Son bir yıldır, ulusal gelir verileri açıklandığında bir konu hep aklımı kurcaladı. Konu Gayrisafi Yurtiçi Hasılanın (GSYH) talep veya harcama kalemlerindeki makro uyumsuzluk ile ilgili. Konu ayrıca enflasyon hesaplarıyla da ilgili.
Son birkaç yıldır resmi söylem hep şöyle oldu: “İç talep yüksek, enflasyon bu nedenle yükseldi ve yüksek kalmaya devam ediyor.” Peki hangi iç talep unsuru yüksek? Yatırım bir iç talep unsuru, tüketim de öyle, stok değişmeleri de öyle.
Bunların tümü mü yüksek? Yüksek olan iç talep ithalatı da uyarıyor olmalı, ne kadar uyarıyor? Yoksa sorun reel değerleri bulurken mi ortaya çıkıyor? Yani bir deflatör hatası mı söz konusu? Öyle ya, birçok vatandaş yoksulluk ve açlık içinde iken, yüksek talep bir istatistiki hata olmasın?
Bir de şu soru var; talep yüksek ise, kimler, hangi gelir grupları, yükseltiyor? Gelir gruplarını ayrı düşünmeliyiz ki, doğru para ve maliye politikaları uygulanabilsin.
Şimdi uyumsuzluk ve köpük var dediğim verilere bakalım. Tablo 1’de 2022, 2023 ve 2024 birinci çeyrekte GSYH içinde harcama kalemlerinin yüzde payları var. Bu paylar hem cari fiyatla hesaplanmış GSYH için, hem de 2009 zincirleme fiyatları ile reel hale getirilmiş GSYH için verilmiştir. Veriler tümüyle TÜİK’ten alınmıştır.
Tablo 1 Türkiye’de GSYH’nın Harcama Bileşenleri, 2022-2024
Kaynak: TÜİK
1) Cari fiyat ile hesaplanan GSYH içinde harcama kalemlerinin yüzde payları.
2) 2009 bazlı zincirleme fiyat endeksi uygulaması ile elde edilen reel GSYH (zincirleme hacim) içinde harcama kalemlerinin yüzde payları.
3) Stok değişmesi içinde istatistiki hata da vardır. TÜİK, reel stok hesaplaması yapmıyor. Bu nedenle ilgili kutularda ? işareti yer alıyor.
Görüldüğü gibi, cari fiyatlarla ifade edilmiş harcama kalemlerinde, toplamın parçaları olarak, sorun yok. Şöyle ki, bu kalemler toplandığında 100 değerini veriyor. (Yuvarlamalar nedeniyle çok küçük farklar olabilir.) Toplamın 100 olması gerekir, çünkü tanım gereği, GSYH bu kalemlerin toplamına eşittir.
Ancak, enflasyondan arındırılmış, yani reel olarak ifade edilmiş kalemlerin toplamı, reel olarak ifade edilmiş GSYH toplamını, yani 100’ü aşıyor. Hem de önemli ve giderek artan ölçüde aşıyor. Reel harcama kalemleri toplamı 2022’de 111,5 iken 2023’te 114,8 ve 2024I’de 119,5 oluyor. Son veride yüzde yirmi dolayında hata var!
Burada giderek artan ve rahatsız etmesi gereken bir sorun olduğu bellidir. Bu sorun nereden kaynaklanıyor ve ne gibi sonuçları oluyor sorusuna yanıt vermeden bir noktaya dikkat çekeyim.
Cari fiyatlarla ifade edilen GSYH’da da Türkiye’de stok değişmeleri, hele diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, çok büyüktür ve büyük dalgalanmalar gösteriyor. Bu kalemin içinde istatistiki hata olduğunu zaten biliyoruz.
Şimdi önce bazı ülkelerde reel GSYH’nın harcama bileşenlerine bakalım. Tablo 2’de OECD’nin hesapladığı, 2015=1 fiyatları ile ifade ettiği harcama kalemleri yer alıyor.
Tablo 2 OECD Ülkelerinde 2022’de Reel GSYH’nın Harcama Bileşenlerinin % Payı, GSYH ve Bileşenleri 2015 Fiyatları ile İfade Edilmiştir
Kaynak: OECD ve TÜİK
Belirteyim, tablodaki bilgiler tümüyle OECD’den alınmıştır ve TÜİK’in verileriyle çok yakındır, verileri zaten TÜİK veriyor. TÜİK reel değerleri 2009 bazlı zincirleme fiyat endeksi ile buluyor. OECD tüm üye ülkeler için, 2015 bazlı fiyat endeksi ile gösteriyor.
Tablo 2’de görülüyor ki, GSYH hesabı önemli (yüzde 10 üzerinde) hata gösteren tek ülke Türkiye’dir. ABD dışında tüm diğer ülkelerin reel harcama kalemlerinin toplamı 100’e eşittir, hata yoktur. (Yine küçük yuvarlama farkları olabilir.)
