TÜİK son günlerde haberlere konu oluyor. Bu Pazartesi (3 Mart) enflasyon verilerini yayımladı. Ama asıl ilginci aynı gün bir de mahkeme savunması vardı. Geçen Cuma (28 Şubat) da ulusal üretim, harcama ve gelir hesaplarını yayımladı.
Bu yazıda amacım bu konuları birbirleriyle bağlantılı biçimde kısaca ele almaktır.
TÜİK mahkemede
Bir eski Yargıtay Ceza Dairesi Onursal Üyesi, TÜİK aleyhine “enflasyon verileri asılsız” diyerek dava açıyor. İlginç, bu olay Arjantin’de 2007-2015 döneminde yaşanan bazı benzer olayları anımsatıyor. Arjantin’de faiz ve ücrete baskı için enflasyon verilerine müdahale edilmişti.
TÜİK’in davacısı, daha ayrıntılı olarak, “TÜİK, enflasyon verilerini düşük gösterdiği için biz emekliler de daha düşük maaş alıyoruz” diyor. TÜİK’in savunması şu; “kurum olarak bizim emekli maaşlarının belirlenmesine bir etkimiz yoktur.”
TÜİK (avukatları) konuyu başka yöne, emekli maaşlarına çekiyor. Halbuki davada davacının öne çıkardığı iki ana konu var:
1). Başka enflasyon verileri ve tüketicilerin kendi gözlemleri ışığında, TÜİK’in enflasyon verilerinin doğru olmadığını biliyoruz, yaşıyoruz. (Davacı, “TÜİK verileri asılsız” diyor.)
2). TÜİK, 2022’ye kadar yayımladığı madde fiyatlarını yayımlamıyor. TÜİK’in enflasyon verilerinin sapmalı olmaya başlaması işte tam bu dönemdedir. Madde fiyatları şeffaflık adına yayımlanmalıdır, uzmanlar tarafından incelenmelidir.
Konu yeni değil, 3 yıldır sürüyor. Kendim dahil, birçok iktisatçı ve istatistikçi bu konuyu 3 yıldır tartıştık, açıkladık. Konuya yasal açıdan da bakabiliriz. TÜİK, “5429 Sayılı Türkiye İstatistik Kanunu” çerçevesinde kurumlaşmış (teşkilatlanmış), bu kanuna göre çalışan bir kurum. Kanunun 4'üncü maddesi şöyle diyor:
“Resmî istatistiklerin gerçekleri yansıtmasının sağlanması, tüm kullanıcılara tarafsız ve eş zamanlı olarak sunulması, gizlilik ilkesine riayet edilmesi, kamuoyunun bilgi edinme hakkının gözetilmesi temel esaslardır.” (Burada gizlilik, TÜİK’in bilgi/veri sağladığı diğer kurum ve kişilere yöneliktir.)
“Resmî istatistiklerin kalitesinin ve ilkelere uygunluğunun değerlendirilebilmesi için gerekli tüm bilgiler ve resmî istatistik üretiminde kullanılan yöntemler kamuoyuna açıklanır.” Madde 12’de de şu ifade var;
“Başkanlık ve Programda yer alan kurum ve kuruluşlar, üretilen resmî istatistiklere, programda belirtilen standart ve yayın tarihine uyarak, tüm kullanıcıların kolay ve eşit şartlarda erişmesini sağlayacak tedbirleri alırlar. Kurum tarafından derlenen istatistikî bilgiler, kullanıma açılmadan önce herhangi bir şahsa veya makama verilemez.” Halbuki bazı makamlara verildiğini biliyoruz.
Bu kanun maddelerini davacı tarafı ve mahkeme dikkate almıştır sanırım. Bu kanun maddelerine göre, TÜİK’in enflasyon verilerinin neden diğer verilere göre düşük kaldığını açıklaması zorunlu hale geliyor. TÜİK’in ayrıca madde fiyatlarını yayınlaması veya talep edene vermesi gerekiyor.
