Gülay Kazancıoğlu

08 Mart 2025

Sanat nesnesini aktive ederek uzamsal bir alana çeken Franz Erhard Walther’den heykelin yapısökümü

“Walther terzilik eğitimi alıyor” diyerek dalga geçen Beuys’a rağmen katılım ve etkileşimin yenilikçi kavramlarıyla çağdaş sanatta kalıcı bir etki yarattı

Alman Sanatçı Franz Erhard Walther, sanatsal yaklaşımının temelini attığı ilk yapıtından adını alan “Heykel Olma Teşebbüsü” ile Arter’de. Sergi küratörlüğünü üstlenen Selen Ansen, sanatçının 60 yılı aşkın geçmişini, kronolojik bir dizgeyle değil, birbiriyle ilişkisi bağlamında sergi alanına taşımış.

Selen Ansen/Franz Erhard Walther

1960 sonrası çağdaş sanatın öncülerinden biri olan Walther’in önemi, kendi dönemindeki geleneksel kabulleri reddederek sanat nesnesini formsuz, tamamlanmayan bir heykel olarak ilan etmesinde yatar. Sanat nesneleri onları taşıyan bedenler tarafından aktive olur. Beden, heykelini taşıyan bir kaide, ya da heykelin bir parçası olarak mimari alana taşınır. Hareketle değişen statüsünün yanı sıra heykeli tamamlayan ve aynı zamanda taşıyıcısı olan beden, sanatının yeni malzemesidir. Gerçek bir mekânda ve zaman aralığında gerçekleşen aktivasyonda mekân ve zaman da malzemelerine dahil olur.

Heykel olma teşebbüsü

Walther nesne, beden, mekân ve zamanı bütünün parçaları olarak yapıtlarının malzemelerine dönüştürürken aynı zamanda somutlaştırır. Sanatçı, bu formülasyonla, geleneksel heykel algısını bozarak yeniden inşa eder. Böylece eylem formu performanstan ayrılır.

Serginin basın ön gösteriminde aklıma Spatialism (Uzamsal Sanat) akımının kurucusu Arjantinli-İtalyan sanatçı Lucio Fontana’nın gelmesi boşuna değildi. Fontana, tuvallerinde açtığı kesiklerle resmin geleneksel iki boyut algısını bozarak geleneksel yüzey anlayışını radikal bir şekilde sorguluyordu.  Sanatın yalnızca iki boyutlu bir yüzeyde değil, uzamda da var olması gerektiğini savunuyordu.

Lucio Fontana, Concetto Spaziale, Attese, 1960.

Yüzeyin aşılması ve yeni bir mekânsallık

Fontana'nın tuvallerini yırtması, resmin yüzeyini delerek onu geleneksel iki boyutlu olmaktan çıkarıp, üçüncü boyuta açmak anlamına geliyordu. Bu yarıklar, resmin sınırlarını aşarak gerçek mekâna taşınmasını sağlayan fiziksel boşluklardı. Sanatçı Rönesans’tan beri süregelen yanılsama anlayışına karşı çıkarak, sanatın yalnızca bir temsil değil, fiziksel bir varlık olduğunu vurguluyordu.

Hareket ve zaman kavramı

Fontana, sanatın sadece durağan bir nesne değil, zaman ve mekân içinde gelişen bir süreç olması gerektiğine inanıyordu. Yarıklar, hareketin izlerini taşır; tuvalin kesilme anı bir performansın parçasıdır ve izleyiciye bu eylemin sonucunu gösterir.

Walther’ın kapsamlı heykel formları da uzamsal olarak genişleyen, dönüşen bir sanat eylemini ifade eder fakat izleyici Fontana‘nın eserlerindeki gibi pasif değildir.

Duvar Oluşumları

Sergide Walther'ın “Duvar Oluşumları” adlı melez yapıtı, taşınabilir sarı mimari bir alan içerisinde sanatçının oğlu tarafından aktive edildi. Yüzü izleyiciye dönük başlayan ve sırtını dönerek sarı paltosunu giyen icracı, gerçekleştirdiği eylemleri, içinde geçirdiği zaman ve taşınabilir mekân bir bütün olarak sarı monokrom bir heykel oluşturuyordu.

Walther, sanatın alışıldık formlarına radikal bir eleştiri sunan bu yaklaşımıyla izleyicinin algılarını değiştirirken yeni perspektifler sunuyor. Be nedenle, sanatın yapı unsurlarının sorgulandığı 80’li yıllarda bile oldukça önemli bir etki yaratmayı başarmış.

