Esin Şenol

01 Aralık 2024

AIDS için bir kırmızı kurdele

Bir ülkede çocuklar hiçbir şeyden korunulamıyor, istismar, töre cinayeti ayyuka çıkıyor, her gün okul yolunda birkaç çocuk kayboluyorsa o ülkede bir araftan söz edilmeli elbette. Bilimle iştigal ettiğini düşündüğümüz kişilerin bilgileri dahilindeki vahim durumlar basına düşene kadar sessiz kalmalarına da insanın “pess!” diyesi geliyor

1 Aralık Dünya AIDS Farkındalık Günü, hastalığın dünyada resmi olarak ilk kez tanımlandığı gün olan 1 Aralık 1981 yılından 7 yıl sonra hastalık konusundaki farkındalığı artırmak için seçilmiş bir gün.

Farkındalık, bu önemli hastalığın önlenebilmesini ya da erkenden tedavi edilerek kişinin yaşamını olağan şekilde sürdürmesini sağlayacak en önemli becerimiz.

Bugünü anmak için de özenle seçilmiş bir görsel olan kırmızı kurdele takıyoruz.

“Kırmızı kurdele”, “AIDS’i biliyorum, AIDS’e karşı korunuyorum ve AIDS’ten ölenlere saygı duyuyorum” anlamına geliyor.

Bizim çocukluğumuzda, kırmızı kurdele siyah önlüklerimize taktığımız bir başarı sembolüydü.

Çoğunlukla “kırmızı kurdaale” diye yanlış telaffuz edilen o başarı nişanını taşıyanları başarısız sayılanlardan ayıran, takılmayanları sinikleştiren, silikleştiren bir etiket gibiydi.

Onu takabilmek için yalnızca skorlanmış bir başarı da yetmez, en gözde, uysal, sessiz ve öğretmenin hizmetine her an hazır olan öğrenci olmayı da gerektirirdi.

Kırmızı rengin, AIDS (Edinsel İmmun Yetmezlik Sendromu) farkındalığını artırmak için seçilmesindeki anlam ise bambaşka ve hastalığı edinenler ile ilişkili çok şey anlatıyor.

Buradaki kırmızı, kanla, tutkuyla, aşk ile yakın bağlantılı.

Kırmızıya yeniden bu vakur anlamını kazandıranlara minnetle.

Farkındalık gerektiren temel ve önemli gerçekleri yazmanın öncesinde bazı terminolojileri aydınlığa çıkarmak gerekiyor diye düşünüyorum…

HIV (Human Immundeficiency Virus;İnsan İmmun Yetmezlik Virusu ) başlıca cinsel yol, damar içi uyuşturucu kullanımı, kan, semen, vajinal salgılar, anne sütü gibi vücut sıvılarıyla temas etmek ile bulaşıyor.

Anneden bebeğe geçiş ise HIV infeksiyonunun salgın gibi yüksek düzeyde sürdüğü Afrika’daki en önemli bulaşma yollarından biri.

Virüs, bağışıklık sisteminin ana hücrelerine tutunarak onları çökertiyor.

Kişinin bağışıklığı çökünce ciddi, ölümcül infeksiyonlar ve kanserler ve genel bir inflamasyon cevabı ile genel çöküş başlıyor.

Ancak HIV ile ilk karşılaşma ile hastalık belirti ve bulgularının ortaya çıkması arasında yaklaşık 1-10 yıllık bazen de daha uzun bir dönem var.

Bu sessiz ya da müzmin infeksiyon dönemindeki kişiler HIV ile infekte olarak tanımlanılıyor.

AIDS tanımını ise bağışıklık sistemindeki çöküş başladığında ya da hastalık tanımlatıcı fırsatçı infeksiyonlardan/tümörlerden biri belirdiğinde kullanıyoruz.

HIV ile infekte bir kişi yıllarca hiç belirtisiz kalabilir ve tarama testleri yapılmaz ise tanılanamayabilir.

Belirtisiz bu dönemde bulaştıran kişilerin kendileri de farkında olmaksızın bulaştırdığı için bulaştırma potansiyeli yüksektir.

Aslında bulaşmayı izleyen ilk birkaç haftada uzamış bir gripal infeksyona benzeyen bulgular, bezelerde şişme, bazen de tanılanamayan döküntülerin olduğu bir evre vardır.