Kısacası, TÜİK, 5429 sayılı kanuna göre daha açıklayıcı olmalıdır. Belirteyim, “5429 Sayılı Türkiye İstatistik Kanunu”, TÜİK’in internet sitesinde “Mevzuat” başlığı altında yer alıyor.
Şubat enflasyonu
TÜİK’in 2025 Şubat ayı enflasyon verilerine bakınca hemen yine, daha önceki aylarda olduğu gibi, giyim ve ayakkabı grubu enflasyonunun hızla düştüğünü görüyoruz. Böyle bir düşüş mevsimlik indirimler zamanında olabilir, ancak son bir yıldır devam ediyor. Bunu anlamak zor.
Şekil 1’den izlendiği gibi, Giyim ve Ayakkabı grubu enflasyonu şubat ayında TÜİK endeksine göre yüzde 20’ye inmiş durumda. Halbuki aynı grubun İTO endeksine göre enflasyon yüzde 67,2. Arada büyük fark olduğu için nereden geldiğine bakmaya çalıştım. Bebek giyimi gibi bazı kalemlerde yıllık enflasyon aylardır eksi değerler alıyor; yani fiyat düşüşü var. Yine anlamak zor.
Kaynak: TÜİK ve İTO
Bu bir örnek ve TÜİK bu konuyu açıklamalı. “Biz TÜİK olarak tüm Türkiye’den veri topluyoruz, yalnızca İstanbul’dan değil” açıklaması hiç tatminkar değil. Giyim (tekstil değil) grubu üretiminin önemli bölümü zaten İstanbul’da yapılıyor ve Türkiye’ye dağıtılıyor. İkincisi, enflasyondan söz ediyoruz, fiyat düzeyinden değil.
Üçüncüsü de şu; fiyat artışları arasında hele giyim ve ayakkabıda bu kadar çok fark olsa, ticaret erbabı bu farktan yararlanır ve büyük kârlar ederler, yani kısaca “arbitraj” işlemleri ile kârlar ederler. Bu farkı kabul edemeyiz.
Bu gibi tutarsızlıklar daha önce örneğin kira enflasyonu konusunda vardı. Bu konuyu çok irdeledik, sonra veriler arasındaki fark azaldı veya kalktı. Şimdi TÜİK’in ve İTO’nun konut enflasyonları, ki burada en önemli kalem kiradır, birbirine yakın seyrediyor.
TÜİK enflasyonu ne kadar sapmalı olursa olsun, tüketicilerin gözlem algısı nasıl değişecek ki? Şubat ayında TÜİK enflasyonu yüzde 39,1’e düştü, ama başka göstergelere bakınca başka bir resim ortaya çıkıyor.
TÜİK’in yaptığı ankete göre, Şubat 2025’te tüketicilerin 12 ay sonrası için beklediği enflasyon yüzde 59’u aşıyor. Yayımlanan verilerden biliyoruz ki, diğer ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de algılanan enflasyon ile beklenen enflasyon aynı yönde seyrediyorlar.
Daha da kötüsü; Konda’nın Şubat 2025’te yaptığı ankete göre, algılanan yıllık enflasyon ve 12 ay sonrası için beklenen enflasyonun her ikisi de yüzde 100’ün üzerindedir.
Bu sonuçları dikkate almayan ve açıklamayan bir TÜİK ve ekonomi yönetimi nasıl güvenilir olacak? TÜİK enflasyonunun neredeyse üç yıldır diğer enflasyon ölçütlerine ve algılanan enflasyona göre düşük kalmasını kabul eden iktisatçıları da burada anmış olalım.
Sapmalı sonuçlar bazı yöntemsel ve örneklem hatalarıyla ortaya çıkıyor olabilir. Bilmiyoruz, çünkü açıklık, şeffaflık yok. Sonunda TÜİK mahkemeye veriliyor. TÜİK gibi devlet kurumlarının geldiği yer burasıdır. Açıklama yapılmaz, muhatap bile alınmaz. Çünkü kurumların bu hale düşmesi kimsenin umurunda değildir. Yönetim böyle istiyor.
