“Günümüzde her şey bir fotoğrafta sona ermek için vardır”
Amerikalı eleştirmen ve yazar Susan Sontag bu saptamayı yaptığında dijital fotoğraf makinesi henüz kullanılmıyordu. Sontag, yaklaşık 50 yıl önce yayımlanan Fotoğraf Üzerine adlı kitabındaki bu aforizmasıyla deneyimlerin fotoğrafla doğrulanmasının toplumda alışkanlık haline geldiğini, fotografik görüntülerin idare ettiği bir dünyada sınırların keyfi ve yapay olduğunu ifade ediyordu.
Aynı yıllarda genç bir çağdaş sanatçı olan Cindy Sherman, toplumsal cinsiyetin görsel kültürde nasıl tasvir edildiğini kendi fotoğrafları üzerinden sorguluyordu. Yarattığı kimlikler popüler kültürün ikonik kadın figürlerini temsil ederken sanat tarihinde, dergilerde ve ekranlarda empoze edilen klişe kadın imgesini ifşa ediyordu.
Cindy Sherman
Sosyal medyada pop-ikonlar
Instagram, Facebook ve Snapchat gibi uygulamalar aracılığıyla pop ikonları model alan personalar inşa etmenin günlük bir rutine dönüştüğü günümüzde Sherman’ın eleştirel sanat dili bize şaşırtıcı gelebilir. Geçmişte küçük bir azınlığın sahip olduğu sınırlı olanaklar artık geniş çoğunluk tarafından sınırsızca kullanılırken dünya yüzeyini belki de birkaç kez kaplayacak görüntüler dijital dünyamız içinde depolanıyor.
Fotografik imgeler, sıradan hayatlardan kurtaran bir illüzyon yaratırken yeni sanal dünya herkesin ünlü olabileceği bir platform sunuyor.
Ayrıca bugün fotoğraf sadece kalıcı bir bellek oluşturmak ya da belgelemek için kullanılmıyor. Çünkü birçok uygulama içinde çekilen fotoğraflar saniyeler içerisinde kaybolabiliyor. Tıpkı politik söylemler gibi, geçici görseller de gerçeğin her an değişip dönüşebilir olduğunu gösteriyor. Sorumluluktan muaf dijital mecralarda sürekli silinen ve yeniden yüklenen görseller, mekanlarla taşınan hafızaya da saldırıyor. Dün var olan bugün inkâr edilebildiği için toplumsal hafızamız bulanıklaşırken yarın da belirsizleşiyor.
Kadın ve fotoğraf üzerine
Dünyamız üzerindeki yaşam formlarımızın fotografik karelere indirgenmesinin 50 yıl önce yazılmış bir kitap tarafından açıklanabilmesi mümkün görünmese de Sontag’ın bu sözleri hala geçerliliğini koruyor. Öngördüğü gibi fotoğraf, bugün yaşam deneyimlerimizin önüne geçiyor.
Sontag’ın aforizmasının günümüze yankısıyla fotoğrafın toplumsal, siyasi ve kültürel etkilerini kadın meselesi bağlamında ele alan 22 sanatçının işleri Beral Madra küratörlüğünde bir araya geldi.
Türkiye’de çağdaş sanatta önemli bir role sahip Madra’nın Sontag’ın “Günümüzde her şey bir fotoğrafta sona ermek için vardır” aforizmasından yola çıkarak, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne atıfta bulunduğu sergi bu nedenle daha da merak uyandırıcıydı.
Her fırsatta genç sanatçıların, inisiyatiflerin önemine vurgu yapan Madra, geçenlerde Bor Sanat’ın düzenlediği bir açık oturumda da “sanatçıların sergi yapma olanaklarının kısıtlı olduğu”na dikkat çekmişti. Her ne kadar sergide yer alan sanatçılar bildik isimlerden oluşsa da Ark Kültür’e doğru giderken beklentimi yüksek tuttuğumu, belki de bu nedenle hayal kırıklığına uğradığımı söyleyebilirim.
Genel olarak “kadın temasına uygun elimizde ne var bakalım” düşüncesinin hâkim olduğu sergide, bütün işleri kapsamamakla birlikte çoğu fotoğrafın ana konseptle bağı oldukça zayıftı. Sanat camiasında kabul görmüş ve Madra’nın önceki sergilerinden de aşina olduğumuz sanatçıların günümüz toplumsal kırılma noktalarını kaçıran fotoğrafları, sergiye adeta iliştirilmişti. Bağlamından ve birbirinden kopuk işler günümüz dünyasına teğet geçerken donuk bir etki yaratıyor.
Kaçırdığım bir şey olabilir kaygısıyla 13 Mart Perşembe günü sanatçı sohbetlerini dinlemek ve aklımdaki soruları sormak için tekrar galerinin yolunu tuttum. Serginin dört sanatçısının konuşmacı olarak katıldığı söyleşide bazı sanatçıların bu konsepte uydurabilmek için işlerini seçerken bile zorlandığını öğrenince şaşkınlığım daha da arttı. Sontag’ın aforizması sergiye monte edilmiş bir başlık gibi dururken izleyici hafife alınmıyor muydu?
Yaşadığımız boğucu siyasi iklimde, cinsiyet politikalarını sorgulayan çok sayıda sanatçı varken, seçilmiş bazı sanatçıların sergiye göndermek için fotoğraflarının arasında “kadın” aradığını söyleyebilme konforu anlaşılır gibi değil ama ülke gerçeğine uygun.
Ali Kabaş/Against All Odds
Madra gibi etkili küratörlerin, söyleyecek sözü olan, yaratıcı, deneysel işler üreten bağımsız genç sanatçılara, risk alarak da olsa, alan açması, sanatın bu kurak coğrafyada gelişebilmesi açısından çok önemli.
Tabuları yıkan sanatçı
Feminist sanatın önde gelen temsilcilerinden Şükran Moral’ın 1997’de erkekler hamamında gerçekleştirdiği performansı belgeleyen “Hamam”, sergide en görülmeye değer fotoğraflardan biri. Toplumsal cinsiyet, kadın hakları, beden politikaları üzerine yaptığı çarpıcı işlerden tanıdığımız Moral’ın tabulara, cinsiyetçi yaklaşımlara meydan okuyan sanat pratikleri bugün de etkisini sürdürüyor.
Şükran Moral/Hamam 1997
Küratoryal çerçeveye giremeyen bağımsız kadın, erkek, LGBTİ+ genç sanatçıları Moral gibi ilham vermeye devam eden sanatçılarla aynı karede görmeyi izleyici olarak bizler de hak ediyoruz.