Bu dönemde yakalanıp erken tedavi başlanılması hem bulaşma zincirinin kırılması hem de bağışıklık sistemindeki rezervin korunması bakımından çok önemlidir.

Bu aşamadaki hastalığı yakalayabilmek için hekimlerin hem farkındalığı hem de dikkatli öykü alabilmek ve muayene için vakitlerinin yeterli olması gereklidir

Hastalık dönemi ilerlediğinde artık immun yaşlanma da başlamış olur.

Farkındalık ve bilgiye katılmasını istediğimiz en önemli gerçek ise HIV’in önlenebilir ve erken tedavi ile kontrol edilebilir bir hastalık olduğudur.

HIV en çok cinsel yolla bulaşmakta ve korunmasız tek bir cinsel ilişki yeterli olmaktadır.

Bazı yüksek riskli davranışlar dışında nerede, kimden bulaşacağı konusu ise tamamen bilinmezdir.

Korunmada kondom ve kondomun uygun kullanımı, riskli davranışlarda bulunulacak ise ilişki öncesinde alınılabilecek ilaçlar ya da yüksek riskli bir davranışın hemen sonrasında kullanılacak ilaçlar ile yüzde 90’dan fazla önlenmektedir.

Ayrıca yeni bulanan ve injeksiyon yoluyla uygulanan uzun etkili bazı ilaçların yalnızca yılda iki kez yapılması ile eşi ya da kendisi yüksek riskli ilişkide bulunanlarda, hastalık çok etkili biçimde önlenebilmektedir.

Ancak, neredeyse aşı yerine geçecek çünkü kullanılabilirse infeksiyon havuzunu boşaltabilecek bu moleküller öyle pahalı ki gereksinimin gerçekte çok yüksek olduğu Afrika gibi kıtalar ya da yoksul ülkelerin erişmeleri güç görünmektedir.

Ez cümle, bilmek ucuz ve kolay bilimin etkili buluşları ise çok pahalı.

O vakit, cinsel temas sırasında güvenliğin sağlanmasının tek yolunun kondom olduğunu, tekrarlayalım.

İyi haberlerden biri de dünyada HIV salgının hız kesmeden sürdüğü Afrika’da dünyadaki ilgili kurum ve kuruluşların topyekûn çabasıyla ilk kez yeni hastalık tanılarında azalma eğilimi var.

Ancak bizim de içinde bulunduğumuz, Orta Doğu coğrafyasında yeni olgularda hızlı bir artış var.

Şu günlerde daha çok bir magazin haberini çağrıştıran ama aslında kan dondurucu gerçeklerin bir iz düşümü olan bir haber izlemiş olmanız ihtimal dahilinde.

13 yaşında bir çocuk AIDS hastalığından öldü.

Babası geçtiğimiz yıl şubat ayında tanı almış ve tedavi altında, annesi ise testlere göre virüs ile hiç karşılaşmamış bu çocuğun, doğum sırasında virüsü almış olmak ihtimali yok.

Zaten öyle olsaydı da tedavisiz kalmış çocuk bir olgu yüzde 90 olasılıkla ilk bir, iki yıl içinde ölmüş olurdu.

Bu çocuk bu virüsü cinsel yol ya da damar içi uyuşturucu ile edinmiş olabilir ki her iki ihtimal de kan donduruyor.

Bu haberin dikkat çekmesinden hemen sonra da çocuk AIDS vakalarını en çok izleyen doktorlar dillerinin altındaki baklayı çıkarır gibi durumun vahametini dillendiriverdiler.

Son yıllarda çocuk olguların sayısı ikiye katlanmış ve 20 çocukta cinsel yol ile edinilmiş.

Benim uzmanlık yıllarım olan 90’lı yıllarda, aynı koridoru paylaştığımız Çocuk Psikiyatrisi’ndekilerden şu not içimi delmişti:

“Çocuk tacize uğramış, anal bölgesi siğil dolu, rapor verip aileden alıyoruz, bu kez teslim edilen kurumda istismar sürüyor.”

Bir ülkede çocuklar hiçbir şeyden korunulamıyor, istismar, töre cinayeti ayyuka çıkıyor, her gün okul yolunda birkaç çocuk kayboluyorsa o ülkede bir araftan söz edilmeli elbette.