Duvar Oluşumları (1980-81)

Sanatçının en bilinen eserlerinden olan ve ilk olarak MoMA’da sergilen "1. Werksatz" (Birinci Yapıt Grubu) (1963–1969), izleyicinin katılımını ve fiziksel etkileşimini ön plana çıkararak sanatın pasif bir izleme deneyiminden aktif bir deneyime dönüşmesini sağlıyor.

Arter'de bu eserin 12 farklı kopyası ziyaretçiler tarafından belirli gün ve saatlerde etkinleştirilebilecek. Böylece izleyiciler, aktive ettikleri eserlerin anlamlarını yeniden üretirken geleneksel sanat galerisi deneyiminin ötesine geçerek eserlerin bir parçası da olacaklar.  

Walter, erken dönem işlerinden “Sözcük Resimleri”ni sanatın değişim ve dönüşüm aracı olması gerektiği motivasyonuyla tasarlamış. Örneğin “Ich war Drauben” (dışardaydım), izleyicinin hayal gücünü harekete geçiriyor. Her izleyiciyle bireysel ve toplumsal anlam katmanları çoğalıyor.

İçinde bir şey olmayan boş çerçeveleri düşünsel olarak doldurmayı da izleyiciye bırakıyor. Bir yansıtma alanı olarak izleyiciden fikrini, nesnesini, istediği ne varsa yansıtmasını istiyor.

Sergide görebileceğiniz “Yıldız Tozu” serisi, sanatçının anıları ve düşüncelerini zaman ve mekanla ilişkilendirdiği otobiyografik yapıtlarından oluşuyor.

Walther’ın iki ana formundan “Lagerform”da (muhafaza formu) nesnelerin zorunlu olarak bir biçimi ve şekli vardır. Depolama, paketlenip kaldırılma düşüncesiyle yapıta dönüşürler. “Handlungsform”da (eylem formu) ise bu yapıtlar tekrar aktive olacaklardır.

Fiziksel katılım

Walther, eserinde yer alan nesneleri, izleyicilerin giymesi veya kendi vücutlarıyla etkileşimde bulunması için tasarladığı için eserin anlamı izleyicinin katılımına bağlı olarak gelişir.

İzleyiciler, bu nesnelerle ne kadar süreyle etkileşime girerlerse, eser o kadar derinleşir ve kişisel bir deneyim halini alır. Walther, sanatın sınırlarını genişleterek, izleyicilerin kendi hızlarında ve yollarında sanata katılmalarını sağlar. İzleyiciler birbirleriyle etkileşime de girebilirler. Bazı durumlarda, nesneler grup halinde kullanılarak kolektif bir deneyim oluşturulur. Eserlerinde, beden, nesne, mekân ve zaman arasındaki sınırların ortadan kalkmasını amaçlar. Bu, sanatsal anlamın sadece bireysel değil, aynı zamanda toplumsal olarak da inşa edilmesini sağlar. Katılımcılar, birlikte hareket ederken, yapıt toplumsal bir deneyime dönüşür.

Basın ön gösteriminin izleyicileri olarak sanatçının ve eserlerinin etkinleştirilmesi deneyimini pek yaşayamasak da bizden sonraki ziyaretçilerin bu deneyimi yeterince yaşayabileceklerini umuyorum. Serginin düzeni buna çok uygun görünmüyordu.   

Walter'ın erken dönem eserlerinden bir fotoğraf

Beuys’un Walther’ın sanatına bakışı

Kumaş; esnek yapısı, geçirgenliği, insan derisine ve dokusuna benzediği için Walther’ın ana materyali olmuş. Bunda tekstil mühendisi olan eşinin payı da olabilir. Fakat kumaşla ürettiği yapıtları nedeniyle başlangıçta Avrupa’da sanatçılar tarafından bile yeterince anlaşılamamış. 

Walther bir röportajında; Fluxus’un önemli temsilcilerinden Joseph Beuys’un, sanatçı arkadaşlarına “Walther terzilik eğitimi alıyor” diyerek dalga geçtiğini söylüyordu. Gelenekseli reddeden bu yaklaşım Walther için tersinden bir sınırlılık yarattı.

Aslında 60’lar değişim ve dönüşüme oldukça açıktı fakat geleneksel sanatın reddi, kavramsal sanatçılar tarafından zanaatin kullanılmaması gerektiği gibi düşünceleri de beraberinde getiriyordu.

Sanatının içerikten yoksun olduğu eleştirilerine kulak asmayan Walther, içeriği doldurmayı izleyiciye bırakır.

Sanat nesnesini aktive ederek uzamsal bir alana çeken Franz Erhard Walther, katılım ve etkileşimin yenilikçi kavramlarıyla çağdaş sanatta kalıcı bir etki yarattı.

Arter’de  5 Ekim 2025'e kadar sürecek olan sergi, 24 yaşın altındaki izleyiciler için ücretsiz.