"Bugünün dünyası görünüşte ilkel insanın yaşadığı dünyadan daha korunaklı ve konforlu ancak belki de daha tekinsiz. Bağımlılık, endişe, sıkıntı ve hayal kırıklığı çağındayız." (C. G. Jung)
Ülkenin ölümcül kalabalığının içinden, bırakın yalnızlığı, ıssızlığı dahi çok özleyen bir hekim olarak böyle bir yazı paylaşıyor olmamın bir sebebi var; o da "yalnızlık" ile sağlık sorunları arasında istikrarlı biçimde ortaya konulan ilişki.
Yalnızlık artık bir halk sağlığı sorunu olarak tanımlanılıyor
Elbette burada sözü edilen "yalnızlık salgını" o eşsiz, kutsadığımız hep gereksindiğimiz, şairin dizelerindeki "paylaşılamayan yalnızlık" değil.
Yalnızlık paylaşılmaz/ Paylaşılsa yalnızlık olmaz (Özdemir Asaf)
Burada söz edilen yalnızlık, sosyal bağlantı gereksinimlerimizin karşılanmadığını algıladığımız için hissettiğimiz duygu.
Sürekli izlediğim yüksek kaliteli makaleleri yayımlayan bilimsel tıp dergileri var.
Onlardan birinde henüz yayımlanan makalenin başlığı şöyle:
"Kümülatif yalnızlığın tüm nedenlere bağlı ölümlerle ilişkisi; Amerika Birleşik Devletleri'ndeki orta yaşlı ve yaşlı yetişkinler arasında 1996'dan 2019'a"
Bu çalışmada, 50 yaş üzeri 9.032 katılımcıdan elde edilen veriler kullanılarak tüm bu yıllar boyunca hissedilen yalnızlık ile bunu izleyen tüm nedenlere bağlı ölümler arasındaki ilişki tanımlanılmış.
Ve bulgular, bu zaman diliminde hiç yalnızlık bildirmeyen kişilerdekilerle karşılaştırılıyor.
Sizi istatistiğe boğmadan özetleyeceğim sonuçlar çok çarpıcı.
Her iki yılda bir yeniden gözden geçirmenin yapıldığı tüm bu yıllar boyunca bir kez bile yalnızlık bildirenlerde dahi, ama en çok sürekli yalnız hissedenlerde ölüm riski ve fazladan ölümler artıyor.
Bu mesele daha önce de "yalnızlık salgını", "ölümcül yalnızlık" gibi başlıklarla ortaya konulmuş olmakla birlikte, bu çalışmadaki yöntem hem bulguların skorlanabilmesini hem de verilerin bilgiye evrilmesini kolaylaştırıyor.
Bir başka çalışmada ortaya konulan şu sonuç sorunun sağlıkla ilişkisinin daha kolay algılanmasını sağlayabilir:
"Yalnızlık, günde 15 sigara içen bir kişideki gibi erken ölüm riski taşıyabilir."
"Yalnızlık kalp hastalığı riskinde yüzde 29 artış ve felç riskinde yüzde 32 artışa yol açmaktadır."
En trajik sonuçlarından birisi de, son yıllarda ilk on sıradaki ölüm nedenlerinden olan, kişileri yalnızlığı dahi hissetmeyecek kadar yalnızlaştıran, demans gibi nörolojik hastalıkları ve bellek yitimini kolaylaştırması.
Buradaki yalnızlığın "tek başınalık" olmadığı vurgusunu yinelemeliyim.
Yalnızlık hissedenlerin sayısının tek başına yaşayanlardan çok daha fazla olduğunu, hatta ABD'de yapılan çalışmalara göre her 10 evli çiftten üçünde şiddetli uyumsuzluk olduğunu belirtelim.
Pandeminin yığınlarca ölümle başladığı ve içinde kendimizi ne denli yitirdiğimizi fark etmediğimiz kalabalıklardan zorunlu olarak yalıtıldığımız günlerdi.
Bir ya da iki çocuk ancak büyütebilmiş, onları da memleketin geleceği belirsizleştiren gündeminden kaçırıp göndermiş ileri yaştaki kişiler hapsoldukları evlerinde kendilerine servis sağlayan aracı kişiler yüzünden hastalanınca, uzaklardaki çocukları bana ya da meslektaşlarıma ulaşıyordu.
Hiç kolaylaştırmayan, engebelerle dolu sisteme rağmen meseleyi el birliğiyle çözümlüyorduk.
O sırada salgını daha yöntemsel çözen batı ülkelerinde yaşayan tanıdıklar ya da çocukları da hastalanınca telefonumdan ulaşıyorlardı.
Sağlık sistemi kurallı, basamaklı, zor hastalıklarda çok iyi olan o ülkelerde birinci basamak sağlık sistemi olmadığı ya da yetersiz olduğu için ateş düşürücelere ulaşmakta bile zorlanıyorlardı.