Bilimle iştigal ettiğini düşündüğümüz kişilerin bilgileri dahilindeki vahim durumlar basına düşene kadar sessiz kalmalarına da insanın “pess!” diyesi geliyor.

Şimdi HIV infeksiyonu için sevdiğimiz “2 B”den söz edeyim.

Belirlenmeyen =bulaştırmaz”

HIV için ilaçlar başlandıktan kısa bir süre sonra en geç 6 ay içinde ama çoğunlukla hemen birkaç ay içinde virüs artık laboratuvar yöntemleriyle belirlenemeyecek düzeylere geriliyor.

Bu andan itibaren de kişinin bulaştırıcılığı kayboluyor.

Ancak BELİRLENMEYEN sözcüğünü BELİRLENEMEYEN ile takas edince iki B tamamen farklılaşıyor.

Belirlenmeyen =bulaştırmaz

Belirlenemeyen=bulaştırır

Test ve takip süreçlerine dahil olan BELİRLENMEYEN ile takipsizlik ve testsizlik ile ilişkili BELİRLENEMEYEN arasındaki tek harf gibi küçük bir detay, yaşamımız boyunca ilaç ile kontrol etmek durumunda olduğumuz bir hastalık ve hiç kontrol edemediğimiz bir stigmatizayon (etiketleme) ile mücadele anlamını taşıyor.

Esin Şenol kimdir?

Esin Şenol, lise eğitimini TED Ankara Koleji'nde tamamladıktan sonra, tıp eğitimini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1987 yılında tamamlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'nda Araştırma Görevlisi olarak uzmanlık eğitimine başlamıştır. 

Aynı anabilim dalında 1992 yılında ihtisasını tamamladıktan sonra uzman olarak göreve başlamış, 1995 yılında yardımcı doçent, 1996 yılında doçent, 2003 yılında da profesör unvanlarını almış ve 2009-2013 yılları arasında anabilim dalı başkanlığı yapmıştır. 

1999 yılında Tufts University, New England Medical Center, Boston/MA'da "Kemik İliği Transplantasyon Ünitesi"nde Research Fellow (Araştırma Asistanı) olarak çalışmıştır. Halen kanser hastalarının infeksiyon izleminde konsultan olarak görev yapmakta ve bu konuda araştırmalarını sürdürmektedir.

Prof. Dr. Esin Şenol, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji Anablim Dalı Öğretim Üyesidir.

Ayrıca bağışıklama ve özellikle erişkin aşılması ile ilgili çalışmalar yürütmekte olup,

Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı bünyesinde Türkiye'deki ilk "Erişkin Aşı Merkezi" kurmuştur. 

2013 yılında KLİMİK (Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları) Derneği alt grubu olarak, Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubu (EBÇG) kurmuş ve halen başkanlığını yürütmektedir. 

Ayrıca; Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Komite (2005-2007), Gazi Üniversitesi Akademik Değerlendirme ve Akreditasyon Ofisi (GÜADEK) –Kurucusudur (2005-2007).

Gazi Üniversitesi - Avrupa Üniversiteler Birliği ve Bolonya Süreci Kurucusu (2005-2007) ve 

Febril Nötropeni Derneği Genel Sekreterliği (2005-2011) yürütmüş olduğu diğer görevlerdir.

TTB_Pandemi Çalışma Grubu üyesidir.

ATO Onur Kurulu Üyesi olarak çalışmıştır (2020-2022).

ATO-Yönetim Kurulu Üyesi (2006-2008) olarak çalışmıştır.

Halen T24 ve Birgün Gazetesinde köşe yazıları yazmaktadır.

Yabancı dili İngilizce olup evli, 1 çocuk annesidir.

Dünya Kitle İletişim Vakfı tarafından gerçekleştirilen 31. Ankara Uluslararası Film Festivali (3-11 Eylül 2020) ve 32. Ankara Film Festivalı (4-12 Kasım 2021) Düzenleme Kurulunda yer almıştır.

33. Ankara Film Festivalı (3-11 Kasım 2022) Düzenleme Kurulundadır.

İlgi alanları, sinema, yelken ve edebiyattır.