ABD’deki fark yüzde 2’den biraz yüksektir. ABD, zaten GSYH’nın üretim yönünden yapılan hesaplamasına göre harcama hesaplamasında bir istatistiki hata olduğunu açıklıyor. Bu hata daha sonra giderilmiş de olabilir.
Türkiye’nin toplam talep veya harcama kalemleri, GSYH’ya göre neden yüksektir, nerede hata var? Belirteyim; hemen tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de GSYH önce üretim yönünden hesaplanıyor, sonra harcama ve gelir yönünden bulunuyor.
Aradaki fark üretim ve harcama hesaplaması farkıdır. GSYH’nın üretim yönünden doğru hesaplandığını varsayalım. O zaman soru şudur; harcama kalemleri neden çok yüksek bulunmuştur? Özellikle bazı harcama kalemleri mi daha yüksek alınıyor?
Bu soruya yanıtı Tablo 1’de arayalım. Önce cari fiyatla ve 2009 zincirleme fiyatıyla ifade edilen payların çok farklı olduğu kalemlere bakalım. Burada ithalat kalemi hemen dikkat çekiyor; ithalat payı 2022’de cari fiyatla yüzde 42,6 iken sabit fiyatla yüzde 20,6’dır.
İthalat’ın sabit fiyatla payının bu kadar düşmesi için ithalat fiyatının diğer kalemlerin fiyatlarından çok daha hızlı artması gerekir. 2022’de uluslararası fiyatlar yüksektir evet, ama salgın bitmiştir ve Türkiye’de KKM operasyonuyla kuru baskı altındadır. TÜİK’e göre 2022’de 2009=1 bazlı fiyat endeksi GSYH için 7,07 iken, ithalat için 14.66’tir.
İthalat başka bir özelliği ile de dikkat çekiyor: Reel ithalat ne kadar düşük olursa, büyüme, reel GSYH büyümesi, o kadar yüksek görünür, çünkü ithalat GSYH tanımına eksi işaretle giriyor. Bu nokta önemlidir.
İthalat payları arasındaki fark 2023 ve 2024’te azalsa da, hala oldukça yüksektir. İhracatta da paylar farklıdır, ancak nedense fark daha küçüktür ve giderek azalmıştır.
Önemli farklı paylara sahip bir diğer değişken özel tüketimdir. Özel tüketimde paylar 2022’de 57,3 ve 69,6 iken, 2023’te 59,4 ve 75, 2024’te ise 56,9 ve 76,5’tir. Paylar arasında 20 puan fark var ve çok yüksektir.
İthalat kaleminin tersine özel tüketimde fiyatların çok daha düşük kalmış olması önümüze TÜFE tartışmasını getiriyor. Burada iki noktayı vurgulamak gerekir;
1) Daha önceki yıllarda özel tüketim deflatörü ile GSYH defatörü birbirine çok yakındır. Örneğin 2009 bazlı deflatör 2017’de özel tüketim için 1.80, GSYH için 1,84’tür; fark çok azdır. 2024I’de tüketim deflatörü 12,70, GSYH deflatörü 17,07’dir.
2) OECD ülkelerinin tümünde tüketim deflatörü ile GSYH deflatörü birbirine çok yakındır, hatta bazı ülkelerde birincisi zaman zaman daha yüksektir. Türkiye’de neden tersine bir gelişme olduğu bellidir: Çünkü TÜİK’in TÜFE hesaplaması yanlışlar ve eksikler içermiştir. Bu sorun sürüyor.
İşte bu sorunlu TÜFE ulusal hesaplarda da sorun yaratmış ve tüketim talebini yüksek göstermiştir. Bu yanlışlar ve sorunlar nedeniyle enflasyon algılaması ve beklentisi, tüm iyimser söylemlere karşılık, yüksek seyretmektedir.
Son birkaç gün içinde yayınlanan ulusal gelir hesapları ve enflasyon verileri, bu sorunları tartışmamıza vesile oldu. Örneğin, Türkiye ekonomisini izleyen Arjantinli arkadaşlarımızla konuyu konuştuk. Kanada’dan Reşit Serpkenci ile de yazışmıştık. Meslektaşım Halil Sunalı ile de haberleştik.
Konuyu elbette uluslararası kuruluşlar ve birçok iktisatçı da biliyor, izliyor. Ortaya çıkan istatistik sorunları Türkiye’yi hem küçük düşürüyor, hem de doğru politika üretilmesine engel oluyor. Unutmayalım, istatistiğin temelinde Almanca “staat” yani devlet kelimesi vardır. Tüm hatalar devlete yükleniyor.
Şu soruyla bitireyim; Türkiye’de şimdi özellikle dar ve sabit gelirlinin talebi yüksek midir? Yoksulluğunu ve açlığını söylemeye bile çekinirken.
Ercan Uygur kimdir?Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) 'uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı. Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl 'ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki 'ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı. Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te 'doçent' unvanını aldı. 1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da 'profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi. Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009) Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı. 2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…" |