Enflasyon, yatırım, büyüme
Enflasyon ile üretimin ve yatırımın büyümesi arasında ters bir ilişki olduğunu söyleyip dururuz. Bu ilişkiyi son yıllar için bir şekil yardımıyla göstermeye çalışayım. Enflasyon için TÜİK Tüketici ve İTO Geçinme Endekslerinin her ikisini de kullanıyorum.
Çünkü TÜİK verisi enflasyonda bir sapma göstermesinin yanında, enflasyondaki ve reel ekonomideki dönüşleri de doğru yansıtmayabiliyor. Şekil 2’de bu iki enflasyonun 2022’nin 1. çeyreğinden sonra nasıl ayrıştığı açıkça görülüyor.
Reel ekonomideki gelişmeyi hem GSYH büyümesi, hem yatırım büyümesi ile yansıtıyorum. Yatırım; enflasyon, faiz gibi nominal ekonomideki gelişmelere daha duyarlıdır ve daha erken tepki verir. Bu nedenle bu tür ilişkilerde yer almalıdır.
Şekil 2’de yıllık değişmeler çeyrek yıllık dönemler için yansıtılıyor; enflasyonlar da, GSYH ve yatırım büyümeleri de bir önceki yılın aynı çeyreğine göredir. TÜİK enflasyonu siyah, İTO enflasyonu sarı çizgi ile ifade edilmiştir. GSYH büyümesi mavi, yatırım büyümesi kırmızı çizgi ile gösterilmiştir. Görüldüğü gibi yatırım, GSYH’ye göre daha büyük tepkiler veriyor.
Kaynak: TÜİK ve İTO
Şekil 2’de izlenebildiği gibi, enflasyon ile büyüme arasında ters yönlü bir ilişki vardır. Şöyle ki, GSYH ve özellikle yatırım büyümesi enflasyon artışından olumsuz etkileniyor. Bu etkileme yaklaşık üç çeyrek sonra oluyor. Enflasyon düşme eğilimi gösterirken, bu değişkenlerin yönü yukarı dönüyor ve tepki daha hızlıdır. Bu bağlamda bir asimetri vardır.
Aslında enflasyondaki gelişmelerin özel yatırımdaki tepkisine bakmak daha doğrudur ve daha net ilişkiler görülebilir. Ancak TÜİK özel yatırım bilgisi vermiyor.
Yatırım yapmak ve uluslararası piyasalarda teknoloji ve ihracat yoluyla rekabet etmek isteyen sermaye, enflasyon istemez. Bu sermaye, enflasyon yaratan ve sonra da bu enflasyonu düşüremeyen iktidar ile rahat ilişki içinde değildir, geçinmekte zorlanır.
Diğer yandan, zaten teknoloji, ihracat ve dış rekabet kaygıları olmayan daha küçük ölçekli sermayeli şirketler, enflasyon ortamı içinde üretim yapabilir. Hatta enflasyon onlar için rahatlatıcı olabilir. Bu tür şirketler, enflasyon yanında kredi bağımlılığı olan, bol kredi veren iktidarı tercih edip ona yanaşan şirketlerdir. Bu şirketlerin önemli bölümü zombi şirketler olarak tanımlanabilir.
Son dönemdeki bazı gelişmelere, sermayenin ve iş dünyasının değişik kesimleri ile iktidarın ilişkilerine bu açıdan da bakmak yararlı olacaktır. TÜSİAD ile MÜSİAD’ın ve diğerlerinin enflasyona ve iktidara olan farklı tepkileri bu açıdan bakınca anlaşılabilir.
İlginç olan, bu konularda işçi sendikalarının da farklı tepkilerinin olmasıdır. Örneğin, DİSK sürekli “TÜİK enflasyonu doğru ölçmeli” diyor da, diğer sendikaların sesleri duyulmuyor.