Salgının hemen başında hastalığa ağır zatürre ile yakalanan ileri bir batı ülkesinde yaşayan arkadaşım tüm bu süreci evde, kapısının önüne bırakılan ateş düşürücüyle korku içinde bir başına geçirirken, birlikte tatil dahi yaptığı komşularından hiçbirinin kapısına bir çorba bile bırakmadıklarını anlatmış ve sonrasında bulunduğu ülkeyi terk etmişti.
"Komşum aşıdan öldü. Daha önce kimsecikler ölmüyordu" diyen, komşularını ancak öldüğünde ve zihinlerindeki arızayı beslediğinde fark edenlerin uğursuz, zehirli kalabalığından sıyrılmak yaşamsal elbet.
Ama özgürlüğün bedeli yalnızlık olmamalı.
"İnsanın dış dünyayla uzlaşma çabası, üzerine taktığı bir maskedir, ki o maske aslında ne olmadığımızdır." (C. G. Jung)
Bizi ne olduğumuzla buluşturacak yalnızlığımızı kaba kalabalıkların uğultusuna feda etmeksizin birbirimize akıllıca bir mesafeden tutunmanın bir yolu bulunmalı.
"Bugünün insanı kendini yalnız hisseder, çünkü artık doğayla bağ kuramamaktadır." (C. G. Jung)
Yalnızlığımızın zehirlenmesinin önlemi, skorlanmış bir uzun ömrün peşinde yalnızlığımızı derinleştiren kalabalıklarda sürüklenmek yerine, doğayla bir bağ kurabilmek, ne olduğumuzu anlatan cesur bir yolculuğu göze almak veya işe yaramak olabilir.
"Kaba adamların kalın sesi örtmüştü ülkeyi / güzellik, insanların gelecek düşlerinden çoktan çıkmıştı / kimsenin ortak türküsü yoktu ve kimse türküsünü bir başına söyleyemiyordu / bir yere gitmeden, gelecek birisini bekliyordu herkes" (Şükrü Erbaş)
Esin Şenol kimdir? Esin Şenol, lise eğitimini TED Ankara Koleji'nde tamamladıktan sonra, tıp eğitimini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1987 yılında tamamlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'nda Araştırma Görevlisi olarak uzmanlık eğitimine başlamıştır. Aynı anabilim dalında 1992 yılında ihtisasını tamamladıktan sonra uzman olarak göreve başlamış, 1995 yılında yardımcı doçent, 1996 yılında doçent, 2003 yılında da profesör unvanlarını almış ve 2009-2013 yılları arasında anabilim dalı başkanlığı yapmıştır. 1999 yılında Tufts University, New England Medical Center, Boston/MA'da "Kemik İliği Transplantasyon Ünitesi"nde Research Fellow (Araştırma Asistanı) olarak çalışmıştır. Halen kanser hastalarının infeksiyon izleminde konsultan olarak görev yapmakta ve bu konuda araştırmalarını sürdürmektedir. Prof. Dr. Esin Şenol, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji Anablim Dalı Öğretim Üyesidir. Ayrıca bağışıklama ve özellikle erişkin aşılması ile ilgili çalışmalar yürütmekte olup, Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı bünyesinde Türkiye'deki ilk "Erişkin Aşı Merkezi" kurmuştur. 2013 yılında KLİMİK (Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları) Derneği alt grubu olarak, Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubu (EBÇG) kurmuş ve halen başkanlığını yürütmektedir. Ayrıca; Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Komite (2005-2007), Gazi Üniversitesi Akademik Değerlendirme ve Akreditasyon Ofisi (GÜADEK) –Kurucusudur (2005-2007). Gazi Üniversitesi - Avrupa Üniversiteler Birliği ve Bolonya Süreci Kurucusu (2005-2007) ve Febril Nötropeni Derneği Genel Sekreterliği (2005-2011) yürütmüş olduğu diğer görevlerdir. TTB_Pandemi Çalışma Grubu üyesidir. ATO Onur Kurulu Üyesi olarak çalışmıştır (2020-2022). ATO-Yönetim Kurulu Üyesi (2006-2008) olarak çalışmıştır. Halen T24 ve Birgün Gazetesinde köşe yazıları yazmaktadır. Yabancı dili İngilizce olup evli, 1 çocuk annesidir. Dünya Kitle İletişim Vakfı tarafından gerçekleştirilen 31. Ankara Uluslararası Film Festivali (3-11 Eylül 2020) ve 32. Ankara Film Festivalı (4-12 Kasım 2021) Düzenleme Kurulunda yer almıştır. 33. Ankara Film Festivalı (3-11 Kasım 2022) Düzenleme Kurulundadır. İlgi alanları, sinema, yelken ve edebiyattır. |