğiydi. Gelişmeleri tüm dünya televizyonlardan canlı izledi. Binlerce insan parlamento önüne gelerek sabaha kadar demokrasi lehinde barışçıl gösteri yaparak cumhurbaşkanının istifasını istedi. Asker ve polis de yumuşak davranarak onları engellemedi. Muhalefet ve bazı iktidar milletvekilleri asker tarafından bloke edilmesine rağmen parlamentoya girerek sıkıyönetim kararını kaldırdı. İçeri girebilen 190 milletvekilinin tamamı iptal yönünde oy kullandı. Söz konusu milletvekillerinin arasında iktidar milletvekillerinin de bulunması Güney Kore demokrasisinin geleceği için umut veriyor.

İptal kararının alınmasından sonra asker parlamentodan ayrıldı. Cumhurbaşkanı da baskılar karşısında fazla direnemeyerek altı saat sonra sıkıyönetim kararını geri çekmek zorunda kaldı. Ertesi sabah ülkenin Savunma ve İçişleri Bakanları ile cumhurbaşkanlığının en önemli baş danışmanları görevlerinden istifa ederek Yoon’u yalnız bıraktılar. Ülkenin sağlam parası won yüzde iki değer kaybetti, borsada önemli düşüşler yaşandı.

Yoon hakkında görevden alma süreci başlatıldı

Muhalefet zaman kaybetmeden aynı gün Cumhurbaşkanı Yoon hakkında parlamentoda görevden alma süreci başlattı. Ana muhalefet Demokratik Parti ile hareket eden diğer beş muhalefet partisinin görüş birliği içinde olmasına rağmen iktidar partisi buna karşı olduğunu açıkladı. Anayasaya göre bu oylamanın cumartesi günü yapılması bekleniyor. Görevden almak için 300 üyeli parlamentoda 200 oy gerekiyor. Muhalefetin toplam 192 oyu mevcut olduğuna göre iktidar partisi PPP’den (Halk Gücü) de sekiz oy gerekiyor. Bu oyların gelip gelmeyeceği henüz bilinmiyor. En son Park Geun-hye (Park Chun-hee’nin kızı) 2017’de görevden alınırken aynı partinin yaklaşık üçte bir üyesi, kendi partidaşları olan Park’a karşı oy kullanabilmişti. O sırada Seul’de görevli olduğumdan bu süreci yakından izleme şansım olmuştu.

Sıkıyönetim kararının kaldırılması için iktidar partisi üyelerinin muhalefetle beraber hareket ettikleri düşünülürse, Yoon’un görevden alınma ihtimali hâlâ yüksek. Bu takdirde görevden alma kararının 9 üyeli Anayasa Mahkemesi tarafından yine üçte iki çoğunlukla onaylanması gerekecek. 2017’de Anayasa Mahkemesi üyelerinin çoğu Park Guen-hye tarafından atanmış olmasına rağmen oybirliğiyle Park aleyhinde oy kullanmışlardı. Bütün bunlar parti içi demokrasi, güçler ayrılığı ve hakimlerin vicdanları doğrultusunda karar verebilmeleri sayesinde gerçekleşebilmişti.

Yoon parlamento tarafından görevden alınırsa o an itibarıyla Anayasa Mahkemesi’nin kararına kadar makamını geçici olarak bırakmak zorunda kalacak. Cumhurbaşkanlığı görev ve sorumlulukları başbakana devredilecek. Anayasa Mahkemesi parlamentonun kararını kabul etmezse Yoon makamına geri dönebilecek. Anayasa Mahkemesi’nin kararı onaylaması halinde ise, Yoon sade vatandaş haline gelecek ve dokunulmazlığı kalkacak. O takdirde hakkında ülke çıkarlarına aykırı hareket etmek ve yetkilerini kötüye kullanmak suçuyla yasal süreç başlatılabilecek. Bir zamanların başsavcısı olarak Park Guen-hye’nin tutuklanarak cezaevine konulmasında önemli roller üstlenen Yoon bu süreci çok iyi biliyor.

Kıssadan hisse

Güney Kore deneyiminden çıkarılabilecek dersler: İşleyen bir demokrasi için her şeyden önce fedakârlık yapmaya hazır, direnen ama aşırılığa cevaz vermeyen bir halk gerekiyor. Onun üstüne de parti içi demokrasi, güçler ayrılığı ve ortak demokrasi paydasında beraber hareket etme basiretini gösterebilen muhalefet ve iktidar milletvekilleri. (Çok mu oldu?) Parlamenter sistem işin ayrıntısı. Güney Kore başkanlık sistemi ile yönetiliyor ve bal gibi demokrasi.

Arslan Hakan Okçal kimdir?

Emekli Büyükelçi.

1954 yılında İstanbul’da doğdu.

İlkokula Almanya’da başladı. Darüşşafaka Lisesi’ni (1973) ve AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü (1977) bitirdi.

1978 yılında Dışişleri Bakanlığına girdi.

1981-2001 yılları arasında Bingazi ve Münster Başkonsoloslukları, NATO Daimi Temsilciliği, Bonn ve Berlin Büyükelçiliklerinde sırasıyla Muavin Konsolos, Konsolos, Müsteşar, 1. Müsteşar ve Elçi Müsteşar olarak bulundu. NATO’daki görevinden önce 1989 yılında Roma’da NATO Savunma Koleji’nde eğitim aldı.

1992-95 yıllarında Gümülcine’de Başkonsolosluk yaptı. 2005-2008 yılları arasında (ECOWAS ve aralarında Gana ve Kamerun’un da bulunduğu 9 Batı ve Orta Afrika ülkesine nezdinde de akredite olarak) Nijerya Federal Cumhuriyeti; 2008-2010 yılları arasında, o günkü ismiyle Makedonya Cumhuriyeti nezdinde Büyükelçi olarak bulundu.

Merkezde Amerika Dairesi Başkanı (1995-1997), Araştırma Genel Müdür Yardımcısı (2001-2003), NATO İstanbul Zirvesi Proje Koordinatörü (2004) ve Orta Avrupa ve Balkanlar Genel Müdürü (2010-2013) olarak görev yaptı.

Yurtdışında en son 2014-2017 yılları arasında Güney Kore nezdinde Büyükelçi olarak görev yaptı. Seul’de bulunduğu süre boyunca Kuzey Kore’de nezdinde de akredite Büyükelçi olarak görevliydi.

2018 yılında kendi isteğiyle emekli oldu.

Emekli olduktan sonra bir yıl Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Dört yıl Marmara Üniversitesi’nde ve bir yıl Fenerbahçe Üniversitesi’nde diplomasi dersleri verdi.

Dış politika alanında araştırma, yayın ve eğitim çalışmaları yapan düşünce kuruluşu Ankara Politikalar Merkezi üyesidir.

2021-2023 yılları arasında Gazete Duvar’da konuk yazar olarak makaleleri yayınlandı. 2024 yılının başından bu yana T24’te yazıyor.